Belki şu anda hissetmiyoruz, bu konuda yapılan yorumlara kafa sallamakla yetiniyoruz ama koronavirüs salgınının en ağır tahribatı eğitimde yarattığını söylemek abartı olmaz. 2020 Nisan ayından bu yana okullar bir açılıp bir kapandı. Uzaktan eğitimden öğrencilerin çok büyük bir bölümü faydalanamadı. Bu koşullarda yapılan YKS ve LGS sonuçları da bu tahribatı net şekilde ortaya koydu.

Şimdi, Pazartesi günü yeni bir dönem başlıyor. Herkesin ortak dileği, gerekli önlemler alınarak  yüz yüze eğitimin bir an önce başlatılmasıydı. Evet, yüz yüze eğitim başlayacak ama şimdi de zihinleri kemiren bir kuşku ve bu kuşkunun giderilmesi için yanıtlanması gereken bir soru var: Yüz yüze eğitimin başlaması için gereken önlemler alındı mı?

Bu soruyu Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası (Eğitim-Sen) Sakarya Şube Başkanı Yücel Kaçar’a yönelttik. Gerisini ondan dinleyelim. 
Tuncer Kalaycı

-Okulların açılmasına artık sayılı günler kaldı. Milli Eğitim Bakanı Mahmut Özer,  "Türkiye Cumhuriyeti Devleti ve Milli Eğitim Bakanlığı olarak birinci önceliğimiz, tüm sağlık önlemlerini alarak okulları açık tutmaktır. Bununla ilgili tüm önlemlerimizi de aldık. Bu önlemlerin takipçisi olacağız. Velilerimiz çok rahat olsunlar" diye açıklama yaptı. Rahat olalım mı?

MEB tarafından okullarda 6 Eylül’de tam zamanlı yüz yüze eğitime başlanacağı açıklaması yapılmış ancak alınan tedbirlerin neler olduğu açıklanmamıştır. Sendikamızın tüm uyarılarına ve çağrılarına rağmen yaz ayları boyunca ciddi bir hazırlık yapılmadığını tüm eğitim bileşenleri (öğretmen-öğrenci- veli-diğer) adına üzülerek tespit etmekteyiz.

MEB bugüne kadar seyreltilmiş sınıf uygulamasına ilişkin olarak nasıl bir hazırlık içinde olduğunu, kaç yeni derslik yaptığını ısrarla açıklamamaktadır.

Sınıfların havalandırılması için kış aylarını da dikkate alan bir pencere sistemini tüm sınıflarda hayata geçirip geçirmediğine dair bir açıklama da söz konusu değildir. Eğitim bileşenleri yaz aylarında okullarında böyle bir çalışma olmadığını gözlemlemiştir.

Okullarımızın büyük bir çoğunluğunu oluşturan kalabalık okullarda, öğrenci ve öğretmen tuvaletlerinde gerekli genişletmenin, lavabo sayılarının arttırılıp arttırılmadığının bilgisi mevcut değildir. Öğretmen odalarının en azından ikiye çıkarılması yönünde bir hazırlık da yoktur.

Maske, sabun ve diğer hijyen malzemeleri konusunda okullarımızda ne düzeyde bir hazırlık yapıldığı, bu malzemelerin temininin birçok konuda olduğu gibi yine velilerimizin sırtına mı yükleneceği konuları muğlak durumdadır.

Okullarımızda sağlıklı bir ortamın düzenli bir şekilde oluşturulması için yardımcı personel olarak çalışan arkadaşlarımızın görevlendirmeleri hangi aşamadadır bilinmemektedir. Yıllardır kadrolu yardımcı personel alımı yapılmamakta ve ihtiyaçlar İŞKUR üzerinden geçici görevlendirmelerle geçiştirilmektedir. Birçok okulumuzda velilerimiz ekonomik yük altına girmek zorunda kalmaktadır.

Seyreltilmiş sınıf uygulaması tam anlamıyla hayata geçirildiğinde zaten var olan öğretmen ihtiyacı ciddi düzeyde artacaktır. Zaman zaman temaslı veya hasta olabilecek öğretmenlerimizi de düşündüğümüzde öğretmen ihtiyacının giderilmesi için, bir an önce ve en az yüz bin öğretmen atamasının yapılması oldukça önemlidir. Ancak bu konuda da MEB ve iktidar kulaklarını tıkamakta, herhangi bir çalışma yürütmemektedir.

