Müzik ruhun gıdasıdır denir. Doğrudur, ancak her birimizin hoşlandığı ruh gıdası birbirinden farklı.
Anadolu insanı yaşanmışlıklarını türkülerle ifade etti. Acısı, isyanı, sevinci hep bu dizelere yansıdı.
Bir dönem saray müziği olarak var olan sanat müziği zamanla halk ile buluştu ve o da çok sevildi.
Cumhuriyetin batılılaşma politikasından müzik de nasibini aldı.
Bu alanda çeşitli çalışmalar yapan Murat BEŞER ile müziğin dünü ve bugününü konuştuk.
Dönemin zevkleri ve kimi zamanda siyasi iklimi yansıtan ama her şekilde ruhumuza dokunan müzik hayatınızdan hiç eksik olmasın.
Serap ÖZER

-Bize biraz kendinizden bahseder misiniz? Resim bölümünü bitirmenize rağmen müziği seçme nedeniniz nedir?

Henüz ilkokula başlamadan evvel, hayatımın tümden resim yaparak geçeceğini sanıyordum. Alice Harikalar Diyarında dünyasında kurulmuş bu çocukça hayal, üniversitenin ilk yıllarına kadar sürdü. İlk kazandığım üniversite olan Tatbiki Güzel Sanatlar’ın Dekoratif Resim bölümünden (1984 yılında Beşiktaş’tan Çamlıca’ya taşınıyordu) mekân değişikliği münasebetiyle ayrılmak zorunda kaldım. 1985 yılında girdiğim Mimar Sinan (DGSA) Resim bölümünde hemen kavradım acı gerçeği. O dünyada kalabilmenin bazı can sıkıcı ve bağımsız olabilmeyi engelleyen kuralları vardı. Kendine sanatçı süsü veren insanların kendi aralarındaki ve bürokrasi karşısındaki tutumları da samimiyetten uzaktı. 1984 yılında Murat Ertel’in (sohbetlerde yaptığım yorumlara istinaden) sebep olduğu müzik yazarlığı maceramın aslında okuldan sonra da süreceğini ilk başlarda tahmin edememiştim. Okumaya çalıştığım okul, benim sınıfımdan çok az insana kapı açıyordu ve masrafları fazlaydı. Benim durumunda olan herkes bir yandan da farklı işlerde çalışıyordu. Ben öğrenciliğim boyunca dönemin gazete ve dergilerine yazarak harçlığımı çıkardım. 1992 yılında da okuldan çıkışımla birlikte resim camiasından kopmaya karar verdim ve bunun ardından kendimi müzik piyasasının içinde buldum.

-Müzik ve toplum ilişkisini değerlendirirsek, Osmanlı’da bir saray bir de halk müziği vardı. Bu aynı zamanda toplum ve saray arasındaki kopukluğu bize gösteriyordu. Cumhuriyetin ilk yıllarında da batılılaşma politikalarına bağlı olarak batı müziği özendirilmeye çalışıldı, yurt dışına öğrenciler gönderildi. Bu açıdan baktığımızda sanatın toplum üzerindeki etkisi ve siyasetin bunun neresinde durduğunu söyleyebilir misiniz?

Osmanlı’da saray ile halk arasındaki ilişkiyi nasıl müzik üzerinden görebiliyorsak, Cumhuriyet’in ilk yıllarında da görülen benzer kopukluğu, iki sürecin birbirine benzerliğine yoramayız. Her ne kadar müzikte yaşanan değişimin bir çatışma haline gelmesinin kökleri Tanzimat dönemine kadar uzansa da, Cumhuriyet döneminde farklı olarak bu konuda oluşan gerilim, yeni bir toplum kurma eğilimi ile beslenmekteydi. Kültür sanat alanındaki modernleşme gayreti, ellili yıllara değin sürmüş, Cumhuriyet’in (farklı tarihi dilimlere oturmuş olsa da, Köy Enstitüleri ve Halk Evleri türünden) pek çok kazanımı gibi o tarihten itibaren sönümlenmeye başlamıştı. Yarım yüzyılı aşkın bir süre sonunda tabloya bakacak olursak: sanatın toplum üzerindeki pozitif etkisinin yoka yakın (ya da olası gerektiğinin tersi) olduğu bir dönemden geçiyoruz.

-Ülkemizde doksanlarda oldukça yoğun olarak dinlenen Arabesk müzik ve aynı dönemde ortaya konan arabesk kültürün genel olarak sanata etkisi hakkında neler söyleyeceksiniz?

Seksenlerde de yaygın olarak dinlenen Arabesk, sadece bir müzik türünden ibaret bir olgu değildi. Köy ile kent farkından, sınıf çelişkilerinin ve kültür farklılıklarının birikiminden doğan yanı sıra da Türk modernleşmesi denen şeyin sancılarından dolayı yükselen bir olguydu. Ayrıca 1980 askeri darbesinin kitleleri daha kolay yönetebilme ihtiyacına denk geldiğinde yükselişe geçmişti. Batı müziğinin geniş kalabalıklar üzerinde yaptığı tercih yarılması da bu müziğe ayrı bir kapı açıyordu.

