Türkiye'de milyonlarca öğrenci, yarıyıl tatilinin 15 Şubat'ta sona ermesiyle birlikte yeniden eğitime başlayacak. Ancak bu kez, salgın sebebiyle ertelenen yüz yüze eğitim uygulamasına yeniden geçilmesi gündemde.

Milli Eğitim Bakanı Ziya Selçuk, geçen hafta katıldığı bir televizyon programında, ilköğretimin ilk üç kademesi ile sınava hazırlanan sınıflar öncelikli olacak şekilde, 15 Şubat'ta yüz yüze eğitime geçilebileceğinin sinyalini verdi. Bakan ayrıca, "mümkün olan en yüksek kapasiteyle" okulları açmak istediklerini de ifade etti.

Ancak hem halk sağlığı uzmanları hem de eğitimciler bu fikre kuşkuyla yaklaşıyor. Geçen yıl Eylül ayında okulların açıldığını, ancak vaka sayılarının artması üzerine okulların tekrar kapatıldığını hatırlatan uzmanlara göre, yeterince önlem almadan yüz yüze eğitime geçmek oldukça riskli.

Altyapı yetersizliği endişesi

Eğitim-Sen Yükseköğretim ve Eğitim Sekreteri Sinan Muşlu, 15 Şubat'ta yüz yüze eğitime geçme fikrinin, mevcut koşullarda çok riskli olduğu kanaatinde.

Milli Eğitim Bakanlığı’nın (MEB) okulları eğitim-öğretime tekrar açmak için, çok kapsamlı bir çalışma yapması gerektiğine dikkat çeken Muşlu, "Araştırmalarımız gösteriyor ki, öğrenciler arasındaki mesafe kuralını sağlayabilmek için, sınıf mevcudunu 12'ye indirmek gerek. Bu da daha fazla sınıfa ihtiyaç duyulması anlamına geliyor. Buna hiçbir okul hazır değil. Daha fazla sınıf, daha fazla personel ihtiyacı anlamına da geliyor. Fakat şu anda gündeme gelen bir ek kadro veya öğretmen ataması durumu da söz konusu değil" değerlendirmesini yapıyor.

Bakanlığın okullara maske dağıtması gerektiğini, giriş çıkışlarda ateş kontrolü yapmak zorunda olduğunu, ayrıca personel ve öğrencileri belirli periyodlarla teste tabi tutması gerektiğini söyleyen Muşlu, "Bunların nasıl yapılacağı belirsiz. Üstelik Bakanlığın tüm bu ek uygulamalar için bütçesi de artırılmış değil. Bu koşullarda, bize göre 15 Şubat tarihi, gerçekçi bir tarih değil" diyor.

Okullar hijyende sınıfta kalıyor

Okullardaki hijyen koşullarının eksikliği Bakanlığın da gündeminde. MEB'in 2019-2023 Stratejik Planı'nda yer alan durum analizi tablosunda, "okul ve kurumlarda güvenlik sağlık hijyen koşullarının yetersizliği" Bakanlığın zayıf olduğu yönler arasında gösteriliyor. Yine okullardaki temizlik personeli ihtiyacının Bakanlık tarafından değil de okul aile birliklerinin bütçesinden karşılanması da tartışmalı bir konu. Bakanlık, salgın döneminde öğrencileri, öğretmenleri ve velileri bilgilendirme amaçlı el kitapçıları hazırmış ve okullara el dezenfektanı yardımı yapmış olsa da bu girişimler hem veliler hem de sendikalar tarafından yeterli bulunmadı.

Eğitim alanında çalışan sivil toplum kuruluşu Eğitim Reformu Girişimi'nin (ERG) 2020 yılı Eğitim Ortamları değerlendirmesinde de "Okulların fiziksel büyüklüğü ve barındırdığı öğrenci varlığına göre, bir okulda kaç temizlik görevlisinin bulunması gerektiği, kaç adet tuvalete ihtiyaç olduğu ve temizlik malzemelerinin kalitesi konularında, MEB'in belli standartlar oluşturması ve merkezi bütçeden okullara bu konuda destek vermesi, hijyen güvenliği açısından acil ve elzem bir ihtiyaç" ifadeleri yer alıyor.

Geçmiş deneyimler ne söylüyor?

Türkiye'de okullar geçen yıl 21 Eylül'den itibaren kademeli olarak yüz yüze eğitime başlamıştı. Bu dönemde belirli sınıflardaki öğrenciler, haftanın yalnızca bazı günleri okula gitmiş; diğer günlerde evden derslerine devam etmişti. Kasım ayındaki ara tatil sonrası, vaka sayılarındaki artışa da bağlı olarak, okulların kapalı kalmasına karar verilmişti. Uzmanlara göre okulların yeniden kapatılma kararının asıl sebebi gerekli önlemlerin yeteri kadar alınmamış olması.

Eğitim-Sen'den Sinan Muşlu, o dönemde uygulanan "seyreltilmiş yüz yüze eğitim" metodunu yerinde bir düzenleme olarak değerlendirerek "Şu anda da yüz yüze eğitimle ilgili bir düzenleme yapılacaksa, benzer bir düzenleme yapılmalıdır. Ama o dönemde maske, mesafe, ateş ölçümü, test gibi hazırlıklar yapılmadığı için, birçok okulda vakalar görülmeye başlandı. Çok sayıda öğretmenimizin ve bazı öğrencilerin COVID-19'a yakalandığını gördük. Bunun üzerine, salgının yayılma hızında artış da görülünce, okulları tekrar kapatmak zorunda kaldılar" yorumunu yapıyor.

