Marmara depreminin yirminci yılını geride bıraktık. O büyük yıkımı anacak yazılar yayımlamayı (ki, bundan sonraki yazıda bulacaksınız) düşünürken, önceki hafta kişisel olarak yaşadığım duygusal yıkım fikrimi değiştirdi.

Başlıktaki sözcüğün içini dolduracak iki ayrı elveda yaşadım sevgili okurlar. İkisi de içimi gerçekten çok acıtan elvedalar oldu.
Dosta, yoldaşa elveda demek, belli anlamda yaşamının bir kesitini de kopartıp atmak anlamına gelebiliyor.

Önceki haftanın ilk vedasını, sosyalist hareketin emektar isimlerinden yayıncı ve çevirmen olan yoldaş ağabeyim Işıtan Gündüz’e yaptık. Işıtan ağabeyi, yoğun bakım tedavisi gördüğü hastanede yitirmiş olmak, daha bir acı geldi.

1960’ların öğrenci hareketlerinde TİP’in önder kadrolarından olan yoldaş ağabeyim, edebiyat dünyasına yayıncı ve çevirmen olarak çok sayıda eser kazandırdı.

 ‘’68 Mayısında Paris, 2. Dünya savaşında seks ve propaganda, sıradışı insanlar direniş, isyan ve caz, Prens, evlilik ve ahlak, Sevme sanatı ile milliyetçilik üzerine-ulussuz devletler, devletsiz uluslar, erdemin ardından git ile çocuklardan tanrıya mektuplar” bu eserlerden bazılarıdır.

Edebiyat dünyasına olan katkılarının yanı sıra politik yaşamında da kararlı bir neferdi Işıtan ağabey. İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi’nden mezunu olan Işıtan ağabey, 1966 yılında Fikir Kulüpleri Federasyonu’nun (FKF) İstanbul Sekreteryası’nda görev almıştı. Ardından Türkiye İşçi Partisi’ne (TİP), Sosyalist Türkiye Partisi (STP) Siyasi Büro’ya ve Türkiye Komünist Partisi’ne (TKP) üye olan yoldaş ağabeyim ile 2007 yılında TKP saflarında tanıştık. Geç de olsa önder ve örnek bir devrimciyi tanımış olmanın onuru ve gururunu hep taşıdım, taşıyacağım.

Son görüşmelerimiz, en son ikamet ettiği il olan Düzce’de gerçekleşmişti. Hastalığı sürecinde ise yüzyüze görüşmedik ama her aşaması hakkında oğlu Ulaş’tan ayrıntılı bilgi alıyordum.

O’nu toprağa verirken gerçek bir acı çekiyordum. İstanbul Karacaahmet’teki mezarı başında kendisine yakışır bir uğurlama töreni yapmış olmak da, acımızı biraz hafifletti.

Uğurlamada, yaşadığı sürece uğruna mücadele ettiği sosyalizmin şiirsel anlatımı olan Enternasyonel Marşı’nı hep bir ağızdan söyleyip, kolay olmasa da ‘elveda’ dedik.

İkinci vedamız da, yine yürekli ve mücadeleci bir yoldaşımızaydı…

Tüm yaşamını eşitlik, özgürlük ve sosyalizm mücadelesine adamış olan ve yakalandığı amansız hastalıktan kurtulamayan Aysel Gümüş’ü, Burgazada’da düzenlenen cenaze töreni sonrası Enternasyonel Marşı’yla uğurladık.

Çoğunuz belki tanımayabilir ama Aysel Gümüş, siyasal yaşamda aktif bir dönem, çalışma yaşamında aktif ve direngen başka bir dönemle anılır. Emin olun ki, yaşam boyunca rastlayabileceğiniz duruşu düzgün, siyasal inancı uğruna gözünü çekinmeden karartan bir kararlılığa sahip sevecen ve bir o kadar duygusal insandı.

O’nu sondan bir önceki buluşmada görmek için kalabalık bir grup olarak dinlendiği Burgazada'ya gittiğimizde, oğlu Suphi ve kızı Goncagül'le bizi karşılamıştı. Yaşadığı evin bahçesine adım attığımız ilk andan itibaren, oranın duygusal atmosferi bizi örseledi. Direncimiz ve inancımız eksilmedi belki ama Aysel'in her şeye rağmen bizi karşılama arzusunu gerçekleştirememiş olması içimizi acıttı.

Hastalığından geri dönüş olmadığını biliyorduk ama canlı tanığı olmak daha başka bir açmaz duyguyu yaşattı bize. Orada bulunan dostlarımızın her biri kendisini göremedi ama pozitif enerjisini yansıtmak için elinden geleni yaptı. Aysel yoldaşı, kalabalık grubu temsilen 3 yoldaşımız gördü ve her birinin görüşme sonrası ifadeleri umudumuzu biraz daha azaltmıştı.

Çok geçmedi, hemen bir hafta sonra, Aysel yoldaşımızın da, bize ve yaşama veda ettiğini duyduk.

Zordu vedalar, hele ki ardında bu kadar direnç ve mücadele olunca. Ama, bir o kadar da kaçınılmazdı.

Işıtan ve Aysel yoldaşın, başka bir dünya için verdikleri mücadelenin eksilmeden süreceğine inancımız tam. O süreç istenilen noktaya geldiğinde, yoldaşlarımız da bizimle birlikte olacak.

Onları, şimdilik ışıkların yoldaşlığına teslim ettik. Vedanın bu bölümünü bitirdik ama düşlerini, düşüncelerini ve eylemlerini hep yaşatacağız.

Çünkü, ‘’yoldaşlara sözümüz, devrim olacak’’ dedik bir kere…