“Öğretmenlik vicdan işidir!” Sebep?

Halk arasında, hatta öğretmenler arasında dahi çokça duyarsınız bu cümleyi; “öğretmenlik vicdan işidir.” Sanki başka meslekleri yapan insanlara vicdansız der gibi! Ya da başka meslekleri yapanlar vicdansız olabilirmiş gibi. Misal bir mühendis vicdansız olsa da olur mu, hani malzemeden çalıp depremde binaların yıkılmasına sebep olan vicdansızlardan! Hastasının organını çalan vicdansız doktor. Kaçırdığı vergiyi kitabına uyduran vicdansız muhasebeci, tartıda hile yapıp fakir fukaranın hakkını çalan vicdansız esnaf vs. örnekleri çoğaltabilirsiniz. Hangi mesleği yaparsanız yapın vicdanlı olmak zorundasınız yani...

“Öğretmenlik yapmak için, çocukları seveceksin” cümlesi yine sıklıkla duyduğumuz adeta artık bir motto haline gelmiş bir söylemdir. Oysa çocukları sevmek, sadece çocukları da değil, insanları, hayvanları, doğayı, çevreyi, tarihi ve kültürel varlıkları sevmek, korumak, kollamak sadece öğretmenlerin değil tüm insanların ortak ödevidir.

Öğretmelik mesleği ile ilgili “vicdan” kavramından söz ederken aslında çocuklara yönelik; şefkat, merhamet, esirgeme, bağışlama, koruma, kollama gibi temel insani duygular kast edilmektedir. Halbuki bu duygular insanı insan yapan en temel özelliklerdir. Sadece öğretmenlere atfedilmesi doğru değildir, diğer insanlara haksızlıktır. Öğretmenler ne kadar vicdanlı ise diğer insanlar da o kadar vicdanlıdır. Diğer tüm meslek erbabı ne kadar vicdanlı olmak zorunda ise öğretmenler de o kadar vicdanlı olmak zorundadır. Ne bir eksik ne bir fazla...

Hasılı kelam; öğretmenlik, kutsal, mübarek, vicdani, ruhani, uhrevi vb. para normal* bir aktivite değildir. Öğretmenlik; (pedagoji, öğrenme psikolojisi, öğrenme yöntem ve teknikleri, program geliştirme, rehberlik ve psikolojik danışma gibi) temel eğitim bilimlerinin kurallarını ve gereklerini yerine getirmeye dayalı profesyonel bir meslektir.

Eğitim bilimlerinin gereklerini yerine getirmiyorsa, çocukları çok seven, vicdanlı biri öğretmenlik değil, ancak yetimhane, kimsesizler yurdu vb. başka bir hayır kurumunda gönüllü yardımseverlik yapabilir.

Bilinenin aksine öğretmenin mesaisi sadece okulla sınırlı değildir. Hatta yeni dönem bilimsel tartışmalarda okulda geçirdiği zaman, öğretmenin mesaisinin küçük bölümü olarak kabul edilmektedir. Öğretmenlerin okul dışında yapmak zorunda oldukları;

-plan hazırlama
-veli toplantısı

-birebir veli görüşmeleri
-sınav hazırlama - değerlendirme
-sınıf rehber öğretmenliği işleri
-sosyal kulüplerde rehber öğretmenlik görevi kapsamındaki işler
-okul ve/veya ilçe çapında yarışmalara öğrenci seçmek ve hazırlamak
-okulun düzenlediği etkinliklerde verilen görevler

-belirli gün ve haftalar için etkinlik hazırlama
-ders notu/ders materyali hazırlama
-proje/performans/yıllık ödev hazırlama, takibi ve değerlendirmesi
-devamsız öğrencilerin takibi / ev ziyaretleri
-kaynaştırma eğitimi alan öğrenci varsa onun işlemleri
-değişen sınav sistemine adapte olmak ve çocukları doğru yönlendirmek
-okul/ilçe çapındaki sınav/yarışma komisyonlarında görev almak, jüri olmak

-ab projeleri (leonardo comenius vs.) işler, öğretmenin okul dışındaki zamanının büyük bir bölümünü kapsamaktadır. Buna karşın gerek mevzuatımızda gerekse kamuoyu nezdinde öğretmenin okul dışındaki bu mesaisi görmezden gelinir, yok sayılır. Öğretmenler bu çalışmalar için ücret almazlar, yıpranma hakkı elde etmezler. Bu çalışmalar, emekliliğe etki etmez, sosyal güvenceye katkı sağlamaz, ek bir özlük hakkı kazandırmaz.

