Basın İlan Kurumu (BİK) BirGün’e önce Baskı ve Bayi-İade Defterleri’nin gecikmeli olarak tutulduğu gerekçesiyle daha sonra da “bazı haberlerde yayın kaynağının kullanılmaması” nedeniyle ilan ve reklam akışını durdurdu.

Bu haberin ardından kurumun “haber başlıkları” nedeniyle Evrensel’e de ilan ve reklam akışını durdurduğu ortaya çıktı.

Bağımsız İletişim Ağı (BİANET) bu gelişmeler üzerine  Basın İlan Kurumu'nun (BİK) 58 yıllık tarihinde bu tür uyglumaların olup olmadığını araştırdı. 

Araştırmaya göre, BİK 1961’de kurulduğunda resmi ilanların dağıtımında adaletsiz davranıldığı gerekçesiyle hükümet ile gazeteleri karşı karşıya getiren uygulamaya son vermek amacıyla kurulmuştu. Özetle, Basın İlan Kurumu resmi ilan yayınlanması karşılığında gazetelere parasal yardım yapan bir kamu kuruluşu konumunda. Kurumun internet sitesinde “fikir ve içerik farkı gözetmeksizin” çalıştığı da yazıyor.

2010'dan beri raporlar kamuoyuyla paylaşılmıyor

Fakat kurum halkın vergilerinden ayrılmış bir bütçe ile ilan ve reklam dağıtırken, gazeteler arasında ayrımcılık yapıp yapmadığı ya da muhalif gazetelere karşı bir sansür kurulu olarak işleyip işlemediği uzun yıllardır tartışılıyor.

Kurumun ilk genel müdürü 1961-1963 yılları arasında bu görevi yürüten Sabahattin Selek’ti.

1973’ten 2003’e kadar ise Gültekin Sabancı bu görevi üstlendi. Ertan Cillov ise 2003 ile 2009 yılları arasında genel müdürdü. 48 yıl boyunca kurumun çalışma raporları sadece, (şimdilerde 36 kişiden oluşan) Genel kurul üyelerine değil tüm kamuoyuna açıktı.

Yani bir başka değişle hangi gazeteye ne kadarlık resmi ilan verildiği kamuoyuna açık olan raporlardan öğrenilebiliyordu.

Fakat 2009’da Mehmet Atalay’ın kurumda Genel Müdürlük görevine gelmesiyle birlikte bu işleyiş değişti.

Altı yıla yakın Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü yapan Mehmet Atalay 2009’da bu görevinden istifa etti. Aynı yıl yerel seçimlerde Trabzon Belediye Başkanlığı adaylığı gündeme geldi. Atalay aday gösterilmedi ama 15 Aralık 2009 tarihli Bakanlar Kurulu Kararı ile BİK Genel Müdürlüğü’ne atandı.

Atalay’ın göreve gelmesiyle birlikte resmi ilanların dağıtımında etkisi olmayan (resmi olarak) ama iktidarın resmi reklamını vermekte hangi gazeteleri tercih ettiğini gösteren çalışma raporları ve mali raporlar “ticari sır” denilerek Genel Kurul harici paylaşılmaz, kamuoyuna servis edilmez oldu. Böylece BİK iktidarın basın kuruluşları ile parasal ilişkileri sansürlenmiş oldu.

2016'da yönetmelik değişti, cezalar ağırlaştı

2015’e (Haziran) gelindiğinde ise 2010 yılında Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlığı’ndan emekli olan ve aynı yıl Basın İlan Kurumu Genel Müdür Yardımcısı olarak göreve başlayan Yakup Karaca, Mehmet Atalay’ın yerine göreve getirildi.

Karaca’nın göreve getirilmesinden bir yıl kadar sonra 5 Ekim 2016’da kurum “Resmi İlan ve Reklamlar İle Bunları Yayınlayacak Süreli Yayınlar Yönetmeliği”ni yayındı. Yönetmeliği uygulama görevi ise “Genel Müdürlüğe değil Genel Müdüre” verildi.

114 maddeden oluşan yönetmeliğin en önemli maddesi ise “yayınlama hakkının durdurulması veya sona erdirilmesinin” düzenlendiği 110. maddesi oldu.

