Uzun zamandır bu kadar derin sohbet etmemişlerdi. Her seferinde iş güç, yoğunluk, yorgunluk derken bir kaç dakikalık hal hatır sormaların ardından biri odada futbol maçı izlerken diğeri ya mutfakta bulaşıklarla uğraşır yada diğer oda da dizi izlerdi.

Nasıl da fark etmemişlerdi seneler akıp giderken aynı evin içinde yabancı hale geldiklerini, herşey monoton haliyle devam ederken sevgilerinin alışkanlığa dönüştüğünü. Tıpkı yıllardır duvarda asılı duran ve bir süre sonra bakılsada görülmeyen, varlığı unutulan tablo gibi birbirlerinin varlığını unuttuklarını.

Adam uzanıp karısının yanağını okşadı, kadın eşinin avuç içlerine yüzünü yaslayıp öylece durdu, bu güven hissini çok özlemişti, içten bir gülümseme ile karşılık verdi.

Adamın gözleri sehpadaki boş bardaklara kaydı, ‘’Dur" dedi, "Bu sefer çayları ben doldurayım.’’ 
Bir kaç gün önce gelen misafirlerinin şirin bir ilçeden nohut, fasulye ve balla birlikte getirdikleri tadı diğer tüm illerden farklı olan çayı doldurmak için kalktı mutfağa geçti. Çay soğumuştur ısıtayım diye düşündü. Ocağı yakmak istedi tam o sırada kapı çaldı.

Adam kapıya seyirtti, açınca karşısında doğal gaz şirketinden gelen çalışanla karşi karşıya geldi.

Gelen kişi elindeki kağıdı adama uzattı, ‘’Borcunuzu zamanında ödememişsiniz o yüzden doğal gazınızı keseceğiz ödeme yaptığınızda gelir tekrar açarız’’ dedi.

Adam ’’ Aman ne yapıyorsun dur yarın maaş günü bugün kesme yarın ben öderim!’’ dese de dinletemedi. Bu sırada eşi de yanına gelmiş olanları anlamaya çalışıyordu.

Görevli doğal gazı kesip oradan uzaklaştı.

Kapıyı kapattılar, adamın bütün keyfi kaçmıştı. Lanet olsun dedi, zaten üç kuruş maaş alıyoruz onu da nereye yetiştireceğimizi bilemedik. Bir gün daha beklese ölür müydü?

Kadın adamın elinden tuttu, ‘’Üzülme’’ dedi. ‘’Sadece bir gün, yarın nasıl olsa hallederiz. Bizde kalan çayları ketıl da su kaynatıp öyle içeriz. Ne olmuş yani ocağımız yoksa ketılımız var.’’

Karısının gözlerine baktı ışıl ışıl parlıyordu. Haklısın dedi bu günlük öyle olsun.

Ama ya çocuk o üşümez mi havalar serin gidiyor bir kaç gündür.

‘’Üstüne bir battaniye daha atarsam ısınır’ ’dedi kadın. ‘’Şimdi ödeme yapamayacağımıza göre telefon edip açtıramayız da.’’

Kadın eşini odaya çocuğun üstüne bir battaniye daha örtmesi için gönderip kendisi mutfağa geçti, ketılın düğmesine bastı.

Adam uyuyan kızını izledi bir süre, melekler gibi diye düşündü. Usulca üstünü örttü, saçlarını okşadı.

Sonra tekrar yan odaya geçti. Birden canı bisküvi istedi, hayret çok da sevmezdi ama nereden düştüyse aklına, sinirden her halde dedi.

Eşine seslendi, ‘’Canım evde bisküvi var mı?’’ ‘’Buzdolabında olacaktı’’ dedi kadın. Buzdolabını açtı içi burkuldu, dolap neredeyse boştu, bir süredir eskisi gibi dolduramıyorlardı içini, raflara göz attı bisküvi yoktu.

Alt rafta bir kek gördü , paketin üstüne baktığında onun da tarihinin geçtiğini fark etti.

Eşine, ‘’Bisküvi yok kek var ama onun da zamanı geçmiş bayat yenmez yani.’’ dedi.

‘’E ne yapalım’’ dedi eşi, ‘’Çayı sade içeriz o zaman’’

Ketılda ısttığı su ile yaptığı çayı bardaklara doldurup eşinin yanına gelip oturdu. Bir süre konuşmadan durup birbirlerinin gözlerinde kayboldular.

Derken kadın gülümseyerek mutlu olmanın bir yolu bulunur hep. Çok şey istemedik ki hayattan zaten, sağlık ve huzur.

Adamın gözleri buğulandı, öyle dedi insan daha ne ister.

Oda soğumaya başlamıştı adam kalkıp battaniye getirdi, ikisi birden battaniyenin altına girdi, kadın adama sokuldu, başını omuzuna yasladı.

Adam birden ‘’Eski Türk filmlerinden birini izleyelim mi?’’ dedi, kadın şaşırdı ama gecenin tadını bozmamak için kabul etti, hem ne zamandır birlikte bir şey izlememişlerdi. Tıpkı eski günlerdeki gibi dedi içinden.

Adam internetten Adile Naşit, Münir Özkul’un oynadığı filmlerden birini açtı. Sevgiyi ne de güzel anlatırdı o filmler. Kah gülerek kah içleri sızlayarak izlediler filmi

Saat epey geç olmuş ancak ikisi de uyumak istemiyordu.

Adam saate baktı ooo dedi neredeyse sabah olacak.

Kalktı pencereye doğru yürüdü doğan günü görmek istiyordu. Pencereyi açtı içeriye serin bir hava doldu bir an ürperdi derin bir nefes çekip ciğerlerini yeni gelen günün müjdesi ile doldurdu. Eşi de yanına gelip ona sarıldı. Beraber ufukta incecik bir çizgi gibi duran yeni günü selamladılar.

Uzaktan bülbülün şarkısı duyuluyordu.