Yüzyılın anımsattıkları...

Rusya'da, insanlığın eşitlik ve sosyalizm mücadelesine ışık tutacak biçimde gerçekleştirilen ve dünyada ezilen halklara yol gösteren Büyük Ekim Devrimi'nin 102. yılını geride bırakırken, o devrimin yarattığı siyasal, ekonomik, sosyoljik, psikolojik ve toplumsal refah ortamını bir kez daha düşünme ihtiyacı hissettim.
Bu ihtiyacı da, 10 Kasım'da hissetmek daha ayrı bir önem taşıyordu. Çünkü, dönemin SSCB yapılanması, Mustafa Kemal ve arkadaşlarının anti-emperyalist kurtuluş mücadelesine gereken desteği vermişti.
O nedenle, eski Rus takvimiyle 25 Ekim olarak bilinen tarihte işçi sınıfı ve müttefiki yoksul köylülüğün iktidarı ele geçirmesini sağlayan devrimin öncülerini bir kez daha saygıyla andım.
O tarihte, emperyalist ülkelerin dünya halklarına tarihsel bir yıkım yaşattığı Birinci Dünya Savaşı sırasında iyice yoksullaşan, ekonomisi çöken, nüfusunun büyük bölümü cahilliğe mahkûm edilmiş büyük bir ülkenin kaderini emekçi halklar eline aldı.
Bolşeviklerin öncülüğündeki emekçilerin Rusya’da iktidarı taçlandırdığı Ekim Devrimi, tüm kazanımları anımsanarak 102 yıldır tarih sayfalarındaki yerini koruyor.
Ekim ayının Türkiye açısından da önemi çok büyük. Bunu 96 yıldır yaşayarak görüyoruz.
Ekim Devrimi'nin öncü ismi Vladimir İlyiç Lenin'in, partisinin Merkez Komite üyelerine gönderdiği mektup zamanlamanın önemini çok net anlatıyor.
O mektubun bir bölümünde şu ifadeler yer aliyordu:
"Yoldaşlar, durum son derece kritik. Şimdi ayaklanmayı herhangi bir şekilde geciktirmenin gerçekten ölüm anlamına geleceği gün gibi ortada. Tarih, bugün muzaffer olabilecekken, yarın birçok şeyi yitirme, hatta her şeyi yitirme tehlikesiyle karşı karşıya kalacak devrimcilerin geç kalmasını affetmeyecektir.
Bugün iktidarı ele geçirirsek, onu Sovyetlere karşı değil, onlar için ele geçirmiş olacağız. İktidarın ele geçirilmesi ayaklanma meselesidir; politik hedefi iktidarı ele geçirdikten sonra açıklık kazanacaktır."
Bu mektupla birlikte Mustafa Kemal'in silah arkadaşlarına 'Neferlere' başlığıyla verdiği mesajı da anımsadım.
O mesaj da şöyle.
"Kurtuluş için yaptığınız bu savaştan çok daha evvel sizi başka muharebe meydanlarında da tanımış idim. Dünyanın hiçbir ordusunda yüreği daha temiz; daha sağlam bir askere rastgelinmemiştir. Her zaferin en büyük payı senindir. Düşmanı nihayet alt eden büyük gayretin için minnet ve şükranımı söylemeyi bir borç bildim. Sizin gibi kumandanları, zabitleri, neferleri olan bir millete yad elleri altında köle olmak mümkün değildir. Bu defa Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin hakkımda yeni bir rütbe ve Gazi ünvanıyla tecelli eden iltifat ve teveccühü, doğrudan doğruya size racidir. Milletin verdiği bu rütbe ile yükselen ordu, en şerefli ve en ulu bir gaza ile mümtaz olan gene ordudur."
Bu mektup, kurtuluşun ve kuruluş iradesinin motive edici en önemli unsurlarından biridir diye düşünüyorum.
Emperyalizme karşı kazanılmış bu iki zafer önemlidir. Ancak, 102. yılında Rusya'da yaşanan ve SSCB'yi kuran işçi sınıfı ve emekçilerin devrimi ile 96. yılda Türkiye'de yaşanan ve ulus devleti kuran milli irade arasında 'devrim' sözcüğünün dışındaki tüm bağlantılar koparılmış durumdadır.