Platform adına Eğitim Sen Sakarya Şubesi Kadın Sekreteri Yüksel Coşkun'un okuduğu açıklamada, şu görüşlere yer verildi:

Günümüzde uygulanan politikalar tüm dünyada kadınları; güvencesizliğe işsizliğe, eril zihniyete daha çok mahkûm etmektedir.
Kadınların birçok hakkını yüzyıl önce elde ettiği ülkelerde 
bugün seçme seçilme, üretme, boşanma, sosyal güvenceye sahip olma, eşit işe eşit ücret gibi en temel sosyal ve ekonomik hakları ayaklar altına alınmaktadır. Diğer yandan da, tüm bu saldırılara ve yarattığı şiddet biçimlerine, kürtaj yasaklarına, yoksulluğa, işsizliğe, ayrımcılığa karşı dünyanın her yerinde kadınların itiraz ve direnişleri yükselmektedir.

Uygulanan yanlış politikalar hem toplumsal hem de kadına yönelik şiddeti artırmaktadır.
Ülkemiz açısından da, ataerkil ve kapitalizm ortaklığına siyasal islam ideolojisini ekleyen siyasi iktidarın; şiddeti olağanlaştıran cinsiyetçi söylem ve politikaları ile cezasızlık, ekonomik kriz gibi nedenler kadına yönelik şiddetiher geçen gün artırmaktadır. Kadın emeğine, bedenine, kimliğine karşı saldırı hiç olmadığı kadar artmıştır. Neredeyse günde iki kadın, genellikle de en yakınındaki erkekler tarafından, öldürülmektedir. Son 17 yılda bu rakam ne yazık ki, 15 binin üzerine çıkmıştır. Sadece Eylül ve Ekim ayında 86 kadının katledildiğini görüyoruz. Kırıkkale’de eski eşi Fedai Baran tarafından defalarca bıçaklanarak 10 yaşındaki kızının gözleri önünde katledilen Emine Bulut’un “ölmek istemiyorum” haykırışı tüm kadınların haykırışıdır.

Kadın cinayetlerinde, eril yargı suç ortağı!

İktidarın cesaretlendirdiği eril zihniyetin beslediği bu cinayetlerde, katilleri koruyan, cezasız bırakan eril yargı suç ortağıdır. Ceren Damar Şenel cinayetine ilişkin görülen duruşmada sanığın, öldürdüğü kadını itibarsızlaştırmak istemesi boşuna değildir. Çünkü bunun yargıda bir karşılığının olduğunu ve lehe sonuç verdiğini çok iyi bilmektedir.

Nadira Kadirova’nın ölümü, birçok yönüyle ülke gerçekliğini gözler önüne sermektedir. Ölümün örtbas edilmesi, ailenin tehdit edilmesi, mafyavari yöntemlerin giderek olağan hale geldiğini açıkça göstermektedir. Savcılığın, Kadirova’nın arkadaşına “Siz Kadirova’yı fuhuşa mı götürüp getiriyormuşsunuz?” diye sorması, yargının erkekleri korurken, öldürülen kadınların itibarına saldırmakta ne kadar ileri gidebileceğini göstermektedir.

Her yer suç mahali!

Her gün yüzlerce kadın evde, işte, sokakta, erkek şiddetine maruz kalmakta ya da şiddet tehdidi altında ölümle burun buruna yaşamlarını sürdürmektedir. Her yer, her mekân kadınlar için şiddet ve cinayet mahalline dönüşmüş durumdadır. Kadınların hiçbir can güvenliği olmadığı böylesi bir atmosferde, kadına yönelik şiddeti önleme, kadınları koruma yerine mevcut mekanizmaları dahi yok eden iktidar, erkek-devlet şiddetinin boyutunu gözler önüne sermektedir. Son dönemde kadın kazanımları sistematik olarak gasp edilmekte, toplumsal cinsiyet eşitliğine karşı her alanda saldırı geliştirilmekte, kayyum atanan belediyelerde şiddete uğrayan kadınların başvuru merkezleri kapatılmaktadır.