Kaldı ki bunlar öğretmenin okul dışında, okul mesaisine hazırlık kapsamında yaptığı formal işlerdir, öğretmenlerin okul dışındaki mesaisi bununla da bitmez. Öğretmenin, öğrencilere daha faydalı olması için, kişisel gelişimini her zaman üst düzeyde tutması; bilimsel ve teknolojik gelişmelerden haberdar olması, kültür ve sanat etkinliklerine katılması, tarihi ve kültürel varlıkları tanıması gerekmektedir. Öğretmenin katıldığı seminer, konferans, panel vb. etkinlikler, izlediği oyun, film, opera, bale vs. temsiller, okuduğu kitaplar, gördüğü sergiler, gezdiği müzeler, tarihi mekânlar gelişmiş ülkelerde öğretmenin öğrenciye daha fazla faydalı olmak için yaptığı okul dışı mesai kapsamında değerlendirilmekte ve öğretmenlik mesleğinin doğal mesaisi olarak kabul edilmektedir.

Öğretmenler Gününüz Kutlu Olsun!

5 Ekim, Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Örgütü UNESCO ve ILO tarafından Dünya Öğretmenler Günü olarak ilan edilmiştir. 1966’dan bu yana her yıl 5 Ekim tarihi yüzden fazla ülkede “Dünya Öğretmenler Günü” olarak kutlanmaktadır.

Dünya Öğretmenler Günü’nün geçmişi, uluslararası öğretmen örgütlerinin katkılarıyla

5 Ekim 1966 tarihinde ILO ve UNESCO tarafından “Öğretmenlerin Statüsüne İlişkin Tavsiye Kararı”nın alınmasında dayanmaktadır. Tüm dünya öğretmenleri için önemli olan tarihi kararla, öğretmenlerin toplumsal statüsüne yönelik önemli bir adım atılmıştır. Öğretmenlerin sadece okul içinde değil, toplum içinde de yerine getirdikleri görevin taşıdığı önemi, uluslararası düzeyde belgeleyen, öğretmenlerin tüm sorunlarını ele alan ve durumlarını tüm ayrıntıları ile düzenleyen kararın yıldönümü olması nedeniyle 5 Ekim tarihinin öğretmenlik mesleği açısından evrensel bir önemi ve değeri vardır.

Tüm dünyada 5 Ekim öğretmenler günü olarak kutlanırken, neden bizim ülkemizde öğretmenler günü 24 Kasım’da kutlanmaktadır?

1980 askeri darbesi tüm ülkenin üzerinden büyük bir şiddet ve baskı oluşturarak geçmiti. Bu süreç tüm meslekler üzerinde olduğu gibi öğretmenler üzerinde de ciddi baskılar oluşturdu. Öğretmenlerin % 90’nın örgütlü olduğu Dönemin en etkili öğretmen örgütü olan TÖB-DER kapatılarak, mallarına el konuldu, “demokratik eğitim”den yana bu dernek susturuldu. Öğretmenler üzerinde baskı süreci başlatıldı. Darbe sürecinde öğretmenler, fişlendi, sürgün edildi. İşkence görenler ve meslekten atılanlar olduğu gibi ortandan kaybolan ve yok edilen pek çok eğitim emekçisi de oldu.

Sorgulayan, düşünen ve düşünmeyi öğreten, tek tiplikten uzak öğretmenler, darbe hükümetinde ciddi korkular yarattığından, onları yok edip / sayıp ellerinde bulunan öğretmenlere bir ”sus günü” verildi. Darbeden tam bir yıl sonra 24 Kasım öğretmenler günü olarak öğretmenlere “armağan” edildi.

