Bir süredir Türkiye’nin birçok kentinde ev temizliği ve bakıcılık hizmetleri için yardımcı çalışanların, toplu taşıma kullanmaları sebebiyle evlerine virüs taşıyacaklarından endişelenen haneler, çözümü ya çalışanlarına yevmiyelerini her zaman olduğu gibi verip evlerinde oturmalarını söylemekte, ya da herhangi bir ücret vermeksizin süresiz olarak hizmet ilişkisini dondurmakta buluyor.

Bakıcı ve gündelikçiler gibi ev-içi hizmetlerinde çalışanların zorunlu sigortalanması gerekiyor. Ancak kimi çalışanlar emekli maaşlarının azalacağı, kimileri ise babalarından aldıkları yetim aylığı kesileceği endişesiyle sigortalanmayı tercih etmiyor. Bu tercihler ise, çalışanın güvencesiz bir ortamdaki ekonomik kırılganlığını perçinliyor.

Yoksulluk sarmalı büyüyor

Koronavirüs salgınının yarattığı ortamda çalıştığı gün sayısı keyfi şekilde azalan ve karşılığında ücret alamayan gündelikçi ve bakıcı kesimin ise, gelir kalemleri azalıyor ve yoksulluk sarmalına doğru itiliyorlar. Bu kesimin harcamalarını zorunlu olarak kısması, ekonominin çarkları üzerinde de kendisini gösteriyor. Zira, her hafta temizliğe gittiği hane sayısı azalan kişinin aylık kirasını vermek veya bakkala borcunu ödemek için ekonomik gücü de zayıflamış oluyor.

Peki bu konuda uzmanların çözüm önerileri neler?

İstanbul Teknik Üniversitesi (İTÜ) Öğretim Üyesi Prof. Dr. Öner Günçavdı, özellikle hizmet sektöründe sosyal güvenliğe tabi olmayan, yevmiyeyle çalışan insanların bu süreçteki ekonomik kayıplarının artabileceğine dikkat çekiyor.

"Temel gelir" önerisi

Euronews Türkçe’ye konuşan Günçavdı, “Bu kesime kurumsal ve formel herhangi bir mekanizmadan destek de veremezsiniz, keza en iyi tahminle ekonominin yüzde yirmi beşi kayıtdışı sistemde. Dolayısıyla, bu kritik soruna cevap verecek radikal sistemlere, aile sigortası ve temel gelir (basic income) gibi uygulamalara ihtiyacımız var” diyor.

Yurttaşlık geliri, her bir vatandaşa toplumun bir parçası olmaları sebebiyle sosyal bir hak olarak koşulsuz bir asgari gelir verilmesini öngörüyor.

“Toplumsal servet kolektif bir şeydir. Bu güvencesiz insanları kapsayacak bir sosyal gelir oluşturmak gerekiyor. Kast ettiğim basit bir transfer ödemesi değil, bireylerin vatandaş olmaktan kaynaklı bir hakkı bu” diyen Günçavdı, kırılgan gruplara gıda kuponu dağıtmak yerine, sabit bir gelir verilmesini ve insanların kendi özgür iradeleriyle seçim yapmalarına imkan tanınmasını öneriyor.

Günçavdı’ya göre, koronavirüs salgınının tetiklediği ekonomik koşullar devam ettikçe, iktisadi ve sosyal örgütlenmelerin bekası da gündeme gelecek:

“Sosyal imkanlarımız büyüme odaklıdır, insanların refahını artırmaya yöneliktir. Peki bu yeni süreçte kamuoyunun kaliteli yaşam hakkı, sağlık kapasitesinin yeterliliği gibi hükümetten beklentileri, kamusal politikalara nasıl yansıyacak?”

Teşvik paketleri kime yarıyor?

TOBB Ekonomi ve Teknoloji Üniversitesi Sosyal Politikalar Araştırma Merkezi (SPM) direktörü Prof. Dr. Serdar Sayan ise, ülkeler birbiri ardına salgının ekonomik etkilerine dair önlem paketleri açıklarken, paketlerde iki tür önlem olduğuna dikkat çekiyor: Ya ücretli çalışanların işten çıkartılmalarını önlemeye ve istihdamı korumaya yönelik olarak işletmelere sağlanan teşvikler/önlemler, ya da yaşamını ücret ya da ücret dışı gelirlerle temin eden çok sayıda insanın kaçınılmaz biçimde yaşadıkları gelir kayıplarını telafi etmek üzere hane halklarına sağlanan nakit gelir destekleri ve borç ertelemeleri.

