‘’Sıcak olana yakın dur.

Besleyici olana.

Büyümeni isteyene.

Sana bir hikâyenin olduğunu, istersen bunu değiştirebileceğini, iyileştirebileceğini ve koşulsuz olarak sevebileceğini söyleyene.’’

Her şey Hikaye yazısını böyle bitirmiştim. Sıcak olana yakın durdukça insanın daha iyi yazılar yazdığını biliyorum artık. Ayrıca bu köşedeki yazılarıma kişisel yazılarla devam etmeme izin verdikleri için editörlere teşekkür ederim.

***

Hikaye uzun.

Bir o kadar kısa.

Büyümek, başkalarının –bizim iyiliğimiz için- bize yutturduğu hikayelerin doğru olmadığını anlama sürecinde, kendi kendimize anlattığımız hikayelerin birleşimi.

Anlattıkça düğümleri çözülen hikayelerin.

Belki.

***

Ormanda bir insan.

Yaşamını ellerinde tutuyor

Hikayesi kayıp

-hep öyle değil mi?

bulmak için tekrardan ve tekrardan kaybetmeyi göze alman gerek.

Hazinenin peşinde

Harita orada, sandıkta

Haritada ne var?

Bir hikaye!

‘’Ormanda ölüm yokmuş.’’

***

İnsan kendi yüzünün yabancılığından biraz da olsa kurtulmak için başkalarının gözlerinde kendine bakar.

Hikaye orada yazılmaya başlar çünkü.

Orada yazılır, baktıkça.

Bakabilmeyi sevdikçe.

Başkalarının yüzüne ve hikayesine tanık oldukça

Kendi yüzünü sevdikçe.

Bir insanı sevmek, onun yüzünü sevmekten başka nedir ki?

***

Boş sayfa.

Doldurulmayı beklemez

Onu sen doldurursun

Ne ile dolduracaksın ?

Kalemin sağlam mı ?

Bir bak bakalım!

Silgin kirli olmasın?

Senin için yazılanları ne ile sileceksin ?

Onları tanıyabildin mi ?

Peki ne kadar tanıdık, şu anda yaşadığın hayata?

Senin için yazılanlar senin dışında yazılanlardır.

Seni dışarı-da bırakarak.

Hiçbir bilinçli seçim, kolay bir hayat vaat etmez insana.

Seçim yoksa, kafeste bir hayat var, bu kesin.

***

Kendi içinde(n) en çok kaçtığın ve saklandığın yerden çıkan bir seçimin gücü kurtuluşunun alevi halini alabilir.

İnan !

Sana inanmayan insanlara inat değil

Yaşamı kucaklayıp sevmek için

Hikaye böyle seçimlerle ve inançlarla yazılıyor.

***

Kuyu.

Yankılanan bir ses, mırıltılar, hırlamalar.

Önce tanıyamadın, biraz daha yankılanıyor

Ve tanıdın

Bu senin sesin!

Yıllarca kendinden bile sakladığın

Konuşurken duyulmayan

Çoğu zaman duyulduğunu sandığın

-ne kadar çok söylemek isteyip söyleyemediğin şey varmış!

Kendinin bile duyamadığın sesin

Kuyu ; senin için yazılan ve inandığın hikayenin başlama yeri.

Ve kendinin bittiği yer.

Seslenirken duyuldu

Sana kuyudan çıkman için elini uzatan kim?

Tanıyabildin mi?

Belki seni yıllarca orada tutan

Belki seni oraya yollayan

Belki oradan geçen biri

Hayır, bunların hiçbiri sesini tanıyamaz,

Asla elini uzatmaz sana, umutlanma öyle hemen!

Ve biri elini uzatıyor

Önce gözlerini arıyor,

görebilmen ve ona inanman için

-öyle inanmıyorsun ki artık kimseye, gözlerini arıyorsun kim baksa!

Sonra sakin ve iyileştirici bir ses duyuluyor

Bir el uzanıyor kuyuya

Güven verici bir el.

Kendi kuyusundan çıkmış, sesini tanıyıp elini uzatan biri

Ona güven!

‘’ Biz birbirimizi yüzümüzden ve sesimizden tanırız çünkü. ‘’

Ve güven, sevgiden önce gelir.

Hatırla!

Anılarında en çok ihtiyacın olanı.

***

Hava yağmurlu

Canın balkonda sigara içmek istiyor

Bir fırt çekiyorsun

Yağmur damlaları yüzüne vuruyor

Toprak ve sigara kokusunu duyumsuyorsun

Rüzgar yüzünü yalıyor

Kulaklıktan tutamıyorum zamanı çalıyor

-sana acı veren ve inciten şeyi bırakman gerek artık-

Anlıyorsun ki tutamayacaksın da, geçmişi!

Şimdi nefesi verebilirsin.

***

Şu zamanlarda çokça tecrübe ettiğim ve sonrasında anladığım şey şu :

‘’ İnsan, öğrendikçe yazıyor, yazdıkça öğreniyor.’’

Son olarak bir şarkı önerisi: Michael Kiwanuka - Love & Hate

Sevgiyle kalın.