Önünde 'yeni' ifadesi yer alan sistem, sistemi koruyan yasal düzenlemeler, sistemin tüm altyapısı, hukuku değil iktidar gücünü koruyacak biçimde dizayn ediliyor. 

   Buna uymayan her hamle ötekileştirilip şiddetle karşılanıyor.

   Neresinden bakarsanız bakın, karşınıza çıkan temel başlıklar  ekonomide yaşanan açmaz, demokratik hakların kullanımı, basın özgürlüğü ve bağımsız yargı meseleleri geliyor. Bunlara, şimdilerde (kalıcı olmasa da) mülteci sorunu da eklendi.

   Bu başlıkları ayrıntılarıyla incelediğimizde, sorunların altını dolduracak pek çok farklı konu başlığı karşımıza çıkıyor. Asıl mesele de bu zaten. Söz konusu başlıklardaki sorunları tekil olarak 'çözdük, çözüyoruz' demek bir şey ifade etmiyor. Asıl sorun, büyük fotoğraftaki sorunu çözücü gerçek hamlenin ne olduğunun bilinmesine rağmen adım atılmıyor olmasındadır.

   Yeni bir sistemden söz etmek, uyguluyor(muş) gibi yapmak, bunu da yasal altyapısını hazırlayarak, toplumu inandırarak değil kararnameler yoluyla yapmak, gereken hedefe ulaşmayı sağlamaz. Olsa olsa kaosu artırır. Çünkü, altyapı oluşmadan dayatılan yeni sistemin paradigmalarının istenen sonucu vermesi on yılları alır. 

   Bu da kaos demektir...

   Ülkemiz, 21. Yüzyıl için önemsenen demokratik yapılanma ve açılımlardan uzaklaştıkça, cumhuriyet değerleri yerine yeni Osmanlıcı yaklaşımlara yelken açtıkça, ne kendi içinde ne de uluslararası alanda özgürleşemez. 

   Bu zoraki değişimin faturası da çok ağır olur. 

   Bir süredir içeride yaşanan kutuplaşma ve dışarıda yaşanan yalnızlaşma mevcut durumun somut tahlilidir.

   Mevcut durumdan sıyrılmanın yolu mutlaka bulunmalıdır. Ama, öncelikle kin, nefret ve salt çıkara dayalı yaklaşımlardan uzaklaşıp, hak ve adalet duygusunun öngördüğü yaklaşımlara yanaşmak gerekir.