Anadolu Ajansı (AA) Türk Anonim Ortaklığı (T.A.O.), ülkenin kurucu iradesince emperyalizme karşı kazanılan zafer sonrası genç cumhuriyetin dünyaya tanıtımı için oluşturulan bir kurum. 
Sonraki yıllarda, sermaye kontrolü devlet elinde kaldığı için zımnen 'devlet kurumu' sayılıp resmi ajans hüviyeti üzerine yapışan ve bütçesi Bakanlar Kurulu kararıyla belirlenen bir hale dönüşmüştür. Bu da, kurumun, siyasetin vesayeti altında kalmasını gerektirmiştir.
Söz konusu siyasi vesayet, kurum içinde nadir de olsa bazı dönemler hissedilmemiş ya da yönetim 'yarı özerk bir yapı' oluşturduğu için, kurum temel ilkelerinden uzaklaşmadan objektif habercilik yapar hale gelmiştir.
Ancak, AKP'li dönemlerin başlangıcıyla yeniden siyasi vesayet altına alınınca AKP dışındaki her kesim tarafından eleştirilir hale gelmiştir. Ve "AA yayınlıyorsa haber güvenilir ve doğrudur" kanısı yerine "yandaş medyanın truva atı" kanısı daha yaygın kabul görmeye başlamıştır.
Ben de, uzun yıllar emek verdiğim bu kurumu, kurucu temel felsefesinden uzaklaştığı için eleştirenlerdenim. Ama, bir gazetecinin   AA'nın AKP'li dönemlere ilişkin yayınları eleştirmesi sonucu açılan bir davada hapis cezasına çarptırılmış olması şaşırtıcı ve de kabul edilemezdir.
O gazeteci, mesleğe uzun yıllardır emek veren Metin Uca'dır.  Sevgili Metin'in duruşu muhaliftir ama dibine kadar gazetecidir. Kendisi, 24 Haziran 2018 tarihinde yapılan Cumhurbaşkanlığı ve milletvekilliği seçimleriyle ilgili olarak AA verilerini eleştirmişti. Bunun üzerine kurunun Genel Müdürü Şenol Kazancı ve Yardımcısı Mustafa Özkaya’nın açtığı davada 1 yıl 2 ay 17 gün hapis cezasına çarptırıldı.
Mahkeme, Uca’nın paylaşımının ‘ifade özgürlüğünün sınırlarını aştığı’ kanaatine varıp, paylaşımın ‘aleni ortamda yapıldığı ve birden fazla kişiye yönelik olduğu’ gerekçesiyle yukarıda ifade ettiğim süreyi kapsayan 'artırılmış bir ceza'ya hükmediyor.
İyi de, Uca'nın da savunmasında ifade ettiği üzere, o dönem "24 Haziran seçimlerinden önce rastlantısal olarak seçim sonuçlarıyla örtüşecek şekilde seçim sonuçları ekrana yansıması" herkesin dilinde olan bir konuydu.
Yani, AA'nın o seçimin sonuçlarına ilişkin önceden bir çalışma içinde olduğu yaygın bir kanıydı. 
Uca'ya verilen bu ceza "Yaygın kanıyı bilme hakkınız var ama dillendiremezsiniz" demek anlamına mı geliyor ?
Kaldı ki, seçim gecesi sonuçları ekrana yansıyınca ortaya çıkan yüzdelerle AA'nın hazırlık çalışmasında öngördüğü yüzdelerin hemen hemen aynı olduğunu herkes gördü.
Bu yüzden, bir gazetecinin "algı operasyonu" diye tepki göstermesi ve sandık başındaki görevlileri oradan ayrılmamaları konusunda uyarmak istemesi hangi hukuki kılıfın içine alınırsa alınsın suç sayılamaz. Ve bu yüzden de, hiç kimse AA ve yöneticilerine hakaret suçlamasıyla cezalandırılamaz. 
Hukuk konusundaki minimum bilgimiz bile bunu anlamaya yeter. Anlamadığımız, ceza hangi anayasal metne bağlı hukuk kanunu ve zorlama yoruma tabi tutulan maddesi gereği verildiğidir.
Bunu açıklamak hukuk sisteminin en tepesindeki HSK'nın, olmazsa Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanı'nın görevidir.
O da olmazsa, bilemiyorum artık...