Sovyetler Birliği'nin sekizinci ve son lideri, Mihail Sergeyeviç Gorbaçev 1985-1991 arasında Sovyetler Birliği Komünist Partisi Genel Sekreteri ve 1988'den görevi bıraktığı 1991'e kadar Sovyetler devletinin başıydı. Bu görevi 1988-1989 arasında ülkenin en yüksek temsili yasama organı Yüksek Sovyet Prezidyumu Başkanı, 1989-1990 arasında Yüksek Sovyet Başkanı ve 1990-1991 arasında Sovyetler Birliği Başkanı sıfatıyla yürüttü. 

Kökeni ve yükselişi 

Mihail Sergeyeviç, Stavropol Krayi, Privolnoye'de Rus ve Ukraynalı bir yoksul köylü ailesinin oğlu olarak doğdu. Gençliği Joseph Stalin'in yönetimi altında geçti. Komünist Parti'ye katılması öncesinde bir kolektif çiftlikte biçerdöver operatörlüğü yaptı. Moskova Devlet Üniversitesi'nde hukuk eğitimi gördü. 1953'te öğrenciliği sırasında üniversiteden arkadaşı Raisa Titarenko'yla evlendi.1955'te hukuk diplomasını aldı. Stavropol'e taşınarak, gençlik örgütü Komsomol'a girdi. Stalin'in ölümünden sonra, Nikita Hruşçov'un Komünist Partisi liderliği döneminde, Stalin dönemi ilke ve pratiklerinin tasfiyesinin (de-Stalinizasyon) savunucusu oldu. 1970'te Stavropol Bölge Komitesi Birinci Parti Sekreterliğine atandı ve görevi döneminde Büyük Stavropol Kanalı'nın inşasını denetledi. 1978'de Komünist Partisi Merkez Komitesi Sekreteri olacacağı Moskova'ya döndü ve 1979'da Politbüro yönetimine girdi. Leonid Brejnev'in ölümünden üç yıl sonra, kısa süren Yuri Andropov ve Konstantin Çernenko yönetimlerinin ardından 1985'te Politbüro tarafından ülkenin fiili yürütme gücü başkanı olacağı Sovyetler Birliği Komünist Partisi Genel Sekreterliği görevine seçildi.

"Glasnost" ve "Perestroyka"

Gorbaçov, Sovyetler Birliği'nin kapitalist ABD ve Avrupa karşısındaki nispi teknolojik geriliğini çarpıcı bir biçimde açığa vuran 1986 Çernobil felaketinin ardından büyük ölçekli ekonomik ve idari reformların zorunluluğu düşüncesine bağlandı. Sovyetler Birliği'nin işgal altında tuttuğu Afganistan'dan çekildi. Nükleer silahların sınırlanması, ve Soğuk Savaş'ın sonlandırılması hedefiyle ABD Başkanı Ronald Reagan ile zirveler dizisi başlattı. İç politikada, ifade ve basın özgürlüğünün önünü açan "glasnost" (açıklık) uygulamasını sürdürürken verimliliği artırmak maksadıyla ekonomik karar alma süreçlerinin adem-i merkezileştirilmesini ve piyasa rasyonellerine göre işletilmesini hedefleyen "perestroyka" (yeniden yapılanma) uygulamalarına girişti. Tek parti rejimine son verilmesi, partiler arası rekabet ve mücadelenin önünün açılması, serbest seçimlerle oluşan Halk Vekilleri Kongresi'nin Yüksek Sovyet'in yerini alması, Komünist Partisi'nin siyasal tekelini kırarken, Parti-devlet birliği içinde işleyen eski statükoyu sarstı.

Gorbaçov, 1989-1990'da Doğu Avrupa'daki çeşitli müttefik ülkelerde tek-parti yönetimleri devrilirken önceden Polonya, Macaristan ve Çekoslovakya'da yapıldığı gibi askeri müdahalede bulunmayı reddetti. İçeride, Sovyetler Birliği'nin federatif yapısını bir arada tutan idelojik ve politik bağlar ortadan kalkar ve her bir federe devlette merkezkaç milliyetçi eğilimler egemen olmaya başlarken Sovyetler Birliği parçalanmanın eşiğine geldi. Eski statükoya dönüş hedefiyle 1991'de kalkışılan Gorbaçov yönetimine karşı başarısız Ağustos Darbesi bastırıldı. Ancak Gorbaçov Sovyetler Birliği'ni bir arada tutmayı başaramayınca yerini, 1991 darbesini Meclisi topa tutarak bastıran Boris Yeltsin'e bırakmak zorunda kaldı.