Mevcut durumda aşı yaşı 15’e çekilmiştir. Bu durum lise birinci sınıf öğrencilerinin aşısız bir şekilde okullarda olmasına neden olacaktır. Lise öğrencilerinin bulaş riski yüksek olan yaş grubu içinde olduğunu ve dünyanın birçok ülkesinde aşı yaşının 12 yaşına çekildiğini dikkate alarak, sendikamız ülkemizde de bu yaş sınırına çekilmesi yönünde bir çağrı yapmış, fakat bu çağrı henüz karşılık bulmamıştır.

Açıkçası çok da rahat olmamak gerektiğini düşünüyorum, aksine velilerin rahatsız olup bu rahatsızlığı hükümete talep olarak örgütlü bir biçimde yansıtması gerektiğini düşünüyorum.

-Sendikanız  ‘Önlemler alınsın, okullar açılsın’ başlığı altında Milli Eğitim Bakanlığı’na sorular yöneltip, alınması gereken önlemleri hatırlatıyor.  Sakarya’da şu anki durum nedir,  önlemler yeterli midir?

Okulların açılmasına sayılı günler kala soruları bir kez daha tekrarlayalım.

*Eğitim ve bilim emekçilerinin ne kadarı aşılandı?

*12 yaş üstü öğrencilerin aşılanmasında ne kadar yol alındı?

*Kaç yeni derslik yapıldı?

*Yeni öğretmen ataması ve yardımcı/destek personel için yapılan çalışmalar ne durumda?

Alınması gereken tedbirleri bu boyutuyla sınırladığımızda bile önemli bir bütçeye ihtiyaç olduğu anlaşılmaktadır. Tam da bu sebeple ne AKP-MHP iktidarı ne de MEB ek bir bütçe konusunda ağızlarını dahi açmamaktadır. Eğitim alanında seferberlik düzeyinde bir çalışma için bir an önce kapsamlı bir ek bütçenin hazırlanıp hayata geçirilmesi gerekmektedir.

Yüz yüze eğitim başlamadan alınması gereken önlemler belli. Eğitime ayrılan bütçenin dışında hijyen, havalandırma, görevli için ekstra bir bütçe ayrılması gerekiyor. Bütün bu soruların cevaplarının bilinmemesi aslında okulların durumunu da özetliyor.

Sakarya’daki okullarında durumu pek farklı değil. Her okul kendi başının çaresine bakmaya çalışıyor. Okullar bırakın salgına karşı özel hazırlık yapmayı, salgın olmayan dönemdeki rutin sene başı hazırlıklarını dahi yapmakta zorlanıyorlar. Okullarda temizlik maddesi yok, temizlik yapacak personeli yok, salgın önlemleri rehberinde yer alan havalandırma sistemleri yok. Okullarda para yok.

Okullar önceki yıllarda, temizlik maddesi ve temizlik yapacak personeli kendi imkânları ile okul aile birliği ya da İş-Kur üzerinden sağlıyorlardı bu yıl her ikisi de olmadığından okulların henüz hazır olmadığını söyleyebiliriz.

-Sakarya’da görev yapan öğretmenlerin aşılanma durumu nedir, elinizde böyle bir veri var mı?  Öğretmen dışındaki eğitim emekçilerinin aşılanma oranı hakkında bilgi edinebiliyor musunuz?  Aşılanmayanlara karşı getirilen PCR testi zorunluluğu sorunu çözer mi?

İl milli eğitim müdürlüğünün aşı olan-olmayan öğretmenlerle ilgili okullardan veri istediğini biliyoruz ancak bu bilgilerin sonuçları nedir ne değildir bilmiyoruz, bu bilgiler bizimle paylaşılmadı. Bununla birlikte ülke genelinde iki ya da daha fazla doz aşı olan öğretmenlerin oranının yüzde 72,57 en az bir doz aşı olan öğretmen oranı da yüzde 83 civarında yani hali hazırda hiç aşı olmamış öğretmen oranı yüzde 17-18 civarında bu oldukça yüksek bir rakam.