Kadına yönelik şiddetin önlenmesinde en önemli iki yasal araç olan, İstanbul Sözleşmesi ve 6284 Sayılı Ailenin ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun iptal edilmek istenmektedir. Bunun yanı sıra hazırlığı devam eden 2 yargı paketinde, kadınların nafaka hakkının elinden alınması ve defalarca kadın mücadelesiyle geri çektirilen çocuk istismarını meşrulaştıran, istismarcıları affetmeyi hedefleyen “tecavüzcü affı ”nın yer aldığı söylenmektedir. Asla kabul edilemez.

Diğer yandan da devleti yönetenlerce, her gün kadını erkeğin malı gören, kadın yaşamı yerine aile önceleyen açıklamalar yapılmakta, kadınların kaç çocuk doğuracağından, nasıl giyineceğine, sokakta özgürce dolaşmasından, çalışıyor olmasına, kahkasına kadar müdahale Tüm bu saldırıların yarattığı sonuç şiddeti hortlatmakta, daha fazla kadının şiddete uğraması, öldürülmesi, daha çok çocuğun istismar edilmesi olmaktadır.

Savaştan en çok kadınlar etkileniyor!

Savaş demek kadınlar için, ölüm, şiddet, tecavüz, yoksulluk ve doğanın talanı demektir. Savaştan kaçarak sığındıkları ülkelerdeki kamplarda kalan kadınların fuhuşa zorlandıklarını, Türkiye gibi ülkelerde ikinci, üçüncü eş olarak satıldıkları çarpıcı bir o kadar da acı bir gerçekliktir. Savaştan şiddetten kaçarak başka ülkelere sığınan kadınları; ucuz işgücü olmak, başta sağlık olmak üzere temel hizmetlere ulaşamamak , yoksulluk, yurtsuzluk, geleceksizlik, umutsuzluk, ayrımcılık ve bunların yarattığı psikolojik yıkım beklemektedir.

İşyerleri şiddet üretiyor!

Çalışma yaşamı da, neoliberal politikalar doğrultusunda kadın ve emek karşıtı esnek, güvencesiz, parçalı istihdam biçimleriyle yeniden yapılandırılmaktadır. Baskı ve örgütlülüğü parçalamaya dönük, başta KHK’lerle işten atmalar olmak üzere, yasal ve hukuki dayanağı olmayan uygulamalar artmıştır. Tüm bu politikalar, işyerlerinde daha fazla eşitsizlik, yoksulluk, ayrımcılık, cinsiyetçilik, mobing ve şiddet olarak karşımıza çıkmaktadır. Çalışma yaşamı ve koşulları, tüm emekçiler açısından özellikle de kadınlar açısından şiddetin kendisi haline gelmiş durumdadır.Pamuk ipliğine bağlı yaşamak istemiyorum diyen Saadet öğretmen bunun göstergesidir.

Kadınlar mücadelede kararlı. Kadınlar, şiddete, sömürüye karşı, yaşamın özgür özneleri olma mücadelesini uzun yıllardır ve aralıksız bir biçimde sürdürmektedir. Kadın hak ve özgürlüğüne dair bugün ne varsa tümü bu mücadelenin sonucudur. Kadınlar bugün de bu kararlı mücadeleyi sürdürmektedir. Nitekim kadın emeğinin gaspı ve bedeninin denetimine dayalı, tarihsel arka planı çok güçlü eril zihniyetin kadınlar üzerinde kurduğu sistematik tahakkümü kırmanın tek yolu yine sürekli ve örgütlü kadın mücadelesini yükseltmekten geçmektedir. Dünden bugüne dünyanın dört yanında kapitalist ataerkil sisteme karşı gelişen ve kazanıma ulaşan tüm direnişlerde kadınların en önde yer alması bunu kanıtlamaktadır.

“Eşit ve Özgür YAŞAMAK İSTİYORUZ” şiarıyla alanlardayız!