Euronews Türkçe’ye konuşan Sayan, “Türkiye’de açıklanan paket ağırlıklı biçimde birinci grup teşvik ve destekleri içeriyordu. Bunların çoğunun da önceki krizlerdekine benzer biçimde, işletmelerin maliyetini düşürmeye ve talebi artırmaya yönelik tasarlanan geleneksel önlemler olduğunu gördük. Oysa bu tür geleneksel teşviklerin işe yaramayacağı bir dönemdeyiz. Paket böyle bir farkındalığı çok da yansıtmıyor ama bugün talebi geleneksel yöntemlerle canlandırmak mümkün değil. Değil çünkü bu kez talebi düşüren asıl unsur, fiyatların yüksekliği ya da gelirlerin düşüklüğü değil, insanların satın alma davranışlarını kökünden değiştirmeye zorlayan ekonomi dışı bir tehdit ile karşı karşıya kalmaları” diyor.

Doğrudan hanehalkına destek şart

Sayan, teşvik paketinin asıl zayıf kaldığı alanın doğrudan hane halkına yönelik desteklerin azlığı olduğuna dikkat çekiyor:

“Düşük emekli maaşı alan emeklilere sağlanan destek ile Aile Bakanlığı tarafından belirlenecek 2 milyon aileye 1000 TL tutarında nakit yardımı olumlu ancak yetersiz. Oysa çok sayıda ücretli ve kendi hesabına çalışan küçük esnaf gelirlerinin önemli bir bölümünü ya da tümünü kaybetti. Mesela kapanan kafe, restoran gibi yerlerin sahipleri ve çalışanları için gelir kaybı çok yüksek ve bu durumu vergi indirimi vb. geleneksel teşviklerle telafi etmek mümkün değil. Bu tür iş yerlerinin sahipleri için kredi borcu ertelemeleri var ama bu iş yerlerinde işten çıkartılanlar, özellikle de tazminatsız çıkartılanlar, kayıt dışı çalıştıkları için işsizlik ödeneği alamayacak olan insanlar.”

Ekonomide kırılgan grupların büyüklüğünün giderek arttığını söyleyen Sayan, bu kırılgan grupların salgına bağlı olarak kısmi veya tam gelir kaybına uğrayan kesimler olduğunu belirtiyor.

Koruma mekanizmaları az

Sayan’a göre, özellikle kayıt dışı ya da mevsimlik işçiler arasında işini kaybedenlerin bir bölümü için kimi belediyelerin sağladığı destekler dışında hiçbir koruma mekanizması bulunmuyor.

“Benzer biçimde, ev temizliği, çocuk ya da yaşlı bakımı gibi işleri yapan ve salgın yüzünden bu işlerini şimdilik kaybeden ve ezici çoğunluğu kayıt dışı çalışan insanların gelir kaybını telafiye yönelik mekanizmalar tasarlamak gerekiyor. Bunların bir bölümü 1000 TL nakit desteği alacak grupta yer alacak olsa da bunun yetersizliği çok açık” diyor Sayan.

Mevcut İşsizlik Sigortası kapsamında kayıt dışı sigortasız şekilde çalışan güvencesiz kesim yer almıyor.

Sayan’a göre, söz konusu kesimlerin acilen 2008-2009 krizi sonrası başlatılıp İşkur tarafından yürütülen geçici toplum yararına çalışma programları (TYP) benzeri programlara yönlendirilmeleri gerekiyor.

“Söz konusu programların da salgın düşünülerek, kalabalık ortamlarda çalışmayı gerektirmeyecek şekilde tasarlanması şart. Değişik kamusal alanların dezenfektasyonu işleri gibi işlerin TYP kapsamında kısa süreli (ancak salgının seyrine göre uzatılabilir biçimde) ve esnek (belki sadece haftanın belli günlerinde çalıştırmak üzere) çok acilen yürürlüğe sokulması lazım” diyor Sayan.