Öyle günlerden geçiyoruz ki, siyasetsiz düşünmek, söz söylemek, adım atmak ve sonuç almak olanaksız hale geldi.

Bunun karşılığı ‘politik bir toplum’ haline gelmiş olmaktır.

Ama, gerçekte böyle mi ?

Asıl önemli olan da bu...

Bu kadar politize etme, ayrıştırma ve ötekileştirme uğraşlarına rağmen politik bir hal alınmıyorsa, ciddi bir sorun var demektir. 15 yılı aşkın süredir kullanılan sosyolojik bir argümandan yola çıkarak söylenirse de, politikleşemiyor olmanın gerçek nedeni ‘biat etmek’ olarak okunmalıdır.

Bu ikileme yeniden döneriz.

Gündem siyasal anlamda yoğun biçimde 24 Haziran’da yapılacak Cumhurbaşkanlığı ve Milletvekili seçimlerine kilitlendi. Ama, sadece iki kutuplu bir politik atmosfer halini alan bu seçim öncesi durum, gelecek için de kaygı vericidir.

Seçmen, iki kutuptan birini seçmeye zorlanıyor. Kendi seçeneğini oluşturma ya da üçüncü bir seçenek yaratmaya çalışmasının önü tıkanıyor.

Daha aktüel biçimiyle ele alalım;

Bu seçimlerde iki kutup var. Biri CUMHUR diğeri ise MİLLET ittifakı olarak adlandırıldı. Aslında, seçilen adlandırmaların ikisi de özünde aynı şey. O nedenle, birinin diğerini ötekileştirmeye çalışması anlamsız kalıyor.

Ama, 16 yıldır demokrasi adına demokratik olmayan her adımı atmakta pervasızca davranan siyasal anlayışın karşısına ne koyarsanız koyun, kutuplaşma kaçınılmaz. Çünkü, hazırlanan siyasi atmosferin tarifi tam olarak bu.

Gerginlik, sıkışıklık ve oldu bitti sonuçları…

Bu günlerde siyasetle yaşamanın özdeki maliyeti bu: OLDU BİTTİ…

Bu atmosfere, bir de özgürlüğünü yitirmiş bir medya eklendiği düşünülürse, yeni Türkiye’nin hukuki, sosyolojik ve ekonomik alt yapısının nasıl oluşturulmak istendiğini varın siz düşünün.

Gelelim 24 Haziran seçimlerine ve yakın geleceği belirleyecek siyasal anlayışın Cumhurbaşkanı adaylarına…

AKP’nin adayı Recep Tayyip Erdoğan, ne yapmayı amaçladığı, neleri amaca ulaşmak için araç olarak kullandığı, kitle iletişimi, demokratikleşmeye bakışı, yasama-yargı-yürütme kuvvetler ayrımı konusundaki yaklaşımı, arkasındaki kitle desteği, uluslararası ilişkilerdeki tavrı hemen herkesçe ayrıntılarıyla biliniyor.

Diğer adayların yani Muharrem İnce, Meral Akşener, Temel Karamollaoğlu, Selahattin Demirtaş ve Doğu Perinçek’in yalnızca bu alanlardaki yaklaşımı ve uygulamaları (ki, iktidar olmadıkları için görülmedi) bilinmiyor. Sadece, söz konusu konu başlıklarına ilişkin ilkelerini yansıtan vaatleri var.

Tüm adaylar (cumhurbaşkanlığı için) ve aday adaylarının (milletvekilliği için) siyasetin ağırlığıyla yaşadığı şu günlerde seçmenin siyasetten uzak kalması düşünülemez. Seçim propagandaları için yapılan mitinglerde, siyasetin tansiyonu yükseliyor ve seçmene yine gergin bir atmosferde yolunu bulmak düşüyor.

Türkiye’nin önünde ciddi bir yol ayrımı olduğunu görmek lazım. Cumhur İttifakı bileşenleri (AKP-MHP) sadece Cumhurbaşkanlığı ve Milletvekili seçimleri için biraraya geldi. BBP’nin de destek açıklaması yaptığı bu ittifak, yerel seçimlere kendi adayları ile girecek ve bu kez kıran kırana bir yarış yaşanacak.

‘Sıfır baraj’ düzenlemesini içeren bir anlayışı önüne koyan Cumhuriyet Halk Partisi, İyi Parti, Saadet Partisi ve Demokrat Parti bileşeni Millet İttifakı Cumhurbaşkanlığı, milletvekilliği ve gerekirse yerel seçimler için ittifak yapıp yol almaya başladılar. Bu ittifaka, Demokratik Sol Parti de destek vereceğini açıkladı.

İttifaklar zinciri, seçimlere kendi özgül ağırlıklarıyla hazırlanan Halkların Demokratik Partisi ve Vatan Partisi’ni kapsamıyor.

Halkların Demokratik Partisi’nin öncelikli hedefi barajı aşıp TBMM’de grup kuracak sayıyı bulmak ve de mümkünse Cumhurbaşkanı adayı Selahattin Demirtaş’ı seçenek haline getirmek.

Vatan Partisi ise bugüne kadar net olmayan (genelde de ulusal çıkarlar adına zaman zaman AKP ile aynı çizgide politikalar üreterek) tavırları ile adaysız kalmamak için Doğu Perinçek ile yol almaya çalışıyor.

Kimin ne yapacağını, ne kadar yol alacağını ve hangi sonuca ulaşacağını görmek için 35 gün kaldı. Tansiyonu iyi ayarlamak lazım. Sonrasını görmek gereken bu seçimin getireceği ve götüreceği iyi hesaplanmalı ve sandıkla gelinen yoldan sandıkla gidilmesinin önü mutlaka açık tutulmalıdır.

Tek adam ve diktatörlük söylemleri eğer doğru değilse, bundan uygun yol yoktur…