TALEPLERİMİZ

  • Kadına yönelik her türlü şiddeti önleyen ve kadınları koruyan yasal düzenlemeler acilen yapılmalı,
  • Kadın ve Eşitlik Bakanlığı kurulmalı,
  • İş yerinde şiddeti, ayrımcılığı ve mobbingi önleyen düzenlemeler yapılmalı,
  • Kadın istihdamında tek seçenekmiş gibi sunulan esnek-güvencesiz-kayıtdışı ve taşeron

çalıştırmaya, kiralık işçilik uygulamasına son verilmeli,

  • Bütçede, eğitimde ve her türlü yasa ve uygulamada toplumsal cinsiyet eşitliği esas

alınmalı,

  • Kapatılan kamu kreşleri açılmalı, kadın veya erkek olduğuna bakılmaksızın en az 50

çalışanın bulunduğu iş yerlerinde gündüz bakım evi ve kreşler açılmalı,

  • Grevli toplu sözleşme hakkı, sendikal hak ve özgürlüklerimiz önündeki engeller

kaldırılmalı,

  • Doğum izinleri 24 haftaya çıkarılmalı, devredilemez babalık izni düzenlenmeli, süt

izninin kullanımı önündeki keyfi engeller kaldırılmalı ve ücretli-ücretsiz doğum

izninden dönen kadınların statü kaybı yaşaması engellenmeli,

  • Eşit işe eşit ücret sağlanmalı,
  • Kadınlar için daha fazla yoksulluk, şiddet, göç ve ayrımcılık anlamına gelen savaş

politikaları son bulmalı. Eşit ve özgür biçimde bir arada yaşamın sağlanacağı

demokratik koşulların oluşması sağlanmalı,

  • KHK'ler iptal edilerek haksız hukuksuz yere işten çıkarılan tüm emekçiler görevlerine

iade edilmeli,

  • Eğitim alanı başta olmak üzere kamusal alanın tümüne yayılan dinselleştirme

politikalarından vazgeçilmeli, kadın özgürlüğünün önemli dayanaklarından birisi olan

laiklik ilkesi güçlendirilmeli,

  • Kadınlardan yana imza atılan uluslararası sözleşmelerin gereklikleri yerine getirilmeli,

Evde çalışan ama emeği görmezden gelinen kadınların sosyal güvence altına alınmalı.

Şiddeti önleme ile ilgili ciddi adımların atılmalı ,toplumun her kesimini kapsayan eğitim çalışmalarının yapılmalı.

Alo 183, ŞÖNİM, ÇİM gibi merkezler güçlendirilmeli ,geliştirilmeli ve halk bu konuda bilinçlendirilmeli. Kadın emeğini güçlendiren değerli kılan kadın kooperatifleri kurulmalıdır.

  • 8 Mart ücretli izin günü sayılmalı.

Bu 25 Kasım’da Sakaryalı kadınlar olarak, artarak devam eden kadına yönelik her türlü şiddeteve bu şiddeti besleyen zihniyet ve politikalara karşı, Emine Bulut’un “Ölmek İstemiyoruz!” haykırışıyla alanlardayız. Ayrıca 8 Mart’a kadar sürecek olan “Eşit ve Özgür YAŞAMAK İSTİYORUZ!” kampanyamızı başlatıyoruz. Kampanyamız boyunca; işyeri iş yeri, sokak sokak tüm kadınlarla buluşarak, yaşam, emek, eşitlik ve özgürlük mücadelemizi birlikte öreceğiz, birlikte yükselteceğiz. Tüm kadınları; kadına yönelik her türlü şiddete, kadın cinayetlerine, savaşa, ekonomik krize, cinsiyetçiliğe, ayrımcılığa, sömürüye, otoriterliğe karşı; Mirabel kardeşlerin mücadelesini büyütmeye, her alanda örgütlenmeye alanlarda olmaya çağırıyoruz! Bir kişi daha eksilmeyeceğiz!"