Suriye Dernekleri Platformu, Uluslararası Mülteci Hakları Derneği, Sığınmacı Hakları Derneği ve Hepimiz Göçmeniz Platformu, Yunanistan ve Bulgaristan sınırındaki mülteciler için "Yaşama hakkını koruyun, çözüm için harekete geçin" çağrısı yaptı.

Taksim Hill Otel'de düzenlenen toplantıya Suriye Dernekleri Platformu Genel Sekreteri Muhamed Akda, Uluslararası Mülteci Hakları Derneği Başkanı Abdullah Resul Demir, Sığınmacı Hakları Derneği'nden Bekir Berat Özipekve Hepimiz Göçmeniz Platformu Başkanı Şenol Karakaş katıldı.

Türkali: "Yeni bir soykırım yaşanıyor"

Toplantının ortak metnini sanatçı Deniz Türkali okudu. Açıklamayı okurken ağlayan Türkali, "Gerisini okumak istemiyorum. Bir şey söylemek istiyorum, gözümüzün önünde yeni bir soykırım yaşanıyor. 21. yüzyılın soykırımı bu. Milyonlarca insan gözümüzün önünde ölüme, açlığa; küçücük çocuklar, yok olmaya terk ediliyor. Gerçekten artık tahammülü kalmıyor insanın. Çılgın bir dünya halindeyiz ve bu kimsenin umurunda değil. Buna nasıl önlem alınır, ne yapılır inşallah bileniniz vardır" diye konuştu. Türkali, gözyaşları sonrası toplantıya devam edemedi.

Toplantıda yapılan konuşmalar özetle şöyle:

"Gelirken soyulduk, şimdi bir de giderken soyuluyoruz"

Hepimiz Göçmeniz Derneği Sözcüsü Yıldız Önen:

"Mülteciler pazar günü büyük bir saldırıya maruz kalmışlar. Vücutlarının çeşitli yerlerinde saçma ve gaz kapsüllerinin olduğu yaralar vardı. Yunanistan polisi, ellerine geçirdiği mültecilerin pasaportlarını yırtıp paralarına, telefonlarına ve bir kısmının da kıyafetlerine el koymuş. Özellikle ayakkabılarını çıkartmaya çalışmışlar.

"Bunları yaşadıktan sonra da yavaş yavaş geri dönmeye başlamışlardı. Birkaçıyla sohbet ettik ve şöyle bir cümle kurdular: 'Buraya gelirken Yunanlar bizi soydu, şimdi bir de dönerken soyuluyoruz.' Çünkü minibüs, taksi ve otobüs sahipleri, mültecileri geri taşımak için kişi başı 100 TL istiyormuş. Görüştüğümüz taksi ve otobüs sahiplerinin de bize 'Biz bunlara devlet olarak yeterince para verdik şimdi biraz da geri alalım' şeklinde söylemleri oldu."

"Göç herkesin hakkıdır"

Suriye Dernekleri Platformu Genel Sekreteri Muhamed Akda: 

"Göç herkesin hakkıdır. İnsanın bir yerden bir yere intikal etme arzusu, 'Kaçmak' olarak nitelendirilmemeli. İnsanın göç etmesi, kendisine ve çocuklarına daha onurlu bir hayat sağlaması amacıyla yürüttüğü mücadelelerden bir tanesidir. Kaldı ki siz de insanların göç etmek için neleri riske attığını görüyorsunuz. Bu sebeple şu an mültecilerin yaptığı, bir kaçma eylemi değildir.

"Şu anda Yunanistan'a giden göçmenlerin sayısını İçişleri Bakanı 150-200 bin olarak veriliyor. Bunların çok küçük bir oranı Suriyeli. Peki Türkiye'de bulunan Suriyeliler bir yük mü yoksa bir katma değer mi? İçişleri Bakanlığı'nın resmi açıklamasına göre Suriyelilerin Türkiye'de suç işleme oranı yüzde 1 bile değil. Suriyeliler içerisinde eğitimini sürdürenler, şirket kuranlar, katma değer üretenler, ihracat yapanlar, Türkiye'nin hizmet ve sanayisini dünyaya pazarlayanlar var. Dolayısıyla bunlar bir katma değer."

"Avrupa Birliği, üzerine düşeni yapmıyor"

Uluslararası Mülteci Hakları Derneği Başkanı Abdullah Resul Demir: 

"Tüm uluslararası sözleşmelere, Avrupa insan hakları ve temel özgürlüklerin korunmasına ilişkin sözleşmelere rağmen AB bu zamana kadar üzerine düşeni yapmadı. Avrupa sürekli olarak "Buraya gelmek isteyenlerin çoğu Müslüman, ekonomik olarak onları barındıracak durumda değiliz ve gelirlerse bizim kültürümüzü de etkilerler" gibi söylemlerle mültecilere kapılarını kapalı tuttu.

