Erkan Baş, Elektronik Para Kuruluşları Hakkındaki Kanunun görüşülmesi sırasında kürsüden yaptığı konuşmada şunları söyledi:

“Değerli arkadaşlar, tabii, bir kanun teklifi üzerine söz aldık. Kanun teklifi elimize gelince büyük bir heyecanla, umutla her seferinde bakıyoruz. Bu kanun teklifini görür görmez

Aklıma gelen ilk şeyi kürsüde paylaşarak başlayacağım.

Biz insan, ülkemiz, halkımız dedikçe iktidar "Para, para, para…" diyor ve maalesef, yine insanımızı, insanımızın nasıl daha iyi yaşayacağını değil de parayı konuşuyoruz. Tabii, bu sefer biraz daha afili bir mesele, elektronik parayı konuşuyoruz. Komisyon raporlarını okuyunca da görüyoruz, gerçekten elektronik paralar, dijital paralar… Hani, insan heyecanlanmıyor değil, bir ilerleme var; insanlık ilerliyor, tarih ilerliyor. E, tabii, biz de bu ilerlemeden faydalanalım istiyoruz. Buraya kadarı normal ama bu iktidarın elinde her tür ilerleme sadece para babalarını, sermaye sahiplerini merkeze alıyor, emekçilerin hayatını ilerletecek tek bir adım görmüyoruz.

Burada bu vesileyle ifade etmiş olalım: Halkın bütünü için ilerleme anlamına gelmeyen her şey esas olarak bir gerilemedir ve bu kanun teklifine de bu açıdan kökten karşı çıkmak gerekiyor. Yani iktidar sadece patronlar için ilerlemeyi kullandığı sürece de memleketin gelişmesi mümkün değil.

HALKIN CANINI, SİNEĞİN YAĞINI ÇIKARAN İKTİDAR
Şimdi, mesela, insan okurken, tartışırken düşünüyor. Halkın canını, sineğin yağını çıkaran bu iktidar hangi sektöre el atsa o sektörde sanki hiç insan çalışmıyormuş gibi düşünüyor. Komisyon da nedense hiç insanları tartışmamış. "Bu sektörde kimler çalışıyor, bunların hayatı nasıl devam edecek?" soruları yok.

Mesela ben iktidarın lehine bir bilgi de paylaşayım, belki heyecanlanırlar. Türkiye'de işsizlikte cumhuriyet tarihinin rekorları kırılıyor, hatta dünya rekorları kırılıyor. Fakat ilginç bir durum var -bilmiyorum farkında mısınız- her tarafta "çağrı merkezleri çalışanı" ilanları var, çağrı merkezleri çalışan arıyor. Merak ettim, Türkiye'de böyle bir işsizlik varken neden acaba çağrı merkezleri çalışan arıyor? Neden biliyor musunuz arkadaşlar: Çağrı merkezinde dört yıldan fazla hiç kimse çalışamıyor da o yüzden. Yani çağrı merkezlerinde çalışan insanlar belirli bir süre sonra meslek hastalıkları nedeniyle çalışamaz hâle geliyorlar. Ben diyorum ki gözümüzü biraz paradan çevirelim ve "Bu dünya kimlerin sırtında, nasıl dönüyor?" sorusunu soralım. Çok örnek var kuşkusuz ama benim öğrendiklerimden bir tanesinin ismi Nazlı. Yani sizlerin çocukları kadar kıymetli ailesi için ki adını "Nazlı" koymuşlar bu arkadaşımızın. Nazlı mecbur, daha öğrenciyken çalışmaya başlamış, mezun olunca da mezun olduğu alanda iş bulamayınca çağrı merkezinde çalışmaya devam etmiş. Adı "Nazlı" ama memleketin milyonlarca emekçisi gibi Nazlı'nın pek nazlanmaya lüksü olmuyor. İkinci yılında yüzde 47 işitme kaybı yaşıyor Nazlı, çünkü çağrı merkezinde günde dokuz saat çalışıyor.

ÇAĞRI MERKEZLERİNDE TUVALETSAYARLAR
Bir de ek bir bilgi paylaşayım: Dışarıdan bakıldığında böyle çok büyülü mekânlar bunlar ama çağrı merkezlerinde "nasıl olsa müşteriler görmüyor" diye, o yüzden bodrum katlarda, insanların iç içe, sırt sırta, herkesin bağrışını çağrışını duyduğu ortamlarda çalışmak durumunda kalıyorlar ve günde dokuz saat hiç mola vermeden çalışıyorlar. Hatta tuvalete giderken amirinden izin istiyor ancak amiri izin verirse gidebiliyor.

