Yıllar önce birçok kadın başörtüsü takarak üniversiteye giremediği ya da kamuda görev alamadığı için mağdur olduklarını belirtmiş bu konuda hak savunucuları ile birlikte mücadele etmişti. Bu mağduriyetin rüzgârı ile iktidar olanlar sayesinde kendilerinin sorunlarının çözüleceğine ve artık iktidarın kendi ellerine geçtiğine inananların sayısı azımsanmayacak ölçüdeydi.

Aradan yıllar geçti, başörtüsü birçok alanda sorun olmaktan çıktı. Artık herkes istediği gibi örtünerek her alanda görev alabiliyordu. Ancak bu süreçte bir şey daha değişti, daha önceleri sadece bir anlam taşıyan başörtüleri günümüzde farklı anlamlar yüklenmeye başladı. Önceleri sadece bağlama şekillerine göre farklılık gösteren başörtüleri şimdi başka farklarını da ortaya koyuyor. Artık büyük firmalar ipeklerden bilmem kaç bin liralık türbanlar üretiyor ve bunları fabrikalarda dokuyan kapalı kadınlar asla bu türbanları alacak paraya sahip olamadılar. Tıpkı milyarlık binaları yapıp da akşam – eğer iş cinayetine kurban gitmezse- kiradaki evine dönmek zorunda kalan, ya da hiç bir zaman binemeyecekleri milyon dolarlık arabaları yapan diğer işçiler gibi. 

 Bir yandan birkaç bin liralık türbanlar diğer yandan pazardan alınanlar. Tıpkı bir yanda lüks yatlarda bekârlığa veda partisi düzenleyen türbanlı bacılar ile diğer yanda mahalle arasında yapılan kına geceleri gibi.

Acaba babanın kızına şehvetle duymasının günah olmadığını söyleyebilecek kadar engin bilgiye sahip Diyanet bu keskin ve haksız fark konusunda neler söyleyecek? 

Yani artık iki çeşit başörtülü bacım bulunuyor biri makbul olanlar diğeri ise olmayanlar. Makbul olanlar büyük ihaleler kaparak, iktidar gemisinde sefa sürenler -ki onlara her şey helal-, makbul olmayanlar ise Ramazan Ayı’nda yeryüzü sofrasından türbanlı polisler tarafından sürüklenerek götürülenler, gözaltına alınırken polis tarafından tacize uğrayanlar, fabrikada üç kuruş maaş için köle gibi çalıştırılan ancak haklarını istediği zaman kapının önüne koyulanlar, cinayete kurban gidenler, şiddete maruz kalanlar.

Mesele sadece kapalı ya da açık olmak mı? Oysa sömürürken bunun hiç bir önemi olmuyor. Fabrikalarda, madenlerde, tarlaya giderken kamyon kasalarında ölürken hiç birine açık ya da kapalı diye farklılık gösterilmiyor. 

Şimdi şık mağazalardaki türbanlar, Pazar tezgahında satılan türbana karşı. Her biri farklı bacıları anlatıyor. 

Biri altında son model jipi, özel uçakları ile yollarda ve gökyüzünde süzülürken diğeri sabahın kör saatinde otobüs, dolmuş kuyruklarında işe yetişmeye çalışıyor. Biri bin liralık bardaklarda suyunu yudumlarken diğeri pazarın son vaktinde tezgâhta kalanlarla çocuğuna yemek götürmeye çalışıyor. Artık türbanın dahi kapatamadığı sorunlarla mücadele ederken makbul kapalıların göz kamaştıran hali karşısında ne düşünüyor acaba? Oysa onları birleştiren en önemli noktalarından biri de inançları gereği taktıkları türban değil miydi? Gerçekten ortaklaştırıyor mu?

Aklımda deli sorular.