Pablo Uchoa - Fernando Duarte

Bu, yüzyılın en sevindirici refah hikâyelerinden biri şüphesiz.

1990 - 2015 yılları arasında, uluslararası yoksulluk sınırı (günlük geliri 1,90 doların altında) yaşayan insanların sayısı 1,9 milyardan 735 milyona geriledi.

Yani bu ölçüye göre, dünyadaki toplam nüfusun yüzde 36'sına denk düşen yoksul oranı yüzde 10'a indi. 

Ancak yoksulluğa karşı mücadele her yerde aynı ölçüde yürütülmedi. Yoksulluk sınırını belirlemiş olan ekonomist ve Dünya Bankası eski Başkan Yardımcısı Martin Ravallion, mevcut kalkınma politikalarının "yoksullara yeterince ulaşmadığı" kanısında.

Ravallion'a göre, "artan eşitsizlik, yoksulluğa karşı mücadele ve daha geniş kapsamlı sosyal gelişme bakımından ilerlemenin önündeki en büyük engellerden biri".

'İki farklı hız'

Dünya Bankası'na göre, kapsayıcı büyüme konusundaki eksikler, ekonomik yavaşlama ve son dönemlerde görülen çatışmalar bazı ülkelerin gelişmesini engelledi. 

Çin ve Hindistan'da toplam bir milyar kişi artık yoksul sınıflandırmasına girmezken, Sahra-altı Afrika ülkelerinde aşırı yoksullaşanların sayısı 25 yıl öncesine kıyasla daha fazla. 

Dünya Bankası Küresel Yoksulluk ve Eşitlik Programı Direktörü Carolina Sanchez-Paramo, "Son 10 yıldır iki farklı hızda ilerleyen bir dünyaya tanık olduk" diyor.

BBC'ye konuşan Paramo, bunun dört nedeni olduğunu söylüyor:

1. Ekonomik büyüme hızındaki farklılıklar

"Genel olarak bu dönemde Sahra Altı Afrika ve Latin Amerika'da ekonomik büyüme Doğu Asya ve Güney Asya'dakinden daha düşük oldu. Birçok ülkede yüksek doğurganlık nedeniyle hızlı nüfus artışı buna eklendiğinde kişi başına düşen gelirin daha da azaldığını görürüz" diyor Paramo.

"Ülkeler büyüme kaydetmediğinde yoksulluğu azaltma çabaları pek sonuç vermez. Zira ilerleme için gelir dağılımında köklü değişiklikler gerekir, ki bunu yapması zordur."

2. Kapsayıcı büyüme

Yoksulluğu azaltmada sürdürülebilir ekonomik büyüme "gerekli bir koşul" olsa da "tek etken değil".

Birçok ülkede büyüme "yeterince kapsayıcı" değil. Bunun nedenlerinden biri, örneğin Sahra Altı Afrika'da, sermaye yoğun sanayilerin görece daha az istihdam olanağı yaratmasıdır. 

Paramo bunu, "Yoksullar için temel gelir kaynağı emek gücüdür. İşçiler için yeterince olanak yaratılmadığında yoksullukta düşüş görmemiz pek mümkün değil" diye açıklıyor. 

3. Altyapıya erişim

Ekonomik refah, insanların sadece nakit gelire sahip olmasıyla değil, eğitime, finans ve iyi fiziksel altyapıya erişiminin de olmasıyla mümkündür. 

Bu koşullar sağlanmadığında "kapsayıcı büyüme de olumsuz etkilenir" diyor Paramo.

Örneğin Malezya'da ve Güney ve Doğu Asya'da "bu konuların birçoğu eşzamanlı olarak gelişme gösterdi".

Uluslararası standartlar bakımından Malezya'da yoksulluk 2013'ten bu yana sıfır seviyesinde. Ancak ülkedeki standartlar bakımından aynı şey söylenemez. 