Başkanlıktan sonra 

Gorbaçov siyasal görevlerinden çekildikten sonra kurduğu Gorbaçov Vakfı'nın başına geçti. Halefileri Boris Yeltsin ve onu izleyen Vladimir Putin'e yönelik eleştirel tavrını ölümüne kadar sürdürdü. 

Gorbaçov dünyada 20. yüzyılın ikinci yarısının en önemli şahsiyetlerinden biri olarak değerlendirilmekle birlikte ölümü sonrasında da adı etrafında süre giden karşıt eğilimler arasındaki çatışmanın muhatabı olmaya devam ediyor.  

Gorbaçov, Soğuk Savaşı sonlandırma ve nükleer silahlanmayı sınırlandırmaya, iki Almanya'nın birleşmesine, Sovyetler Birliği'nin dünya piyasasıyla entegrasyonuna yaptığı katkılar dolayısıyla ABD, Avrupa, Japonya başta olmak üzere kapitalist seçkinlerin büyük övgülerini almasına, aralarında Nobel Barış Ödülü'nün de bulunduğu çeşitli ödüllere layık görülmesine karşılık, Sovyetler Birliği'nin dağılmasına yol açarak Rusya'nın küresel nüfuzunu yitirmesi ve ekonomik çöküşününü hızlandırmakta başrolü oynadığı düşünülen politikaları gerekçesiyle Rusya ve eski Sovyetler Birliği ülkelerinin eski nomenklaturası tarafından sert bir biçimde eleştirilmeye devam etmişti. 

Son muhasebe

1917 Ekim Devrimi'nin Yüzüncü Yılı Dolayısıyla düzenledikleri sempozyum vesilesiyle Gorbaçov Vakfı'nın ortaya koyduğu "yüzyıl özeti" Mihayil Gorbaçov'un Sovyetler Birliği'nin başındaki eylemine ilişkin bir son muhasebe olarak da görülebilir.  

"1917 Devrimi, halkı mutlakiyet rejiminden ve eşitsizlikten kurtarmayı karşısına hedef olarak koymuştu; ancak bireysel ifade ve hakları baskı altına alan ve özgürlük fikrine düşman totaliter Sovyet devletinin yaratılmasıyla sonuçlandı. Sovyet halkının kitlesel olarak eğitime, çağdaş bilgiye vb. erişmesine imkan verildi, ancak aynı zamanda yukarıdan onaylanmayan her tür sivil girişim yasaklandı ve muhalefet ağır cezalara çarptırıldı. Devrim ve Sovyet Projesi'nin dünya çapındaki etkisi de tıpkı bunun kadar karışıktı. [1917 Devriminin] meydan okumasıyla karşı karşıya kalan kapitalist dünya değişmeye başladı -nüfusun geniş kesimlerinin ihtiyaç ve taleplerini daha fazla hesaba katmak zorunda kaldı. Sovyetler Birliği örneği ve desteği, sömürge ve yarı-sömürge halklarının ulusal ve toplumsal kurtuluş mücadelelerinde güçlü bir itici güç oldu.Bununla birlikte, sonunda Sovyet sosyal ve ekonomik sisteminin rekabet edebilir olmadığı ortaya çıktı - [bu sistem] istikrarlı bir sosyal ya da teknolojik ilerlemeyi destekleyemedi ve küresel kapitalizmle tarihsel rekabeti kaybetti.

"[...] Peki neydi [Ekim Devrimi ve Sovyet Projesi]– insan toplumunu iyileştirmeye yönelik başarısız, başarısızlığa mahkum bir girişim mi yoksa hedefleri ve yaklaşımları onu başlatan ve ona önderlik edenler için bile tam olarak net olmayan ileriye dönük bir Proje mi? Rus Devrimi'nin hangi tarihsel sonuç ve imaları bugünün Rusyası ve dünyası üzerinde hala etkisini sürdürüyor ve 20. yüzyılın mirası halinde sonsuza dek geçmişe havale edilen nedir? Çağdaşlarımız açısından bu meselelerin karmaşıklığı, hiç de 1917 Rus Devrimi'nin hem politikacılar hem de genel olarak halk arasındaki bugünkü algılanışının hala Sovyet dönemindeki baskın görüşlerden güçlü bir şekilde etkilenişinden kaynaklanmıyor. Bu görüşlere göre, Devrim, Rusya'ya sınırsız gelişme fırsatları ve insan uygarlığının temellerini ve daha ileriye evrilmesinin yönelimini kökten değiştirerek ona önde gelen bir küresel güce dönüşme olasılığı sunmuştu."