Türkiye İşçi Partisi Genel Başkanı Erkan Baş, TBMM Genel Kurulu'nda yaptığı konuşmada, iktidarın koronavirüs salgınına karşı aldığı önlemleri ve uyguladığı politikaları eleştirdi. Baş, "Değerli arkadaşlar, ben diyorum ki bu virüs öldürmese bile bu düzen insanları öldürüyor, o yüzden bu düzeni değiştirmemiz lazım" dedi.

Konuşmasına meclisin gündemini eleştirerek başlayan Erkan Baş, "Bakın, geçen hafta ne oldu burada? Saraydan gelen bir fermanı apar topar "Hop!" diye ekledik torba pakete, yasallaştırdık, ondan sonra, aç-kapayla tatile çıktık. Bu hafta, toplasak 50-60 tane milletvekili buradayız, ne yapıyoruz? Uluslararası anlaşmaları görüşüyoruz, şimdi ben konuşuyorum, televizyonda, burada uluslararası anlaşmalar yazıyor. Bir sorun kendinize vatandaş ne düşünüyor? Yani, ben, bu hâldeyken uluslararası anlaşma… Hiç baktınız mı bilmiyorum arkadaşlar, ben hepsini çıkarttım, görüşeceğimiz uluslararası anlaşmaları. Bak, bu, 107 sayılı 2018'de imzalanmış, bir sonra konuşacağımız 2015'te imzalanmış, 2018'de imzalanmış, 2016'da imzalanmış. Yani, bunlar dört beş yıldır Meclisin tozlu raflarında bekliyor, bula bula bugünü mü bulduk bunları konuşacak? Memleketin sorunu bu mu, bunları mı konuşmalıyız, diye sormak gerekiyor" dedi.

"MAĞDUR DEĞİL MAHKUMUZ"

Baş şöyle devam etti:
"Değerli arkadaşlar, başka zaman sorsak hani "Milletvekili, milletin yanında." diyeceğiz, vallaha çoğu evde oturuyor, "Evde kal." kampanyasına katılıyor, oradan, sosyal medyadan yazıyoruz "Evde kal, evde kal." diye ama açık söyleyeceğim: "Bir tek yurttaşımız bile evde kalamadığı zaman, milletin vekilinin evde kalma hakkı yoktur, şansı yoktur." Bu bir mücadele. Yani, biz, doktorlara, sağlık emekçilerine evde kalın diyebiliyor muyuz ya? Bu sadece sağlıkla ilgili bir sorun değil ki aynı zamanda sosyal ve toplumsal bir sorunla karşı karşıyayız. Bunu burası çözmeyecekse, bunu burası konuşmayacaksa kim konuşacak? Gerçekten sormak gerekiyor. Tekrar ediyorum, bir yurttaşımız bile gönül rahatlığıyla evinde kalamıyorsa, milletvekilinin evde kalma hakkı yoktur. Biz, halkın sorunlarını çözmek üzere görev aldık, görevimizi yerine getirmek durumundayız ve gerçek sorunları tartışmalıyız, gerçek sorunları konuşmalıyız.

Bakın, dün turizm işçisi arkadaşlarla bolca konuştum, milyonlarca işçi şu anda işsiz, ne diyorlar biliyor musunuz? "Ya Başkanım, biz mağdur değiliz, mahkûmuz." diyorlar, "Mahkûm, mahkûm olduk." diyorlar. Biz, bu arkadaşlara ne diyeceğiz? Uluslararası anlaşmaları imzaladık merak etme mi diyeceğiz arkadaşlar? Gerçekten, herkes elini vicdanına koysun ve bu soruya cevap versin."

"İNSANLARIN ÇARESİZLİĞİNE ÇÖZÜM ÜRETEMİYORUZ"

"Şimdi, yeni bir şey oldu, ne oldu? "Biz bize yeteriz."

