Arifiye’deki Tank Palet Fabrikasının özelleştirilmesi, Cumhurbaşkanı ifadesiyle ‘’işletme hakkının 25 yıllık devri’’ üzerine kentte başlayan huzursuzluk sürüyor.

Bu karar geri alınır mı, alınmaz mı bilemem. Ama, işçilerin, aileleri, dostları ve kent halkıyla omuz omuza bu kararının geri alınması istemiyle 19 Ocak Cumartesi günü binlerce kişinin katılımıyla düzenlediği miting, bu özelleştirmenin yarattığı gerginliğin daha da süreceğine işaretti.

Kent meydanını inleten bu mitingde konuşan Türk-İş Genel Başkanı Ergün Atalay, Telekom özelleştirmesini hatırlatıp "İhaleyi alan firma Telekom'u kullandı, para kazandı, çekti gitti. Telekom ortada kaldı. Milli Savunma Bakanlığı’nın 27 tane fabrikası var. Biz Altay Tankı’nın en güzelini bu fabrikalarda yapıyoruz. Yetki bizde olmalı, patron biz olmalıyız, Türkiye Cumhuriyeti olmalı" dedi.

Dedi demesine ama bu özelleştirmeyi (işletme devrini) nasıl durduracaklarına ilişkin bir perspektif sunmadı ya da sunamadı.

Bu değerlendirmeme rağmen Atalay’a haksızlık da etmek istemiyorum. Türk İş Başkanı olarak bugüne kadar sürdürdüğü sözde dik duruşunun gereği, Ethem Sancak ile Katarlı bir firmanın ortaklığında olan BMC firmasına işletme hakkının ‘ücretsiz' verileceği iddia edilen tank palet fabrikasının, Türkiye'nin en stratejik kurumlarından biri olduğunu ifade edip, “Türk İş 1 milyon üyesiyle, maddi gücüyle, vücuduyla, her şeyiyle Türk Harb İş'in ve Sakarya'nın emrindedir” diyerek delikanlı tavrından taviz vermediğini, ama sadece delikanlı tavrını ifade eden sözlerle sesleniyor olmanın yeterli olamayacağını da söylemeliyim.

Arifiye Tank Palet fabrikası, Atalay’ın da söz ettiği gibi Milli Savunma Bakanlığı emrinde ve Türkiye Cumhuriyeti'nin mülkü olarak kalmalıdır.

Ama, koskoca bir konfederasyonun tek talebi bu olamaz, olmamalıdır. Çünkü, iş Tank Palet’in özelleştirilmesiyle bitmiyor. Kamunun tamamen üretimden çekilmesine yönelik operasyonun bir parçası olan bu özelleştirilme de sorunsuz tamamlanırsa, kamusal üretimin tabutuna son çivilerden biri de çakılmış olacak. Ve daha da önemlisi, savunma sanayini yerli ve yabancı sermaye konsorsiyumlarının insafına terk ederek zor günlere sokacaktır.

Atalay'ın İşçilerin sık sık ‘Peşkeşe hayır’ ve ‘Savunma millidir, milli kalacak’ sloganları attıkları konuşması sırasında “Biz yeni teknolojilere, yabancı sermayelere karşı çıkmıyoruz. Almanlar tankı verdiler paleti vermediler, Amerikalılar helikopteri verdiler pervanesini vermediler. Yabancılar bu ülkenin güçlenmesini istemiyor, istemez. Amerika parmak sallıyor, Rusya güç gösteriyor. Bunun sebebi milli savunmada ve askeriyede güçlü olmaları. Biz ne zaman milli savunmamızı yüzde yüz yerli yapar ve kendi savunmamızı tamamen kendi imkanlarımızla kurarsak o zaman güçlü ve söz sahibi oluruz’’ derken, uluslararası tekelci sermayenin genel yaklaşımı ve çıkarlarına ters düşen bir perspektifteki söyleminle dikkat çekti. Ama, biz iyi biliyoruz ki, ne Ergün Atalay, ne Türk-İş ve ‘’Yerli ve milli’’ söylemlerini dilinden düşürmeyen Saray-AKP ittifakı ile bu ittifaka ‘cumhur ittifakı’ söylemiyle eklemlenen MHP bu söylemin ardında dik duruş sergileyemez. Bunu da, benzer olaylarda bugüne kadar sergileyemedikleri için rahatlıkla ifade ediyorum.

Keşke, “Bizler ‘köle olmayalım, insan gibi nefes alacak şekilde yaşayalım diyoruz. Ancak bundan evvel özelleştirmelere bir bakılmasını istiyoruz. Mutlu olan kimseyi göremezsiniz oralarda. SEKA ve şeker fabrikaları örneği ortada. Bu bölgelere bir bakın, nasıl yaşıyorlar görün” söyleminin içeriğini dolduran bir eylemlilik ve kararlılıkla karşı çıkışları sürse de, ‘yerli ve milli’ ruhu üzerinden yürütülen siyasetin toplumsal karşılığı olarak yeni kazanımlar elde edilebilse.

Böyle düşünüyorum ama ülkenin yaklaşık 40 yılına bakıldığında piyasacı, özelleştirmeci politikaların kök saldığı ülkemizde bu gelişmeyi uygulamak için birbiriyle yarışan kurumlar ve onların yöneticilerinin bunu sağlama olanağı bulunmadığı da bir gerçektir.

Marshall yardımıyla yaratılmak istenen başka Türkiye’nin bugüne damgasını vuran ‘Yeni Türkiye’ söyleminde kamunun elinde ne SEKA’ya ve ne de şeker fabrikalarına gerek yoktu. Tank Palet’e de gerek olmadığını çekinmeden söyleyen bu anlayış adımlarını da sıklaştırdı.

Böylesi bir dönemde, söz söylemekte öte işler yapılması gerekiyor. Bugüne kadar yapılan özelleştirmeler ile kamunun sermayeye peşkeş çekilmesine ses çıkartmayan kurumların adı ve büyüklüğü ne olursa olsun bugün işçilerin ve bir kent halkının gazını almakla sorunu çözemeyeceği ortadadır.

Umarım, yanılan ben olurum…