Açıkçası aşı karşıtlığını anlamış değilim. Hele de çocuklara örnek olması gereken öğretmenlerin bu karşıtlığı beni ürkütüyor.  Bir grup insan hala aşı olmuyorsa, biz onların virüs taşıyıp-taşımadığını bir şekilde öğrenmek zorundayız. Dolayısıyla bunun için PCR yapılması gerekiyor.

Elbette herhangi bir önlemin insanlara zorunlu olarak yaptırılması çok hoşa giden bir durum değil, ama toplum sağlığını korumak için de bir takım önlemleri de almak gerekiyor. Fakat zorunlu PCR testlerinin çok uygulanabilir ve sorunu çözecek bir önlem olabileceğini düşünmüyorum. Zaten aşı olmayan öğretmenlerle sınırlı olması da göstermelik bir tedbir olduğunu ortaya koyuyor.  Amaç okula virüs taşımayı engellemek olsa aşı olsun olmasın bütün öğretmenlerin, hizmetli memur vb. Eğitim emekçilerin, servisi, kantincisi, velisi okula giren çıkan herkesin haftada iki kez PCR testi olması gerekirdi. Kalıcı çözüm için İktidarın insanları aşı olmaya motive edecek politikalar üretmelidir.

-PCR testi yaptırmak zorunda kalacak eğitim emekçilerinin,  haftada iki gün virüsün yoğun olduğu sağlık kuruluşlarına gitmesi yeni riskleri beraberinde getirmeyecek mi?  Bu zorunluluk sürecekse nasıl bir düzenleme yapılmalı?

Elbette bu testlerin virüs kapma riski yüksek olan hastane ya da başkaca sağlık kurumlarında değil, eğitim kurumlarına ayrılmış özel alanlarda yapılması gerekir. Aksi halde o kadar insanın haftada iki kez sağlık kurumuna gitmesi virüs kapma riskini daha da arttıracaktır.

Aslında zorunlu PCR testinin öğretmenleri aşı olmaya zorlamak dışında hiç bir amacı ya da esprisi yok. Çünkü biz aşılılar da kendimiz hastalanmasak bile virüsü okula taşıyıp, aşı olmamış birinin hastalığı ağır ya da ölümcül geçirmesine neden olabiliriz.

Dolayısıyla zorunlu PCR testleri okula virüs taşımayı önlemez. Zaten mesele de okula virüs taşımayı engellemek değil, okula virüs taşınsa bile kimsenin hastalığı ağır ya da ölümcül geçirmemesidir. Bunun da tek yolu herkesin aşı olmasıdır.

Aşı olmamış insanların bir bölümü  (çip takılacağı vb. komplo teorileri) hariç aslında aşı karşıtlığı değil iktidara olan güvensizlikten dolayı bu tereddütleri yaşamaktadır.

Önce İki dozda aşı işi bitecek dediler şimdi dördüncü dozu konuşuyoruz. Sinovac Yüzde 90 koruyor dediler sonra aksi yönde açıklamalar vb. tutarsız ve ikircikli yönetim nedeniyle, insanlar güvensizlikten ne yapacaklarını bilemediler.

Hâlbuki AKP iktidarı her zaman olduğu gibi sorumluluk almak yerine insanları birbirine düşürmeyi tercih etmektedir. İktidarın bugüne kadar ki salgın sürecindeki başarısız ve insanlara güven vermeyen süreç yönetimi nedeniyle insanların bir bölümü, iktidara olan güvensizlikten dolayı aşı ile ilgili tereddüt yaşamaktadırlar.

Hal böyleyken iktidar tüm bu olup bitene çözüm üretmek yerine aşı olan öğretmenlerle aşı olmamış öğretmenleri karşı karşıya getirerek, hatta bu çatışmayı kışkırtıcı uygulamalar yaparak kendi sorumluluğundan kurtulmaya çalışmaktadır.

Bu nedenle iktidar baskı zorlama ya da insanları birbirine düşürmeyi bırakarak,  Aşı olmayanları  (mantıklı olanların) kaygılarını giderecek nitelikte verileri de paylaşarak bilimsel ayrıntılı ikna edici açıklamalar yapmalı ve aşı olmaya bu yolla yöneltmeye çalışmalıdır.