Bir dönem devlet radyo ve televizyonunda yasaklı iken, seksenlerin ikinci yarısından doksanlara uzanan zaman diliminde, Arabeski devamı olarak “patlayan” Türk Pop’u, artık bir ana-akım olmuştu. Tüketime ve kaderciliğe yaslanan yeni kuşaklar için tüm sosyolojik özelliklerinin yansıdığı bir müzikti artık, pop şemsiyesi altına giren Arabesk. Rock dahil tüm piyasa müziklerine sızan Arabesk, (birkaç özgün örnek dışında, politik gibi görünenleri de dahil olmak üzere) hiçbir zaman politik olmamıştı. Arabesk şimdi kendimize has kentliliğimizin melez bir sürümü olarak, sanata maalesef olumsuz etkide bulunmakta.

-Ülkemizde popüler müziğin ilk örneklerinden olan 60’larda ortaya çıkan aranjman müzik neden halka inemedi? Aynı dönemlerde aynı coğrafyada halkın farklı müzik arayışlarına yönelmesinin sebebi nedir?

Müziğin kitleselleşmesi, (eğlencenin yanı sıra) belli bir toplumsal kimliğe hitap etmekle ve kültürel ihtiyacı karşılamasıyla mümkün oluyor. Aranjman müzik altmışlı yıllarda (caz ve rock’n roll ile birlikte) ülkemizde sınırlı bir kesime hitap etmişti. O yılların aranjmanları İngiliz, Amerikan, Fransız ve İtalyan şarkılarının etkisindeydi. Dolayısıyla toplumsal beklentileri ve kitleleri kucaklayabilecek bir içeriğe sahip değildi. Bu topraklarda yaşanmışlıklara haiz olmamakla birlikte, geleneksel değerlerden de uzaktı. Bu nedenler bir yana, hep aynı sosyal katmanın talebi göz edilerek üretilen endüstriyel ürünler piyasaya arz ediliyordu. Aranjmanlar bu sosyo-ekonomik ve kültürel yapı içinde üretilip tüketildiği için, şartları sağlandığında ayakta kalabilmişti. O yüzden de özgül bir dönemin ürünün olarak tarihin sayfalarında yer almıştı.

-Osmanlıda mehter müziği vardı, sonra bu coğrafya için de batı müziği ve halk müziği de etkin hale gelmişken, bugün yeniden mehter müziğine döndük. Bu açıdan değerlendirirsek siyasetin müziğe etkisi nedir?

Siyasetin müziğe etkisi her dönem doğrudandı, bugün de öyle... Mehter müziğinin bugünkü kullanım şeklinin tarihimizle alakasından ziyade, ideolojik bir maksadı olduğunu söyleyebiliriz. Araçsal bir malzeme olarak Mehter müziği, artık hem siyasi hem de ticari bir üründür; tekno ya da trance remikslerinin yapılıp piyasaya sürüldüğü, diskolarda çalınıp dans edildiği, tuhaf biçimlerde halay çekildiği düşünülecek olursa…

-Sokak müzisyenleri hakkında neler düşünüyorsunuz? Müziğin halkla buluşmasında etkileri var mı?

Kalabalık cadde ve taşıtların gerçek sahibidir onlar; içlerinde yıllardır sahne alıp çok para ve ün kazanmış popüler müzisyenlerden onlarca kez yetenekli olanlar da vardır. Sokak tercihleri ise (mecburiyet tahtındakiler hariç) ağırlıklı olarak dünyaya baktıkları pencereyle ilişkilidir. Sokak müzisyenlerini piyasaya, yerleşik sisteme karşı olmanın ve dayatılanın dışında bir yaşam tarzında direnmenin sembolü olarak görmek gerek. Seçilmiş ve parasını ödemiş bir kalabalığa değil, tesadüflerin buluşturduğu yan yana gelmelerin,

Sistemin sokak müzisyenlerine karşı olmasının ve onları kayıt kuyut altına alarak belediyelerin izniyle metrolarda yer vermek istemesinin en önemli nedeni, hem ideolojik hem de maddi olarak kontrol altına almak.

En azından son 10 yılda İstiklal Caddesi’nde ve metrolarda, vapurlarda çalan sokak müzisyeni profilindeki değişimi gözlemleyin; toplumun değişiminin bir aynası olarak değiştiğini hemen göreceksiniz. Bu yüzden onları ayrıca toplumun medeniyet seviyesinin de turnusol kâğıdı olarak kabul etmeliyiz.

-Bize zaman ayırdığınız için teşekkür ederiz.