Başarılı bir nakit transfer programına sahip Brezilya'da ise yoksulluk 1990'da yüzde 21,6'dan 2014'te yüzde 2,8 seviyesine indi, ancak 2017'de yüzde 4,8'e yükselerek 10 milyon kişiyi etkiler hale geldi.

4. Çatışmalar

Bazı ülkelerde siyasi ve şiddet içeren çatışmalar, son yıllarda kaydedilen gelişmeleri ortadan kaldırdı. 

"Yoksulluk aynı zamanda, çatışmalardan etkilenmiş kırılgan ülkelerde yoğunlaşıyor; zira diğer ülkeler bir ölçüde gelişme kaydetmiş durumda" diyor Paramo.

2015'te dünyadaki yoksulların yarısı beş ülkede yoğunlaşmıştı: Hindistan, Nijerya, Demokratik Kongo Cumhuriyeti ve Bangladeş.

Son tahminlere göre Nijerya, yoksul sayısı bakımından Hindistan'ı geçti ya da geçmek üzere. Her iki ülkede 100 milyona yakın insan yoksul kategorisinde. 

Birçok Afrika ülkesi yoksulluğa karşı mücadelede adım atmış olsa da, 2030'da günde 1,90 doların altında bir gelirle yaşamını sürdürmeye çalışan yoksulların yaklaşık yüzde 90'ı Sahra-altı Afrika ülkelerinde olacak.

Yoksullara ulaşmak

2030'da yoksulluğun sıfır seviyesine çekilmesi, Birleşmiş Milletler'in sürdürülebilir kalkınma hedefleri arasında yer alıyor. Ancak BM'in Temmuz'da yayınladığı bir raporda, bu tarihte hala dünya nüfusunun yüzde 6'sının yoksulluk sınırının altında yaşıyor olması öngörülüyor. 

Dünya Bankası ise bu tarihe kadar yoksulluk seviyesinin yüzde 3 düzeyine çekilmesini hedefliyor. Fakat gelişmeler bu hedefe ulaşmanın zor olduğunu gösteriyor. 

Mevcut kalkınma politikalarının, "yoksul olduğu halde en altta olmayanlar açısından işe yaradığını" ifade eden Ravallion, "en yoksullara yeterince ulaşılamıyor" diyor ve ekliyor: 

"Geriye gidip günümüz zengin dünyasına baktığınızda, 200 yıl önce bu insanlar Afrika'daki bugünkü yoksulluk seviyesindedir. 

"Bu yoksulluktan kurtulmaları, en yoksullara daha yavaş ama daha etkili yollarla ulaşılması sayesinde oldu. Bugün ise gelişmekte olan ülkelerde bunun tersi yaşanıyor."

Zengin ülkeler, kitlesel eğitim ve sağlık gibi sosyal hizmetlerin herkese ulaşmasını sağlayan politikalar geliştirdi. 

"Gelişmekte olan ülkelerin bugün geri kaldığı nokta burası. Yoksul sayısını hızla azaltmada etkililer, ama en yoksullara ulaşma konusunda daha az etkililer" diyor Ravallion.

Eşitsizlik sorunu

Ravallion, günlük 1,90 doların "çok kanaatkar bir yoksulluk sınırı" olduğuna ve en yoksul toplumlarda ilerleme kaydedilmesini hedeflediğine dikkat çekiyor. 

Ancak düşük gelirli ülkeler zenginleşip orta-gelir düzeyine yükseldikçe artan eşitsizlik de en yoksulların ilerlemesini zorlaştırıyor. 

Ravallion, "Günlük 1,90 dolar ile mutlak standarda göre yoksul sayılanların sayısında düşüş olsa da, bu ülkelerdeki yaşam standartlarına göre yoksul olanların sayısı artıyor. Yani yoksulluğa karşı mücadelede ve daha geniş kapsamlı sosyal gelişme açısından günümüzün en büyük sorunu, eşitsizliğin artmasıdır" diyor.