-Milli Eğitim Bakanı’nın son açıklaması ve alınması gereken önlemlere ilişkin yayımlanan yazı, salgından korunmak için maskenin dışında hiçbir önlem alınmadığı hissini uyandırıyor. Eğitim emekçilerinin ve öğrencilerinin sadece maske ile korunması mümkün mü?

Milli Eğitim Bakanlığı koronavirüs salgınında okullarda alması gereken tedbirlerle ilgili bir yazı yayınladı. Bu yazı özetle okullara “kendi başınızın çaresine bakın” diyor. Neredeyse alınması gereken bütün önlemleri okul yönetimine ve öğretmenlere yüklüyor.

Oysa öğretmenlerin, diğer eğitim emekçilerinin, öğrencilerin, velilerin, eğitimin diğer paydaşlarının (servis, kantin, yayın vb) kişisel hijyen ve maske dışında alabilecekleri önlem söz konusu değildir. Bununla beraber en basitinden salgının hava yoluyla bulaştığını ve derslik vb. kapalı ortamlara bir havalandırma sistemi kurulması gerekliliğini biliyoruz. En temel önlem olan, MEB’in salgın önlemleri rehberinde yer alan havalandırma sistemlerini kurmak bile öğretmenlerin kendi başlarına alabileceği önlem değildir. Daha ileri düzeydeki önlemleri (derslik, personel ihtiyacı vb.) konuşmaya bile gerek yok.

Yüz yüze eğitimin yapılabilmesi için alınması gereken önlemler bellidir ve bu önlemleri alması gereken irade de MEB ve siyasi iktidardır.

-Okulların açılabilmesi için, Sakarya özelinde acilen alınması gereken önlemleri bir kez daha sıralayabilir misiniz?

Eğitim Sen Sakarya Şubesi Eğitim Sekreterliği bünyesinde kurulan “İzleme Kurulunun” geçen ay yaptığı izlemede gözlemlediği veriler ışığında Yüz yüze eğitime devam edilebilmesi için aşağıdaki önlemlerin acilen alınması gerektiği sonucuna ulaşmıştır.

1. Yeterli temizlik personeli alımı yapılmalıdır.

2. Okullarda (maske, dezenfektan, yüzey temizleyici vb) hijyen koşulların oluşturulması için gerekli materyal sağlanmalıdır.

3. Kalabalık okullarda sınıfların seyreltilmesi gerekir. Sınıfların seyreltilmesi için;

Köy okullarının açılması, kontenjanı dolmayan okullar ile atıl durumdaki kamu binalarının kullanılması ve gerekirse okul bahçelerinde konteyner sınıfların açılması yoluna gidilmelidir.

4. Seyreltilmiş sınıflar için yeterli öğretmen ataması yapılmalıdır.

5. Her okula yeterli sağlık personel atanmalıdır.

Elbette tüm bu önlemlerin gerçekleşebilmesi için, salgın koşullarında yüz yüze eğitimin sürdürülmesine imkan sağlayacak, özel bir bütçe tahsis edilmesi gerekmektedir.

-Bu koşullarda okulların açılması nasıl bir sonuç doğurur, bizi neler bekliyor?

Türkiye bu günden yarına ne olacağı kestirilemeyen zor ülkelerden biri ne yazık ki… O nedenle önümüzü çok göremiyoruz, ama en kötüsü, salgının yükselmesi, vaka ve ölüm sayılarının artması durumunda faturanın eğitime çıkarılması ve okulların kapatılması olur.

Eğitim sisteminin ve öğrencilerimizin yüz yüze eğitimden bir gün dahi uzakta kalmaya artık tahammülü yoktur. Salgın yükselse dahi hayatın başka alanlarında (düğünler, AVM’ler, fabrikalar vs.) kapanmaya gidilmesi okulların açık tutulması elzemdir. Bizim Sendika olarak bu aşamada görüşümüz; pandemi de bir açılma söz konusu ise önce okullar açılmalı, eğer bir kapanmaya gitmek zorunda kalınırsa en son okullar kapatılmalıdır.