Sevgili okurlar, ocak ayında en az 155 iş cinayeti yaşandı. Ölümü yaşayan emekçilerin 135’i ücretli (işçi ve memur), 20’si kendi nam ve hesabına çalışanlardan (çiftçi ve esnaf) oluşuyor...

Ölenlerin 11’i kadın işçi, 144’i erkek işçi. Kadın işçi cinayetleri tarım, tekstil, ticaret, eğitim işkolları ve işkolunu belirleyemediğimiz organize sanayide gerçekleşti. 3’ü 14 yaş ve altında olmak üzere 10 çocuk işçi (üçü tarım, biri gıda, ikisi tekstil, biri ağaç, biri ticaret, biri metal işçisi ve biri hurdacı) can verdi.

Çocuk işçi cinayetleri gerek işkolu gerek ülke bazında yaygın bir şekilde işlenirken Türkiye’de devletin ve patron temsilcilerinin Ocak ayı boyunca yaptığı “çocuk işçiliği bitiriyoruz” açıklamalarının ise sadece propaganda amaçlı yapıldığını artık herkes biliyor...

Ölümler en çok hangi iş kollarında yaşanıyor dersiniz ?

Öncelik tarım ve inşaatta. Bu sektörleri taşımacılık, gemi/tersane, belediye/genel işler, metal, tekstil, ağaç, enerji ve güvenlik işkolları geliyor.

En fazla ölüm nedenine gelince…

Sırasıyla zehirlenme/boğulma ezilme/göçük, trafik/servis kazası, kalp krizi ve yüksekten düşme. Ölümlerdeki artışın nedenlerini de uzun, yoğun ve fazla çalışmanın çıplak bir sonucu olan kalp krizi, zehirlenme/boğulma/yangın gibi nedenlere bağlı olduğunu söyleyebiliriz.

İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği (İSİG) Meclisi raporlarına da yansıdığı üzere, ocak ayında Türkiye’nin 43 şehrinde ve yurtdışında üç ülkede iş cinayeti gerçekleşti. En çok iş cinayeti İstanbul, İzmir, Ankara, Aydın, Şanlıurfa, Samsun, Antalya, Bursa, Kocaeli ve Tekirdağ’da yaşandı...

Bütün bunların sonucunda ölenlerin 3’ü (yüzde 1,93) sendikalı işçi, 152 işçi ise (yüzde 98,07) sendikasız. Sendikalı metal ve belediye işkollarında çalışıyordu.

Diğer yandan ölen başka sendikalı işçiler de olabileceği tahmin ediliyor. Ancak kâğıt üzerinde olan sendikal üyeliklerinin gerçek bir örgütlülük olmaması ve birçok sendikanın ölen üyelerini sahiplenmemesi sonucu net bir bilgi verilemiyor.

Bu cinayetlerin önüne geçilebilmesi için, işverenler düzeyinde ciddi yaptırımlar ve cezalar uygulanabilir olmalıdır. Aksine, sermayenin taleplerini dikkate alan yasal düzenlemeler için her şeyi yaparsanız, önüne geçilemez bir ölüm haritası ortaya çıkar, çıkıyor, çıkacaktır.

Bu konuşa ve diğer konularda kamuoyunu bilgilendirmek, olumsuzlukları eleştirerek iktidarların dikkatini çekmek görevi olan basın kuruluşları da, benzer uygulamalarla baskı altında tutuldukları için, sistem sürekli tıkanıyor.

Tıkanma arttıkça da, fatura basına ve anayasal güvence altında olan habercilik işini yapanlara çıkartılıyor.

Sistemin çarpıklıklarını teşhir eden, her türlü yolsuzluk, hırsızlık, rüşvetçilik, cinayet, katliam yani kısaca toplumu derinden sarsan konularda elinden geldiğince işini yapmaya çalışan gazeteciler, ülkeyi sarmalayan çarpık anlayış karşısında boyun eğdirilmeye çalışılıyor.

Bu durum, son olarak Cumhuriyet Gazetesi yönetici ve yazarları hakkında yerel mahkemenin verdiği hapis cezalarının istinaf mahkemesi tarafından onanmasıyla da tescil edilmiştir.

Yerel mahkemenin "Terör örgütüne üye olmamakla birlikte örgüt adına ve anayasal düzene karşı suç işlemek” iddiasıyla yargıladığı Akın Atalay hakkında “örgüte yardım” suçlamasından 7 yıl, 3 ay, 15 gün, Orhan Erinç hakkında 6 yıl 3 ay, Murat Sabuncu ve Ahmet Şık hakkında 7 yıl 6 ay, Kadri Gürsel hakkında 2 yıl 6 ay, Aydın Engin hakkında 7 yıl 6 ay, Hikmet Çetinkaya hakkında 6 yıl 3 ay, Önder Çelik, Hakan Kara, Mustafa Kemal Güngör hakkında 3 yıl 9’ar ay olarak verdiği hapis cezaları, İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 3. Ceza Dairesi’nce usul ve yasaya uygun bulundu. Kararla birlikte hapis cezası 5 yılın altında olan sanıkların cezaları kesinleşti.

Buna göre, Musa Kart, Emre İper, Güray Öz, Önder Çelik, Hakan Kara, Mustafa Kemal Güngör cezaevine girecek.

Temyiz hakkı bulunan ve dosyası Yargıtay'da olan isimler ise şunlar: Hikmet Çetinkaya, Orhan Erinç, Akın Atalay, Murat Sabuncu, Aydın Engin ve Ahmet Şık’ı ise aynı akıbet bekliyor olabilir.

Bir de Kadri Gürsel ve Bülent Utku var tabi ki. Onlar, hapis yattıkları süre göz önünde bulundurulduğu için yeniden cezaevine girmeyecek.

Bu iki temel sorun, demokratikleşme ve şeffaflaşmanın önündeki önemli sorunların ilk sıralarını paylaşıyor.

Çalışanının daha fazla kar hırsına telef edilmesine göz yuman ve toplumu ileriye taşımak için uyarma görevini yapmaya çalışanları hapis cezalarıyla baskı altında tutmaya çalışan anlayış, ülkeyi bir adım ileri ve çağdaş dünyaya taşıyamaz.