UNESCO'nun verilerine göre Türkiye, şu anda okulların tamamının yüz yüze eğitime kapalı olduğu dünyadaki 35 ülkeden biri. 21 Ocak itibariyle Avrupa'da Fransa, Belçika ve İsviçre'deki okulların tamamı, Almanya, Avusturya ve Hollanda'da ise bir kısmı açık. Bazı ülkelerdeki okullar akademik tatilde olduğundan, yeni eğitim-öğretim dönemlerindeki akıbetleri henüz belli değil.

Yerelden karar vermek

 Hacettepe Üniversitesi Halk Sağlığı Anabilim Dalı'nda çocuk ve ergen sağlığı konularında çalışan Prof. Dr. Hilal Özcebe ise okul bazında hijyen önlemleri almanın, tek başına yeterli olmadığı kanaatinde.

Prof. Dr. Özcebe, Bakanlığın okuları topyekun açma fikrini, "çok büyük bir karar" şeklinde yorumluyor ve ülke çapında okulların açılması fikrine sıcak bakmıyor. Bu tür kararların Türkiye geneli için değil bölgeler üzerinden verilmesi gerektiğini ifade eden Özcebe, "Örneğin bir mahallede salgında bir hızlanma yaşanabilir. Okullarda vaka sayısı artabilir. Bu durumda o mahalleye, o okula yönelik özel önlemler almak gerek. Yani salgında bazen yerelleşerek de karar vermek gerekli. Bütün öğrencilerin okula gitmesinin, paylaşılan bilgiler ışığında, doğru olmadığı görüşündeyim" yorumunu yapıyor.

Halk Sağlığı Uzmanı Özcebe'ye göre okullar açıldıktan sonra salgının yönetilebilmesi için, hem okullar, hem ilçeler hem de merkezi yönetim çok sıkı bir ortak bir çalışma yürütmeli; okullarda vaka görülmesi veya ilçelerde salgının artması durumunda acilen kapatma gibi önlemler alınmalı. Aksi takdirde vaka sayılarında artış görülmesi olası.

Eğitim-Sen bir Eylül ayında okulların açılması ile birlikte vaka görülen okulları tek tek açıklamıştı. Eğitim-Sen'den Sinan Muşlu, "Bizim elimizde sahadan aldığımız bilgiler vardı. Ancak o dönemde elinde tüm verileri olan bakanlık bunları kamuoyu ile paylaşmadı. Sürecin bundan sonra şeffaf bir şekilde yürütülmesi gerekiyor" uyarısında bulunuyor.

"Köy okulları açılabilir"

Yüz yüze eğitim tartışmalarını belirleyen konular arasında öğrenciler arasındaki dijital eşitsizlik de var. Bilgisayar sahipliği oranı yüzde 44 olan Türkiye'de, Türkiye İstatistik Kurumu'nun 2020 yılı verilerine göre hanelerin yalnızca yüzde 50,8'inde sabit geniş bant internet erişimi var. Bu koşulların özellikle yoksul ailelerin çocuklarının eğitimden geri kalmasına neden olduğu daha önce de raporlara kamuoyuna yansımıştı. Yüz yüze eğitime geçişin bu durumu geriletebileceği beklentisi var. Prof. Dr. Özcebe'ye göre bu eşitsizliğin ortadan kaldırabilmesi için şu aşamada vaka görülmeyen bölgelerdeki köy okulları ilk aşamada açılabilir.

Aşılamada öncelik

Yüz yüze eğitime geçişte, hem eğitimcilerin hem de sağlıkçıların dile getirdiği bir diğer önemli nokta ise aşı. Eğitim-Sen'in talebi, okulların açılabilmesi için, MEB personeline ve çocuğunu okula giden velilere aşı takviminde öncelik sağlanması.

Aşılamada önceliğin, özellikle öğretmenler için gerekli olduğunu savunan Eğitim-Sen'den Sinan Muşlu, "Eğer gerekli önlemleri almazsanız, hem velilerin, hem öğretmenlerin hem öğrencilerin, hatta okula öğrenci taşıyan servis personelinin dahi hayatını riske atmış olursunuz" uyarısında bulunuyor.

Prof. Dr. Hilal Özcebe ise bu konuda "Hem öğretmenler hem de öğrenciler, okulların açılmasıyla risk grubunun içerisine girecekler. Şimdiye kadar öğrenci ve öğretmenler evde olduğu için, ayrıca çocuklarda ölüm oranları düşük olduğu için, aşı takviminde daha geri sıralara atıldılar. Ancak bu tablo tersine dönerse ivedilikle önlem alınmalıdır" yorumunu yapıyor.

Bakan Selçuk'un önümüzdeki günlerde yüz yüze eğitimin detaylarıyla ilgili bir açıklama yapması bekleniyor.

Tüm bu sorunların çözülüp çözülemeyeceği belirsizliğini korusa da DW Türkçe'nin konuştuğu eğitimcilerin, velilerin, hekimlerin ve öğrencilerin büyük bir kısmı, yüz yüze eğitime geçmenin gereklilik olduğu kanaatinde.

Ancak hem uygulamanın hem sürdürülebilir olması hem de sağlık açısından daha fazla risk oluşturmaması için, hepsinin ortak talebi bakanlığın gerekli tüm önlemleri alması.