Kimliksizim, dilsizim… Dünsüz ve yarınsızım. Bütün yüzlerimi, bütün sıfatlarımı soyundum. Zırhımı, kalkanımı bir kenara bırakıp geldim bu an’ın içine. Hem biraz benim, hem hiç kimseyim. Kendimi, bedenimin içinden çıkıp hayatımı izlerken buluyorum şimdinin sarmalında. Kendimi önce çarmıha gereceğim, pişmanlığa sığınmasın diye yüreğim. Biraz acı, biraz tebessüm, çokça yürek ağrısı ve burnunun direğini sızlatan özlemlerin geçidinden sonra yiğitçe bir hesaplaşma murad ediyorum bu geceden.

Kimimiz dostları ile evde karşılar yeni bir yılın gelişini, kimimiz eğlence yerlerindeki coşkuya eşlik etmek ister. Bu karşılamayı gâvur adedi ve bir günah sayanlara, aksini düşünenlere gösterdikleri saygı oranında tercihlerine hürmet gösteriyorum. Herkes nasıl inanıyorsa ya da nasıl mutlu hissediyorsa öyle karşılasın.

Benim de bu güne dair yıllardır değişmeyen bir ritüelim var. Kalabalık, coşkulu kutlamalarda mutlu olmadığımı fark ettim. Buna rağmen özel kutlama yapanlardan daha fazla anlam yüklüyor da olabilirim. Yeni yıla dair, artık bir ritüel halini alan bir karşılama hazırlığım var her yıl severek yaptığım. Yılın son iki gününde evimi, kendimi temizliyorum. Evde kırık dökük, çürük çarık ve eski bırakmamacasına eşyalarımı gözden geçiriyorum. Evde tek çöp bırakmıyorum. Toptan bir arınma yani… Son gün geldiğinde kendimce mütevazi bir alışveriş yapmayı ihmal etmiyorum. Güzel bir akşam sofrası hazırlıyorum. Yemekten sonra salondaki sehpaya çerez tabakları, mumlar ve tütsü hazırlıyorum. Gecenin yükü ağırlaşırsa diye hafif bir içecek hazır ediyorum kadim dostum çayın yanına. Pek umudum olmasa da tv programlarına bir göz atıyorum ama genellikle bir film ya da bir stand-up gösterisi açıyorum. Gecenin sonunda kendime dönüyorum sevdiğim ezgiler eşliğinde.

Geçtiğim yolları, kıyımdan ya da hayatımın tam orta yerinden akıp giden insanları, anları, anıları düşünüyorum, tekinsiz bir zamanın sarkacında. Öyle kolay geçmiyor o saatler. Siz buna ister bir yüzleşme, günah çıkarma, ister iç muhasebe ya da terapi deyin. Her ne ise bana iyi geliyor. Ve yeni yılın ilk sabahında daha dingin, diri umutlarla, huzurlu ve güçlü kalkıyorum. Bu da yılbaşı akşamından kişisel beklentimi karşılıyor.

Yıllar bana da bıraktı bir şeyler, elbette ki aldıklarının yerine. Payıma düşeni yaşadım herkes gibi, ne eksik ne fazla. Zor çocukluğumu gülüşlere devşirdim. Uçurumların kıyısında sert rüzgârlar yaladı yüzümü, geri adım attım ama dizlerimin üzerine çökmedim. Karabasandan farkız gecelerim oldu ve ben asla günışığından umudumu kesmedim. Parasız kaldım, yolsuz kaldım, kimsesiz kaldım yine de çaresizliği giyinmedim üstüme. Bile isteye yoldan çıktığım oldu, suçunu kimseye atmadığım. Hatalar yaptım, günahlar işledim, sevaplarım kadar sevdiğim. İçimdeki karanlığı da tanıdım, aydınlığı da. Ve zamanla hangisini besleyeceğimi öğrendim.