Mesela, bakın, yine bir teknolojik ilerleme örneği, tuvalet sayar koymuşlar bütün tuvaletlere; çalışanlar tuvalette ne kadar vakit geçiriyor, bunu ölçüyorlar. İddiamızı ispatlayan bir örnek daha: Bütün ilerlemeler emekçiyi daha fazla sömürmek için kullanılıyor. Neyse, ben Nazlı'dan devam edeceğim.

Nazlı bir kadın. Örneğin, âdet döneminde tuvalette çok zaman geçirdiği için Nazlı'ya azar çekiyorlar, işten atmakla tehdit ediyorlar. En sonunda çareyi gece kullandığı pedleri gündüz kullanmakta buluyor.

Şimdi, bunları anlatınca tabii AKP'liler rahatsız oluyorlar. Fakat bu memlekette çalışan insanların üçte 1'inin kadın olduğunu ve özellikle finans sektöründe, çağrı merkezlerinde yoğun bir kadın emeği sömürüsü olduğunu paylaşmamız gerekiyor. 

MESLEK HASTALIKLARI
Nazlı'yla devam edeyim.
Nazlı sürekli sandalyede ve aynı pozisyonda oturduğu için boyun düzleşmesi yaşıyor. Bir sabah kaskatı bir bedenle uyanıyor. Acile gidiyor. Zaten düşük olan maaşının önemli bir bölümünü üç ay fizik tedaviye yatırıyor. Doktor diyor ki: "Ortopedik sandalyede oturman lazım." Takım liderine gidiyor Nazlı, diyor ki: "Ben ortopedik sandalyede oturmalıyım." "Ya, bunu patronlara söylemeyelim, işten atılman için yeni bir vesile olabilir." diyor. Neyse Nazlı büyük teknolojik ilerlemelerin, böyle paranın oradan oraya gittiği dönemlerde yüzyıl önce keşfedilmiş ortopedik sandalyeyi bile kullanamıyor.

Değerli arkadaşlar, Nazlı'yla devam edeyim. Nazlı dört yıl çalışıyor. Dört yılın sonunda Nazlı'ya diyorlar ki: "Sen takım lideri ol." 

Nazlı bu teklif geldiği gün işten istifa ediyor. "Takım lideri olmak zorbalık yapmayı gerektiriyor, ben bana yapılan zorbalıkları başkasına yapmak istemiyorum." diyor ve tazminatını falan almadan gidiyor.

GÖZÜNÜZÜ PARADAN ÇEVİRİP İNSANA BAKIN
Neyse değerli arkadaşlar, uzatmayalım, bugün o büyük plazalar, büyük bankalar, milyonlarca lira para kazanılan yerlerde milyonlarca köle yaratmış bir düzende yaşıyoruz ve bu milyonlarca köleyi konuşmamız gerekiyor. Şimdi, eskiden, böyle, dolar işaretleri görürdük iktidarın gözlerinde; şimdi Bitcoin işaretleri falan var. Para salisede oradan oraya, buradan buraya gidiyor ama Nazlı gibi binlerce ofis çalışanı, örneğin, meslek hastanesinden bir rapor almak için aylarca, yıllarca uğraşıyor ki patronuna tazminat davası açsın.

Bence esas mesele: Eğer bir hız tartışması yapıyorsak insanların sağlıklı, güvenceli yaşamalarının yolunu bulmamız gerekiyor. Dolayısıyla, bu kanun teklifinde de yine patronların, servet sahiplerinin paralarını nasıl daha hızlı transfer edeceklerini, nasıl daha fazla para kazanacaklarını tartışıyoruz.

Biz de diyoruz ki: Biraz gözünüzü şu paradan çevirip insana bakın. O ezdiğiniz, sırtına bindiğiniz insanların sizi taşıyabilecek bir sırtı kalmadı.

PARANIZ BATSIN
Büyük ihtimalle bu kanun sizin oylarınızla geçecek ve bir süre sonra ülkemizde de para salise içerisinde oradan oraya gidecek ama milyonlarca emekçinin alın terinin karşılığı ödenmemiş olacak. Milyonlarca emeklinin üç kuruş paraya açlık içinde yaşamak zorunda kalmaya devam edeceği bir ülkede yaşayacağız. Emeklilik hakkı kazanan milyonların emeklilik hakkını vermeyeceksiniz. Sadece Cengizi, Limak’ı, holdingleri zengin etmeye çalışacaksınız. 

O zaman da bize söyleyecek tek söz kalıyor: Paranız batsın diyorum, paranız batsın ki insanlar yaşasın.