Kesinti için dava açılması yeterli sayılıyor

Bu madde "resmî ilân yayınlayan gazete ve derginin içeriğinden dolayı ve/ya gazetenin haber, yazı ve köşe yazılarından dolayı veya imtiyaz sahibi gerçek veya tüzel kişilerin, ortaklarının çoğunluğunun ya da varsa tüzel kişi temsilcisinin fiillerinden dolayı haklarında ceza davası açılırsa ve eğer gazete ve derginin haber ve yazılarından dolayı ortakları veya imtiyaz sahibi hakkında Türk Ceza Kanunu'nda yer alan Anayasal Düzene ve Bu Düzenin İşleyişine Karşı Suçlar ve/veya Terörle Mücadele Kanunu kapsamındaki suçlar nedeniyle ceza davası açılması halinde resmi ilan ve reklam yayınlama hakkını sonra erdiriyor."

Yani yönetmelik maddesi açılan davanın sonucuna değil, haklarında herhangi bir dava açılıp açılmadığına bakıyor.

Günümüzde ise kurumun başında (16 Ağustos 2019'da yayınlanan Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi ile) Rıdvan Duran var. 

Dava açılmayan muhalif medya yok

Günümüzde muhalif denilebilecek eleştirel yayıncılık yapan basın kurumlarına karşı yargının tutumu ortada. Her gün gazete ve gazetecilere örgüt propagandasını düzenleyen TMK 7/2’den, kamu görevlisine hakarete kadar birçok gerekçeyle davalar açılıyor. Öyle ki daha geçtiğimiz aylarda iki Bloomberg çalışanı, gazeteciler Mustafa Sönmez, Merdan Yanardağ, Sedef Kabaş ve serbest gazeteci Orhan Kalkan, “ekonomiyi itibarsızlaştırmak” suçlamasıyla ve 5’şer yıl hapis istemiyle yargılandı.

Bunu bir kenarıya bırakacak olursak BİK “Basın Ahlak Esasları”kapsamında da gazetelere ceza kesmeye başladı. Yönetmelik değişikliğinden önce iki veya üç günle sınırlı olan bu cezalar 2016’daki yönetmelik değişikliğinden sonra 10 ile 15 güne çıkartıldı.

Evrensel’e getirilen ambargo sonrasında konuştuğum gazetenin Genel Yayın Yönetmeni Fatih Polat “JES direnişine jandarma saldırısı: Bir sürü video çekti, kıralım telefonu’ ya da ‘Pazar alanı yetersiz diyen esnafa polis saldırısı” gibi başlıklarına BİK’in “saldırı nitelemesi etiğimizi yansıtmıyor diye” ceza kestiğinden bahsetmişti.

Polat daha sonra TDK’nın envanterinde “Kötülük yapmak, yıpratmak amacıyla eylemde bulunma” şeklinde bulunan bir kelimenin kendilerine karşı nasıl “etik” denilerek önlerine sunulduğundan bahsetmişti.

Yani Bik bir tarafta resmi ilanlardan en büyük payı alan ana akım gazeteleri beslerken, verdiği cezalar ve yayın durdurmalarla da ötekileştirilen, sahibinin sesi olmayan ve zaten sınırlı kaynaklarla yayın hayatına devam edebilen gazete ve dergileri “yola getirmeye” çalışıyor.

Gazeteci kime karşı sorumlu?

BİK’in eleştirel medyaya karşı tutumu böyleyken Türkiye Gazeteciler Cemiyeti (TGS) ‘Türkiye Gazetecileri Hak ve Sorumluluk Bildirgesi’de, ‘Gazetecinin sorumluluğu’ alt başlığında şöyle diyor:

“Gazeteci; basın özgürlüğünü, halkın doğru haber alma, bilgi edinme hakkı adına dürüstçe kullanır. Bu amaçla her türlü sansür ve oto sansürle mücadele eder. Gazeteci, önce halka ve gerçeğe karşı sorumludur. Bu sorumluluk kamu otoriteleri ve işverenine olan sorumluluklarından önce gelir. Bilgi ve haber ile özgür düşünce, herhangi bir ticari mal ve hizmetten farklı olarak toplumsal nitelik taşır.”

Tüm bunlara karşın sormakta yarar var. Gazeteci bir otoriteye karşı mı yoksa halka karşı mı sorumlu?