Salonumun tek ve özel süsü olan kitaplık yıllardır evimi süslüyor. Okumak için yeni alınan kitaplara öncelik veriyorum. Doğal olarak okumadıklarım çoğunlukta. Korona günleri eş dosttan uzak olduğum için, bana en yakın olan öğreten, düşündüren ve beni saran kitabı bulmak için, yalnızlığımı giderir umuduyla, gözlerimi kitaplıkta gezdirdim.

Son yıllarda kadına yönelik istismar ve kadın cinayetlerinden çok etkilendim olsa gerek, kitaplıkta ilk gözüme çarpan Kadın ve sosyalizm oldu. August Bebel’in yazmış olduğu, Sabiha Sertelin güzel bir çevirisi olan bu kitapta baskı görmek kadınların ve işçilerin alın yazısıdır deyiminden yola çıkarak kadınlar ve işçiler tarihsel gelişim içinde baskı gördüklerini anlamışlar. Baskıdan kurtulmak ve durumlarını değiştirmeğe yönelik işçilerin ve kadınların günden güne gelişen çabalarını akıcı bir dille anlatmış yazar. Sınıf bilinci arttıkça yönetici sınıfların karşı koyma gücü azalır, çünkü bu sınıfın gücü baskı altında tutuğu, sömürdüğü kitlenin cehaleti üzerine kurulmuştur. Okudum öğrendiğim yeni yeni bilgileri not aldım defterime.

İkinci okuduğum, Nazım Hikmet’in 1939 yılında hapisteyken yazmış olduğu Memleketimden İnsan Manzaraları kitabı oldu. Savaşı, savaş yıllarını, sefalet içinde, yoksulluk içinde olan halkın çektiği sıkıntıları, kırk kişilik tren vagonunda 80 kişiyle dolu üst üste askerlerin çektikleri sıkıntıları vagon penceresinden bakıp gördükleri yoksul köyleri, birinci mevki yataklı yemekli vagonlarda ki çeşitli yiyeceklerle huzurlu yolculuk yapan beyleri şiirsel bir dille anlatmış Nazım Hikmet. Şimdiye kadar bu kitabı okumadığıma pişmanlıklar duyarak, ilginç notlar aldım defterime.

Üçüncü olarak kitaplıkta gözüme çarpan kitap Uruk kıralı Gılgamış 500 sayfa bir kitap elime aldım bunu okumayayım puntoları da çok küçük dedim. Ama arkasına önüne baktım sayfaları çevirdim, birkaç cümle okudum hoşuma gitti. Defterime kitabın ismini, yazarını, kaç sayfa olduğunu yazdım ve başladım okumaya, puntoları görmüyor artık gözüm. Tuttum yazarın elinden girdim kitabın içine onunla beraber gitmişim ta... çok tanrılı ve çok kırallı bir zamana öyle hoşlandım ki, öyle mesajlar aldım ki fark etmeden, niye, niçin, nedenleri düşünürken, halen daha bizde de derken kitap bitti. Vay be...!

Elimdeki küçük kitap mı?
30. sanat yılında Fakir Baykurt ÖYKÜ kitap 110 sayfa ve küçük puntoyla yazılmış bir dergi. Bugün başladım.

Fakir Baykurt 1929 yılında doğmuş. ‘14 yaşımda yazmaya başlarken, parmaklarımla sayarak hece şiirleri yazıyordum’ diyor. ‘Konularımı köylümün doğasından, insanından, muhtar, köylü, karakol ilişkilerinden ve yoksul yetim bir çocuk olarak özlemlerimden alıyordum’ diye anlatıyor: 1943 yılında Isparta’daki Gönen Köy Enstitüsü’ne girdim. Hasan Ali Yücel Bakan, İ. Hakkı Tonguç İlköğretim genel müdürü. Köy enstitülerinde köy çocuklarının gelişmesi için oldukça demokratik bir ortam içinde eğitim görüyor çocuklar.

Fakir Baykurt yedek subay olarak askerliğini yaparken yazdığı Yılanların öcü ile Yunus Nadi roman ödülünü almış.

Çalıştık çabaladık
İşledik didindik anacığım
Ellerin bölük bölük yarıldı
Kurudu dudakların
Arpa tozu yaktı bağrını
Ayran getir bacım
Söndürsün anamın yangınlığını
Ah!.. Yok ki ayran
Ne yapalım acı soğan kuru yavan
Yiyelim öğlen yemeğimizi.
Bir köyden diğer köye küspe götüren şoförle yanındaki adam konuşuyor.
Görüyorsun değil mi ilerdeki okulu?
Görüyorum...
Öğretmeni kominist...
Sosyaliste komünist diyor o da
Allah yok diye öğretirmiş çocuklarına...
Vay dürzü! Pundunu bulayım boğarım onu!...

O kadar kızıyor ki bir anda neredeyse gittiği yolu bırakıp, gidip boğacak. Fakat çalıştığı kamyon elin, küspeyi boşaltıp hemen dönmesi gerek. Değilse azar işitecek. Boğmaktan vazgeçiyor.

Daha sonra yılanların öcü filmini izliyor, yetmiyor kitabını da alıp bir çırpıda okuyor. Yazarın yanına gidip tıpatıp benim başımdan geçeni yazmışsın beni ne zaman gördün? Yazar da seni ilk olarak görüyorum diyor. 

O zamanlar bana gominist sosyalist dediklerinde kızardım döğüş kavga çıkarırdım. Ama şimdi koltuklarım kabarıyor… Çünkü kolay değil sosyalistlik...

Köyden gelen bu dostum kırlardan getirilmiş bir demet çiçek gibi sevindirdi beni.

Falan filanı bırak okumaya bak evlat.                      

-Neboş 2020