Avrupa ortalamasına göre 200 saat fazla çalışan Türkiye’deki öğretmenler, daha az maaş aldıkları gibi bir de darbe döneminden kalan yasalarla baskı altında çalışmaya devam etmektedirler. Yanı sıra AKP hükümetleri dönemlerinde çıkarılan mevzuatlarla; kadrolu öğretmen, sözleşmeli öğretmen, ücretli öğretmen vb. şekilde tanımlanan yeni istihdam tipleri ya da “uzman öğretmen, başöğretmen” gibi kariyer basamakları nedeniyle aynı işi yapan öğretmenler birbirinden farklı ücretler alıp, birbirinden farklı emeklilik ve sosyal güvence haklarına boyun eğmek zorunda bırakılmışlardır. Özellikle “Ücretli Öğretmenler” anayasada açıkça; “kimse asgari ücretinde çalıştırılamaz” biçiminde ifade edilmiş olmasına karşın, devlet tarafından asgari ücretin altında ücretlerle çalıştırılmaya devam edilmektedir.

Devletin çalıştırdığı kamu emekçisi öğretmenler bu haldeyken. Özel okullarda, dershanelerde, kurslarda, etüt merkezleri vb. özel sektörde çalışan öğretmenlerin durumu çok daha vahimdir. Uzun çalışma süreleri, günlük 13-14 saatlere ulaşırken, pek çoğunun hafta sonu tatilleri yoktur. Bir gün hafta tatili imkanını bulan “şanslı öğretmenler” ise o gün soru veya materyal hazırlamaktan asla dinlenmeye vakit bulamazlar. Her biri bilimsel bir eser olan hazırladıkları sorular için öğretmenler telif alamazlar, hatta bu eserlerin kullanım hakkı işletmeye geçer, bir başka yerde kullanılırsa telifi işletme (okul, kurs, dershane) alır. Pek çoğu asgari ücret düzeyinde ücretlere çalışan özel sektör öğretmenleri adeta günümüzün çağdaş köleleri olarak hayatlarını sürdürmektedirler.

KPSS sınavının travmasından, 300 binden fazla ataması yapılmamış ve bu nedenle canına kıymış onlarca öğretmenden. Her gün veli, öğrenci, yönetici şiddetine maruz kalan yüzlerce öğretmenden, kimse söz etmiyor bile.

Tüm Dünya ülkeleri 1966’da UNESCO ve ILO tarafında belirlenen 5 Ekim’i Dünya Öğretmenler Günü olarak kutlamakta; Türkiye ise darbeden bir yıl sonra ilan edilen, darbecilerden bir ‘armağan’ olarak gelen 24 Kasım’ı Öğretmenler Günü olarak kabul etmektedir. 24 Kasım’ı kabul etmeyip 5 Ekim’i kutlayan öğretmenlerimiz hala bulunmakta ise de; 24 Kasım, öğretmenler arasında ve kamuoyunda yaygın olarak kutlanılmaktadır.

Öğretmenlerin sorunlarının, mesleki ve demokratik taleplerinin konuşulduğu, tartışıldığı, yüksek sesle dile getirildiği fazladan bir güne elbette itirazımız olmaz, ancak Tüm Dünyada 5 Ekim'de kutlanan “Öğretmenler Günü”nü, askeri rejim komutuyla 24 Kasım’da kutlayan ve buna hiç bir demokratik tepki göstermeyen öğretmenin , çalışma koşullarının da, maaşının da yetersiz olması son derece normaldir.

Bu vesile ile her gününü öğrencilerine adayan, dünyanın en zor mesleğini her türlü zorluğa rağmen aşkla, sevgiyle yapan bütün öğretmenlerimizin gününü kutlarım.

*Para normal : "normal dışı", "normal ötesi" anlamına gelmekte olup, telepati, psikokinezi gibi psişik fenomenleri, bilinen fizikokimyasal yasalarla açıklanamayan olayları ve bu olaylarda söz konusu olan psişik yetenekleri ifade eder.