Değerli arkadaşlar, bakın, burada biz haftalardır bağırıyoruz, diyoruz ki halk yoksul, çaresiz. Siz diyorsunuz ki "Yok öyle bir şey, yok, öyle değil." Peki, bu yardım kampanyasını niye yapıyorsunuz? Madem bu halk yoksul ve çaresiz değil, bu yardım kampanyasını niye yapmak zorunda kalıyoruz? Çünkü biz, bu insanların çaresizliğine çözüm üretemiyoruz. Bakın, gerçekten "Biz bize yeteriz."i en son söyleyecek olan sizsiniz. Siz, bu toplumu "teröristler" diye suçlamadınız mı bundan bir sene önce? "Zillet ittifakı" diye suçlamadınız mı kendiniz dışındaki her şeyi? Şimdi "Biz Bize Yeteriz" diyorsunuz. Vatandaşın birisi aynen şöyle söylemiş: "Vallahi, biz bize yeteriz de biz size bir türlü yetiremiyoruz; sizin sarayınıza yetiremiyoruz, müteahhidinize yetiremiyoruz, patronlarınıza yetiremiyoruz." Yani "Biz bize yetiyorsak size ne ihtiyacımız var?" diyor vatandaş. Gerçekten bu soruları sormamız gerektiğini düşünüyorum.

Değerli arkadaşlarım, yapılması gereken şey aslında çok açık: Öncelikle, o tır şoförü kardeşim var ya "Beni virüs öldürmezse sizin düzeniniz öldürür." diyen kardeşim, onun sözünü dinlemek zorundayız biz. Milyonlarca işçiye, emekçiye, işe gitmediği zaman nasıl yaşayacağının formüllerini üretmek durumundayız biz; demeliyiz ki "Merak etme; sen işe gitme, kendini koru, evinde otur; biz senin çoluğunu çocuğunu, evini barkını, geleceğini güvence altına alıyoruz." 

"SARAYIN 4 SANİYELİK HARCAMASIYLA VATANDAŞ 1 AY GEÇİNİYOR"

"İşsizlik Fonu diye bir şey var, değil mi? Niye var bu fon ya? İnsanlar zor durumda kaldığında, işçiler zor durumda kaldığında kullanılsın diye işçiden alınan para bu zaten. İşçiden aldığımız parayı şimdi işçiye vermeyi bile konuşamıyoruz çünkü bilmiyoruz ki o para var mı yok mu, başka bir yerde mi kullandınız, ne yaptınız; kimsenin haberi yok.

Değerli arkadaşlar, ben diyorum ki bu virüs öldürmese bile bu düzen insanları öldürüyor, o yüzden bu düzeni değiştirmemiz lazım. Gelin, bunu fırsata çevirelim. Yani, büyük bir musibetle, büyük bir belayla karşı karşıyayız ama burada yapmamız gerekenleri görelim çünkü zamanla yarışıyoruz ya. 

Değerli arkadaşlarım, ben başka zamanlarda da geliyorum buraya, diyorum ki: "Bakın, işçiler zor durumda. Bu Meclis, işçileri düşünmüyor; bu Meclis, işçiler için bir şey yapmıyor." Defalarca bu konuşmayı yaptım; hepsinde inandığım şeyi, gördüğüm şeyi, duyduğum şeyi, hissettiğim şeyi sizlerle paylaşmaya çalıştım fakat bugün… Bakın, gün gün insanlarımız ölüyor, her gün, kaybettiğimiz her gün. Hani, biz, maden işçisine bugün "Madene gitmeye devam et." diyoruz ya, yarın ölebilir; otobüslere, minibüslere tıklım tıklım bindiriyoruz ya, yarın ölebilir. Yarattığımız bu düzen insanları artık kopartıp alıyor bizden; buna karşı ayağa kalkalım diyorum. 

Bakın, Cumhurbaşkanı "Biz Bize Yeteriz" diyor. 17,1 milyar lira bütçesi var. Bu ne demek, biliyor musunuz arkadaşlar? Saniyede 500 lira harcıyor. Cumhurbaşkanlığı sarayının dört saniyede harcadığı parayla vatandaş bir ay geçinmek zorunda. Ya, harcamasın bu saray artık bu parayı, verelim şu vatandaşımıza ve yaşasın, insanlarımız yaşasın diyorum."