Kendimde en sevdiğim; her anın, her dokunuşun, her rengin ve dostlukların kıymetini bildim düne karışmadan. Yanlış insanların arkasında durduğum da oldu, edersizleri sırtımda taşıdığım da. Sonunda bedelini yalnızlıkla ödediğim. Gerçeğin keskin kılıcından korkup yalana sığındığım zamanlarım az değil. “Doğru olan nedir” sorusunun girdabında boğuşurken kolaya kaçıp, içime sinmese de herkesin doğrusunun arkasında mevzi tuttuğum zamanları bana yakışmayan hatalar hanesine yazdım.

İlk kez yürüyormuş gibi yürüdüm, defalarca yürüdüğüm sevda yollarından ilk günkü acemilikle. En çok aşkta cesurdum ve yüreğimin bilgisi yettiğince hakkını vererek yaşadım. Güzel adamlar sevdim, şimdi isimlerini anmadığım. Aşkın gelişi gibi bitişini de hürmetle karşıladım, yaralarımı sarmam uzun zaman alsa da. Kendimi kayıran bir bencillik olduğunu bile bile; veda zamanı geldiğinde bağışlamadan gitmedim, azad etmekten yüksünmedim. Kirletmeden, incitmeden gitmesini bildim.

Tökezlediğimde kendi ellerimden tuttum, kendimden daha güçlüsünü tanımadığım için. Dibe düştüğümde çocukluğuma inandım, imkânsızlıklardan yeni bir hayat kurabildiği için. Karanlıkta kaldığımda annemi hatırladım, her durumda bir çıkış yolu olduğuna inancı için.

Kalabalıkları sevdim, ama yalnızlıkta nefes aldım. İnsanlara güvenmeye inandım ama kazık yediğimde de şaşırmadım. Hayat en iyi öğretmen, karşısında şapkamı hep çıkardım. Güzel kitaplar okudum, iyi dostlar biriktirdim. Tabi gidenler oldu, güç dengeleri değişince sırtını dönenler, fırtına da kaçanlar, haksızlığa uğradığında sessiz kalanlar… Yine de insan kazanma çabam bitmedi. Yaşamımdan geçen insanların toplamıydım nihayetinde.

Çoğunlukla zarlar hep hileli de olsa, iyilerin kazanacağına hep inandım. Güzel günlerin gelmesini kuru kuru dilemek yerine payıma düşen mücadeleyi omuzladım. En çok yoldaşlarıma güvendim, toy zamanlarımda onların da insan olduğunu unutarak. En büyük hayal kırıklıklarını en çok inandığı yerden yaşıyormuş insan.

Başkaları için verdiğim emeği kendim için vermeyi, insanın en büyük yatırımının kendisi için yaptığının olduğunu yeni kavradım. Koşmanın, acele etmenin her zaman ileri gitmek olmadığını, bazen biraz durup soluklanmak ve bir şeylerin kıyısında durabilmeyi bilmek gerektiğini öğrendim.

Ve tütsünün dumanı arasında hatırladığım daha birçok şey iyi, kötü, çirkin, güzel ne varsa. Saatler sonrasında hatalarımı, yetmezliklerimi, kusurlarımı, tepkilerimi ve adımlarımı sahiplendim hiç sağa sola vurmadan. Her şeye rağmen yaşadığım hayatı ve bulduğum “ben’i” sevdim.

Sabaha karşı başımı yastığa koyarken, hesaplarımı kapatıp sadece umudu ve kendime duyduğum sevgiyi aldım yanıma. Yeni yılın güzellikler getireceğine olan inancımı ekledim dileklerime.

Güzel çocuklar var aramızda, çelik gibi inançları ile güneşi müjdeleyen. Karanlığın son bulması için aydınlığa inanmak gerekiyor önce. Kendini iyileştirmek, kendini sevmek ve kendine inanmakla açılıyor güzelliklerin kapısı. Yeni yılda hepimize iç huzuru, para ve bu parayı kazanırken kendimize ve sevdiklerimize ayırabileceğimiz güzel anlar için zaman ve sağlık diliyorum. Tabi ki aşk olmazsa olmazımız.

Güzel yıllara…