MEDYAYAZAR - Eğitim Sen Sakarya Şubesi ve Sakarya Kent Çalışma Grubu’nun Ortaklaşa düzenlediği ‘’Sözümüz var’’etkinliğine konuşmacı olarak Eğitim Sen Genel Başkanı, Feray Aytekin Aydoğan, emekli öğretmen ve kadın aktivist Kızbes Seyhan Aydın ve Avukat Hülya Gülbahar katıldı.

Aydoğan: 4+4+4’ten kız çocukları zarar gördü

Etkinlikte konuşan Aydoğan, AKP için kendi söylemleri açısından bakıldığında 2010 referandumuna kadar pek çok konuda takiyeci davrandığını öne sürerek, başından bu yana kadın eşitliği  gibi bir şeye ihtiyaç duymadığını söyledi. Aydoğan, iktidar olduğundan bu yana ‘’Kadın erkek eşit değildir’, ‘İşsizliğin nedeni kadınlardır’ söylemini geliştiren AKP’nin 2010 referandumundan bu yana her konuda olduğu gibi eğitim üzerinde de büyük bir saldırı başlattığını kaydetti.

2010 referandumunun her açıdan kritik bir eşik olduğunu dile getiren ve AKP’nin yeni rejimini tüm kurumlarıyla inşaa etmeye başladını anlatan Aydoğan, “Eğitimde 4+4+4 denilen bir yasanın hayata geçirilmeye çalışıldığı günlerde eğer bu yasa böyle geçerse kamusal ve bilimsel eğitimi kaybedeceğiz demiştik ve maalesef dediğimiz oldu” dedi.

Sistemden en çok kız çocuklarının zarar gördüğünü, birçok kız çocuğunun eğitim hayatından hızlı bir şekilde çekildiğini, ya da gerici eğitim veren kurumlara yönlendirildiğini dile getiren Feray Aytekin Aydoğan, yoksul ailelerin çocuklarının gerici yurtlara mecbur bırakılarak , cinsel istismar ya da yanarak ölmeye mahkum edildiğini kaydetti.
Aydoğan, toplumsal cinsiyet eşitliği konularının müfredattan çıkarılarak, bu anlamdaki kulüplerin protokollerle STK’lar adı altından gerici kurumların eline bırakıldığını ve kız çocuklarının toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin getirdiği sorunlarla baş başa bırakıldığını vurgulayarak, buna karşı örgütlü bir mücadelenin gerekli olduğunu bildirdi.

‘Eşitlik erkekleri de rahatlatacak’

Kızbes Seyhan Aydın ise Eğitim-İş ile Eğit-Sen'in birleşerek Eğitim- Sen’i kurduğu günlerde kamu çalışanlarının sendika hakkının olmadığını hatırlattı.

Kadın erkek eşitsizliğinin temelinde özel mülkiyet paylaşımının yattığını ve toplumsal cinsiyet rollerinin doğuştan değil sonradan edinildiğini, ancak ana soylu toplumlarda bu tür sorunların yaşanmadığını vurgulayan Aydın, aslında toplumsal cinsiyet eşitliğinin erkeleri de rahatlatacağını, onların üzerindeki birçok baskının bu şekilde kalkacağını belirtti ve eşitlik politikasının sadece kadınlar değil erkekler için de gerekli olduğunu savundu.

“İdam çözüm değil”

  Etkinliğe katılan diğer bir konuşmacı Avukat Hülya Gülbahar ise 21. yüzyılda hala M.Ö. 5. yüzyıllarda Konfüçyüs’ün söylediği “Kadınlar; çocukluklarında babalarına, yetişkinliklerinde kocalarına, yaşlılıklarında oğullarına hizmet ve itaat etmek zorundadır!’’ düşüncesini tekrar ve tekrar üreten, hak kavramına gördüğü her yerde saldıran örgütlü bir kitle ile karşı karşıya olduklarını söyledi.

Kayyumların atandığı belediyelerde ilk iş olarak kadınların oluşturduğu kurumlara saldırıldığını, kadınların kamusal alanda görüldüğü ve geleneksel kadın- erkek işi ayrımını da yıkan belediye otobüsü şöförlüklerine son verildiğine işaret eden Gülbahar, bu nedenle siyasi görüşüne bakılmaksızın belediyeleri cinsiyet eşitliği yönünde uyarmanın çok önemli olduğunu belirtti. 

Konuşmasına Türk Ceza Kanunu maddeleri ile devam eden Gülbahar buradaki cezaların yeterli olduğunu, sorunun uygulamadan kaynaklandığını, cezaların arttırımını istemenin aslında cezasızlığı getirdiğini, özellikle son dönemde çok tartışılan idamın daha vahim sonuçlara yol açacağını kaydetti. Gülbahar, idam cezasının gelmesi durumunda tecavüzcünün yakalanmamak için olayın tek tanığı olan mağduru öldüreceğini vurgulayarak, geriye dönük bakıldığında da ‘tecavüz etti’ diye herhangi bir erkeğin idam edilmediğine, hakimlerin bu cezayı uygulamaktan imtina ettiğine dikkati çekti.

“Nafaka süresiz değil”

Nafaka konusunu da değininen Gülbahar, Türkiye’de süresiz bir nafaka uygulamasının olmadığını, alınan nafakanında zaten çok cüzi rakamlar olduğunu, bunun da çeşitli nedenlerle kesilebildiğini belirtti. 

İstanbul Sözleşmesi’nin yazılmasında pek çok çevreden kadının emeği olduğunu dile getiren Gülbahar, söylenin aksine bu sözleşmenin yerli ve milli olduğunu, bu sözleşmeye karşı çıkılmasının temelinde yasada şiddeti önlemek amacıyla devlete yükümlülükler düştüğünü, ancak erkek egemen bakış açısına sahip hükümetin buna yanaşmayışının bulunduğunu kaydetti.

Yargı paketindeki son düzenlemelerle bir yandan küçük yaşta evliliklerin meşrulaştırılacağını, diğer yandan da kadınların elindeki nafaka hakkının alınarak küçük yaşlardan itibaren onların kendi bedenleri üzerinde hak sahibi olmalarının engelleneceğini ifade eden Gülbahar,  güvencesizliğe de mahkum edip şiddete maruz kaldıkları evlikliklerine devam etmelerinin sağlamaya çalışıldığını öne sürdü.

Etkinlik izleyicilerin soruları ile devam etti.

(Serap ÖZER)