Bülent Şık'ın bianet.org'ta yer alan yazısı şöyle:

Tarım ve Orman Bakanlığı, Türkiye genelinde yürüttüğü gıda kontrol ve denetim çalışmaları sonucunda çeşitli gıda ürünlerinde yasal mevzuata aykırı üretim yapan firmaların listesini açıklıyor.

Bakanlığın yaptığı açıklamalarda genellikle taklit ve tağşiş açısından uygunsuz üretim yapan firmalar teşhir ediliyor. Ancak firma teşhirin bir işe yarayıp yaramadığı, gıdalarda önem arzeden,

"tüketici sağlığını ilgilendiren en önemli sorununun taklit ve tağşiş olup olmadığı gibi tartışılması gereken bazı noktalar var. Ancak öncelikle yapılan firma teşhirinin bir işe yarayıp yaramadığını değerlendirmek gerekiyor.

5996 Sayılı Veteriner Hizmetleri, Bitki Sağlığı, Gıda ve Yem Kanunu’nun 63 ve 64’üncü maddeleri taklit ve tağşişin ne olduğuna açıklık getirmektedir. Mevzuatta yer alan tanımlar aşağıda yer alıyor:

“63) Tağşiş: Bu Kanun kapsamındaki ürünlere temel özelliğini veren öğelerin ve besin değerlerinin tamamının veya bir bölümünün mevzuata aykırı olarak çıkarılmasını veya miktarının değiştirilmesini veya aynı değeri taşımayan başka bir maddenin, o madde yerine aynı maddeymiş gibi katılması, 

64) Taklit: Bu Kanun kapsamındaki ürünlerin, şekil, bileşim ve nitelikleri itibarıyla yapısında bulunmayan özelliklere sahip gibi veya başka bir ürünün aynısıymış gibi gösterme” olarak tanımlanmaktadır.

Ayrıca aynı kanunun 31’inci maddesinin 6’ncı fıkrasında tağşiş ve taklit yapıldığı belirlenen ürünlerin kamuoyunun bilgisine sunulabileceği de hükme bağlanmıştır. Böylece uygunsuz üretim yapan firmalarla ilgili olarak tüketicilerin bilgilendirilmesi ve önlem almalarının sağlanması amaçlanıyor.

Bu tip bir bilgilendirme eğer duyuru herkese ulaşabilse ve etkin bir hak arama bu toplumun içinde yer alan yurttaşların korkusuzca yapabildiği bir şey olsaydı işe yarayabilirdi.

Ama görünen o ki pek de bir işe yaramıyor. Firmalar çekincesiz, korkusuz aynı suçu işlemeye devam ediyorlar.

Bakanlık 2016 ve 2018 yılı Ağustos ayında da bir basın açıklaması yaparak firma teşhiri yapmıştı.

Geçtiğimiz yıllarda açıklanan listeleri internetten indirerek bir kontrol yaptım. Çok sayıda listenin içinden sadece üçünü seçtim. 

Bakanlık tarafından 2016 ve 2018 yıllarında yayınlanmış listeler ile son olarak birkaç gün önce yayınlanmış listeyi yan yana koydum.  Bu listelerde yer alan ve rastgele seçtiğim bazı firmaların her listede olup olmadığını kontrol ettim. Bir başka deyişle 2016 yılında uygunsuz üretim yaptığı için teşhir edilen bir firmanın aynı suçu 2018 ve 2019 yılında da işleyip işlemediğini listelere bakarak kontrol ettim.

Sadece üç liste üzerinden ve üstelik listede yer alan firmaların tamamına da bakmadan yaptığım bir inceleme bile aşağıdaki tabloda yer alan berbat sonuçları verdi.  

Ben sadece üç listeyi önüme koyup bir inceleme yaptım ve bu sınırlı inceleme bile çok sayıda firmanın yasalarca suç kabul edilen bir eylemi tekrar tekrar yaptığını gösteriyor. Listelerdeki mükerrer firma sayısının 20’den fazla olduğunu da belirtmeliyim.

Sadece 2016 Ağustos, 2018 Ağustos ve 2019 Ekim ayı listeleri değil de geçtiğimiz beş yıl içinde bakanlık tarafından yayınlanmış bütün listeler firma bazında tek tek kontrol edilerek yukarıdaki gibi bir tablo oluşturulsa kimbilir daha neler çıkar.

Bu mesele basit değil; ciddi bir meseledir.

Ciddiyetten kastım şu: Türkiye’de gıda kontrol ve denetim hizmetleri çökmüştür.

Ortada bir kamu idaresi yoktur.

Aksini iddia edecekler yukarıdaki tabloda yer alan firmalara ne gibi cezai yaptırımlar uygulandığını ve bu yaptırımlara rağmen bu firmaların usulsüz üretim yapmaya neden hala devam edebildiklerini açıklamalıdır. Açıklama sorumluluğu öncelikle bakanlık yetkililerinde elbette.

Gıda ürünlerinde taklit ve tağşiş yapılması meselesinin bilinmesi gereken çok sayıda ayrıntısı var. Ve o ayrıntılar bakanlığın açıkladığı teşhir listesinde yer almıyor.

Örneğin çikolata, bal ve meyve aromalı gazlı içeceğe uyarıcı madde katmak ölüme sebebiyet verebilir.

Örneğin ayçiçek yağına ya da zeytinyağına katılan tohum yağı kolza ise mesele sadece taklit ve tağşişle sınırlı kalmaz. Kolza içinde erüsik asit isimli bir toksik kimyasal madde içerir. Erüsik asit çeşitli sağlık sorunlarına yol açar.

Kullanılan tohum yağının kolza değil de kanola olması ise başka bir soruna işaret eder: Dünyada üretilen kanola yağlarının büyük bir kısmı GDO’ludur. Bu durumda da ülkemize GDO’lu kanola yağı ithal edilip edilmediği sorusu ortaya çıkar.

Bu ayrıntılar bakanlığın yapmış olduğu firma teşhiri listesinde yer almıyor.

Mesele tüketicilerin dikkatli olması, önlem alması meselesi odağında görülmemeli. Mesele, kamu idaresinin halk sağlığını koruma sorumluluğunu yerine getirmemesidir.

Tarım ve Orman Bakanlığı yasal mevzuata aykırı üretim yapan, tüketicileri maddi açıdan sömüren ve sağlıklarını da tehlikeye atan firmalara karşı neden bir yaptırım uygulayamıyor? Asıl sorun budur. (BŞ/TP)

Bülent Şık

Gıda Mühendisi. Doktora konusu çevre dostu analiz yöntemleri geliştirilmesi üzerine. Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı bünyesinde faaliyet gösteren çeşitli laboratuvarlarda çalıştı. 2009 Yılında öğretim üyesi olarak Akdeniz Üniversitesine geçti. Üniversitede Gıda Güvenliği ve Tarımsal Araştırmalar Merkezi’nin kurulumu ve faaliyete geçmesi çalışmalarını yürüttü. 2010-2015 yılları arasında aynı merkezde Teknik Müdür Yardımcılığı yaptı. Gıdalarda ve sularda katkı maddelerinin ve çeşitli toksik kimyasal maddelerin kalıntılarının belirlenmesi üzerine çalışmalar yaptı. Gastronomi ve Mutfak Sanatları Bölümünde öğretim üyeliği yaparken 22 Kasım 2016’da çıkarılan 677 sayılı Kanun Hükmünde Kararname (KHK) ile kamu görevinden çıkarıldı.