Kırık dökük çocukluğumuza...
“Dinlemediler, bakmadılar yüzüme, seni benden koparıp aldılar, bir düğümü çözer gibi…” Kitabı değil de, yazarı anlatmak için bu cümle… Müthiş bir betimleme gücü olan, anlattıklarını sanki bir filmmiş gibi görsel bir tatla anlatan Polat Özlüoğlu’nun yeni kitabı, “Annem, Kovboylar ve Sarhoş Atlar”. Bunca nemle ve sıcak geçen yazın serinleteni, kış için de ısıtanı olacak, her birinde kendinizi (üzülmeyin, siz yoksanız bile yakınlarınız mutlaka var, bulacaksınız, hem de onlarcasını) bulacağınız öyküler. Baştan, kutlamak gerekir Özlüoğlu’yu…
Kitaptaki ilk öykü Latife Tekin’e adanmış. Öykünme var mı acaba diye baktım, yok. Latife Tekin etkisi, onun üslubu, anlatımının doğallığı var ama. Okuru sımsıkı sarıp sarmalıyor. Kitaba giriş için önemli bir öykü… Zaten devamı geliyor.
Kitap, ağırlıklı olarak çocuk, anne, aile ve düşler üzerinden sürdürüyor anlatımını… Cümleyi düzeltmem gerekir: Kitap değil, Polat Özlüoğlu. Baba yok mu? Var tabii, ama önce aile.
Devletin en küçük birimi…
Aile, günümüz dünyasında, hadi, o kadar genişletmeyelim, bizim ülkemizde (ağırlıklı olarak kuşkusuz) devletin yansıması aslına bakarsanız. Okul kitapları da bunu vurgular: Baba oturur, işten gelmiştir, gazetesini okur (artık televizyon seyreder diye güncellemek gerekir), anne muhakkak ya ev işi yapıyordur ya da asıl mekanı olan mutfakta… çocuklarsa sadece ders çalışmalıdır. Baba iktidar, anne çalışan, çocuklar -şimdilik- karışmıyor hiçbir şeye (bir kısmı, zorunlu da olsa örgün eğitim yerine çırak duracak ve o da yer alacak kitaplarda). Tek söz sahibi olan baba, bir diğer bakışla diktatör, ne derse o oluyor, çünkü parayı o getiriyor bu anlayışla.
Yazar, babanın egemenliğine karşı duran bir yaşamı ele almış. Arka kapakta, haklı olarak kendine yer bulmuş “içine düştüğümüz cendereyi” tanımını açı(mlı)yor öykülerinde. Arka kapakta, “yaşanır kılıyor” diye devam etse de cümle; hepimiz içinde bulunduğumuz için o “cendere”nin, görünür kılıyor ve/veya anlaşılır kılıyor demek daha doğru olurdu gibi geliyor bana.
Bir de din var…
Aile içinde olunca baskı ve şiddet sanki aynı değilmiş sanılıyor. Özlüoğlu, bu yaklaşımın ne denli hatalı olduğunu, dillendirilmeyen, üzerinde hiç durulmayan, kimselerin ilgilenmediği (öyle ya, aile içine kimse karışmaz, bizim toplumumuzda, kol kırılır yen içinde kalır) yaşamı zindana çeviren her türlü şiddeti anlatıyor.
Burada dinin etkisini göz ardı etmemek gerekir; dinde bu baskıyı, şiddeti destekliyor. Siyasetçiler de toplumsal muhalefeti göze alamadıkları için dini destekliyor, aile içi şiddeti ve baskıyı meşrulaştırıyor.
Tabii, “şeriatın kestiği parmak acımaz”, buna da bağlı olarak devletin her bir birimi herkese şiddet uygulamaktan geri durmaz. Evinin yıkılmasını önlemek isteyeni de cop ve gazla susturur. Bağını bahçesini talan edilmekten korumak isteyeni de… Barış ve demokrasi isteyenin ise hiç şansı yok, tutuklanabilir, haksız ve hadsiz mahkum edilebilir, devletin yetkili ağızlarınca hakarete uğratılarak hem de.
Bizi bize anlatan öykülerin anlatımı çok güçlü; yazar, gerçekten ince eleyip sık dokumuş ve kaleminden dökülenleri okura hissettiriyor. Çocuk olup da bu anlatılanlar yaşamamış veya duymamış olan var mı aramızda?
Annem, Kovboylar ve Sarhoş Atlar
Polat Özlüoğlu
Öykü
İthaki Yayıncılık, Temmuz 2022, 147 s.