Bu anlamda AB, Birleşmiş Milletler, NATO ve bunlara üye olan tüm ülkelerin bir araya gelerek, savaşa sebep olan veya mülteciliği doğuran tüm sebeplerin ortadan kaldırılması için çalışma yapmaya davet ediyoruz."

"Devletten yüz bulan çeteler"

Hepimiz Göçmeniz Platformu'ndan Şenol Karakaş:

"Suriye'deki askeri süreçlere bağlı olarak devletin politikalarında yaşanan değişikliklerle birlikte Türkiye'deki ırkçılar, hem göçmen akını başladığından beri üretilen yalanlardan hem de devletin politikalarındaki bu zımni değişimlerden aldıkları güçle, mültecilere saldırıyor.

Maraş'taki olaylara dikkatinizi çekmek isterim. Devletten yüz bulan çeteler, bir vesileyle çeşitli yerlerde göçmenlere saldırıyorlar. Ancak her şeye rağmen toplumdaki sağ duyunun yüksek olduğunu düşünüyorum. Bu sağduyu sebebiyle saldırılar, kitlelerin katıldığı büyük facialara yol açmıyor."

"Sığınmacıların yaşama hakkını koruyun, çözüm için harekete geçin" başlıklı ortak metin şöyle:

"Sığınmacılarla ilgili çalışan dernekler ve bireyler olarak dünyaya acil çağrımızdır:

İdlib'deki son çatışmalarla birlikte, Suriyeli sivillerin kitleler halinde göç ettiği bölgelerin artık güvenli olmadığının açıkça belirginleştiği bir ortamdayız. Astana Sürecinde oluşturulan geçici güvenli bölgeler artık çok daha güvensiz. Başta İdlib ve çevresindeki 2 buçuk milyon insan olmak üzere, yaklaşık altı milyon insanın yaşama hakkı ciddi bir tehdit altında bulunuyor.

Suriye rejiminin ideolojik, etnik ve inançsal temelde düşmanlaştırdığı insanlara yönelik olarak gerçekleştirdiği, kimyasal silah kullanımını da içeren toplu öldürme olayları, geldiğimiz aşamada Türkiye ve Suriye arasındaki sıcak çatışmalarla birlikte, bölgede sıkışmış durumdaki sivillerin bir soykırım riski altında olduğu acil bir durumun varlığına işaret ediyor.

Kitlesel ölümlerin ve ona bağlı olarak milyonlarca insanı kapsayacak yeni bir göç dalgasının her an gerçekleşeceği bu ortam, ABD ve AB devletleri başta olmak üzere, tüm dünya devletlerine ve toplumlarına, adım adım gelen bu trajediyi öncelikle kaynak ülkede önleme sorumluluğunu yüklüyor.

Tarihi bir kırılma noktasındayız. Bugüne kadar bu sorunun ortaya çıkmasında, derinleşmesinde ve bir milyon insanın ölümü, yedi milyon insanın ise sığınmacı olmasında doğrudan ve dolaylı olarak payı olan devletlerin bu tarihi anda görmezden gelme ve sorumluluk almama politikalarına devam etmelerinin sonuçları telafi edilemez olabilir.

Türkiye devleti de sığınmacılar için hayatı zorlaştıracak türden düzenlemelerden kaçınmalıdır. Onların insan onuruna yaraşır bir biçimde yaşayabilecekleri ve kendilerini gitmek zorunda hissetmeyecekleri bir atmosfer oluşturmalıdır. Sığınmacıları Türkiye'de kalmaya veya gitmeye zorlamamalıdır. Gerek Suriye'den gelecek olanlar ve gerekse de ayrılmak isteyenler için açık kapı politikası uygulamalıdır. Sığınmacıların seyahat etme, ülkeden ayrılma ve başka bir ülkeye sığınma haklarını, can güvenliklerini riske etmeyecek biçimde kullanmalarını sağlamalıdır.

AB ve üye devletler de sığınmacılarla ilgili üstlerine düşeni yapmalıdır. Suriye'de sorunun demokratik bir şekilde çözülmesi için sahici bir çaba göstermelidir. Bu gerçekleşinceye kadar -veya bu sorumluluğu üstlenmediği zaman zarfında- sığınmacılara kapılarını kapatmaktan vazgeçmelidir, onların tamamının Türkiye'de kalmasını sağlamaya çalışmamalı, bu insani trajedinin maliyetini paylaşmalıdır.

Milyonlarca insanın hayatı, bölgesel ve devletlerarası ilişkilere, stratejik hesaplara ve Türkiye ile ilişkilere kurban edilmemelidir.

Bugün acil ve öncelikli olan, İdlib ve çevresindeki sivillerin yaşama haklarını korumaktır. Bu sorumluluğun bilinciyle harekete geçmek, artık tüm insanlığın kaçınamayacağı bir ahlaki ve hukuki ödevdir.