Ülke genelinde ve yerelliklerde, yaşamımızı derinden etkileyen kararların hukuka uygun, hak ve adalet gözetir çerçevede olması gerekir. Böyle olmazsa kaos ortamı oluşur.

Bu konuya neden gerek duydum ?

Duydum, çünkü 31 Mart seçimlerinin üzerinden35 günden fazla geçti ve İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı seçimi konusundaki hukuki süreç tamamlanamadı.

Tamamlanamıyor, çünkü hukuku iğdiş etmek için er yol deneniyor. Bir seçenek olmazsa, diğer bir seçenek, o da olmazsa başka bir seçenek zorlanıyor.

Tek nedeni ise seçim sonuçlarının yarattığı hazımsızlık…

Hukuk sınavı, bugünlerde İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı seçimleri üzerinden çok daha aktüel bir konu oldu.

Seçimlerin öncesi yapılan hazırlıklar, seçim günü gerçekleştirilen uygulamalar ve seçim sonrası sonuçlar üzerinden başlayan sürecin belirleyicisi Yüksek Seçim Kurulu’dur, yani YSK’dır.

YSK, seçim takvimini açıklamış, kanuni esaslara dayalı olarak itiraz süreleri de belirtilerek işletilmiş, seçim gelip çatmış. Oylar kullanılmış ve de bazı sonuçlar ortaya çıkmış. Elbette itiraz olabilir ve de olmuştur. Ama, seçmen listeleri konusundaki itirazların zamanı seçim öncesindeki takvim sürecidir. Kesinleşmiş listelerle seçim yapıldıktan sonra ‘seçme ve seçilme hakkından yoksun kişiler’ tanımlaması içine sıkıştırılmak istenen gerekçelerle seçim iptali istenemez, istenilmesi de hukuken ciddiye alınamaz.

Eğer alınıyorsa, seçim günü öncesi yaşanan hukuki süreçte hem itiraz sahibi siyasi partiler sorumluluklarını yerine getirmemiştir hem de YSK görevini gerektiği gibi yapmamıştır. Seçim sonrası devam eden süreci böyle de algılamak olasıdır.

Peki, birileri görevini tam olarak yapmamış ve işini savsaklamışsa o kişi ya da kişiler hakkında bir soruşturma açılması gerekmez mi ?

Hukuk, bütün bunların yollarını açık tutar…

Uygulamadaki aksaklıkları gidermenin yolu, hukuk adına kanunu yorumlayıp uygulama noktasında yayımladığı genelgelerle denetim görevini üstlenen kurumların ciddiyetini sonuçlar üzerinden sorgulamak değildir.

Bu yaklaşım ve ısrar, toplumsal barış temelden sarsar…

O nedenle, bugünlerde daha da çok gündemde olan hukukla sınavımızı başarıyla tamamlamalıyız.

Eğer başarılı olamazsak,

Eğer hukuku iğdiş ederek olmayacak sonuçlar çıkartırsak, hukukun gereğini yerine getirmemiş oluruz. O nedenle, hukukun gereğini yapmak ve çizdiği yoldan ilerleyip daha çağdaş bir ülkenin temellerini sağlamlaştırmak önümüzde duran görevdir.

Aksi halde, yıllar önce ‘Anayasayı bir kez delmek sorun yaratmaz’ anlayışını geçer akçe kılan zihniyeti kutsamış oluruz.

Ülkemizde, hukuksuzluk örneği sayılabilecek o kadar çok olay var ki, yazmakla bitmez ve de yazsak yer yetmez. Ama, seçimler konusunda ilk kez bu boyutta tartışmalar yaşanıyor. Hukuksuzluğun boyutunun hangi noktaya ulaştığı çok önemli. Çünkü, böylesi süreçlerden çıkacak sonuçlar, toplumun geleceğini çok yakından ilgilendirir.

Hukukun işlemediğinin kabul görmesi, hukuksuz bir yaşamın zımmen kabul görmesi anlamına gelir ki, bu durum, ülkemizin çağdaş, muasır medeniyetler seviyesine ulaşma ilkesinden giderek uzaklaşması sonucunu doğurur.

İstanbul seçimlerinin sonuçları özelinde yapılan tüm değerlendirmelerden çıkacak sonuç hukuka uygun olmalıdır ki, toplumun hukuk ve uygulayıcısı kurumlara olan güvenini sarsmasın.

Aksini düşünmek bile son derece rahatsız edicidir…