Sakarya Uygulamalı Bilimler Üniversitesi (SUBÜ) tarafından herkese açık olarak düzenlenen ‘SUBÜ Konuşmaları’nın 2. hafta programına Sağlık Bilimleri Üniversitesi (SBÜ) Hamidiye Uluslararası Tıp Fakültesi Dekanı ve Türkiye Bilimler Akademisi (TÜBA) Üyesi Prof. Dr. Fatih Gültekin konuşmacı olarak katıldı. Üniversitenin YouTube kanalı ‘SUBÜ Haber’ üzerinden canlı yayınlanan programda SUBÜ Sağlık Bilimleri Fakültesi Dekan Yardımcısı Prof. Dr. Azize Alaylı’nın ve katılımcıların sorularını yanıtlayan Gültekin, ‘Normalleşme Sürecinde Sağlıklı Beslenme ve Bağışıklık’ konulu bir sunum gerçekleştirdi. Programda beslenmenin, düzenli yaşamın, hareketli yaşamın, kötü alışkanlıkların, genetik yatkınlığın bağışıklık üzerine etkisi ile şişmanlık, gıda katkı maddeleri, vitaminler, mineraller, oruç ve dengeli beslenme gibi konular üzerinde duruldu.

Bağışıklığın temeli akyuvarlar

Kovid-19 virüsünün farklı kişilerde farklı etkilerde bulunduğunu belirten SBÜ Hamidiye Uluslararası Tıp Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Fatih Gültekin, “Aynı etmenin farklı sebeplere sonuç olmasının altında yatan neden vücudumuzun bağışıklığı yani savunma sistemimiz. Bağışıklık sistemi geniş bir sistem. Vücudumuz gün içerisinde sürekli mikropların saldırısına maruz kalıyor çünkü dokunduğumuz hemen hemen her yerde; aldığımız havada, yediğimiz ve içtiğimiz besinlerde mikroplar bulunuyor. Güçlü savunma sistemine sahip olan vücudumuz bunlarla sürekli mücadele halinde. Cildimiz bir bariyerdir. Tükürük, gözyaşı ve terle gelen mikropları atmaya çalışırız. Bir şekilde vücudumuza girerlerse bağışıklık sisteminin kandaki rolü ortaya çıkar. Bağışıklığımızın temelini kandaki akyuvarlar oluşturur. Bademcik, apandis, dalak gibi organlar ve kemik iliği vücudumuzda bağışıklıkla ilgili çalışır. Buralarda üretilen akyuvarlar vücudumuzda 3 görevi üstlenir. Bazıları mikropları direkt yutar. Bazıları onları parçalayacak maddeler üreterek parçalar. Bazıları antikor üretir ve mikropla savunmayı kolaylaştırır. Aynı mikrop tekrar vücuda girerse onu tanır ve onunla savaşmada aktif rol üstlenir” diye konuştu.

Vitamin ve mineraller çok önemli

Beslenmenin bağışıklığı etkileyen en temel faktörlerden birisi olduğunu vurgulayan Gültekin, “Ancak sadece beslenme yetmez. Bazı gıdaların özellikle ön plana çıkartılması yanlış. Hareketli ve düzenli yaşam tarzı, alışkanlıklarımız, stres ve moral durumumuz, geçirdiğimiz bazı hastalıklar, genetik yatkınlıklarımız ve maruz kaldığımız kimyasallar hepsi bir arada bağışıklık sistemimizi etkiliyor. Bağışıklığı oluşturan temel maddeleri üretemeyecek bir genetik hasarı olan kişiler hayatta kalamıyor. Bazı proteinleri sentezleyemeyen kişiler hastalıkları daha ağır atlatıyor. Bunu pandemi sürecinde de gördük. Genetik faktörler bağışıklığı etkileyen etmenlerin yüzde 30’unu oluşturuyor. Yüzde 70’i ise bizim bizzat kendi gayretlerimizle güçlendirebileceğimiz etmenler. Bir vitaminin eksikliği hastalığın sürecini ciddi ölçüde etkiliyor. Her vitamin için olmasa da vücudumuzdaki vitaminler ve mineraller çok kritik rollere sahiptir. Proteinlerin üretim aşamasında 30 farklı kimyasal tepkime olacaksa buradaki enzimlerin çalışmasında vitamin ve minerallere ihtiyaç duyulur. Kovid-19 nedeniyle hayatını kaybedenlerin kanındaki D vitamini düzeyine ilişkin yapılan bir araştırmada; çalışmaya alınan vakaların yüzde 4’ünde normal seviyede, yüzde 88’inde düşük, yüzde 99’unda ise aşırı derecede düşük çıkmış.”

Lifli gıdalar tercih edilmeli

Meyve ve sebze ağırlıklı beslenmeyi önemsediğinin altını çizen Gültekin, “Sadece bağırsaklarımızda 1,5-2 kiloya yakın mikroorganizma yani bakteri var. Bu insanda bulunan hücre sayısının da 10 katına tekabül ediyor. Biz bu bakterileri yediğimiz gıdalarla besliyoruz. Meyve ve sebzelerin içerisinde sindirilemeyen lif dediğimiz yapılar var. Vücudumuzdan dışkıyla atabildiğimiz liflerle bağırsaklarımızdaki bakteriler besleniyor. Biz meyve ve sebze yedikçe bunları seven bakteriler çoğalıyor ve faydalı moleküller üretiyor. Hayvansal gıda ağırlıklı beslenirsek onları seven bakteriler çoğalıyor ve vücudumuza zararlı olabilecek moleküller üretiyorlar. Bu moleküller bağışıklığımıza direkt etki ediyor. Moralimizi ve psikolojimizi etkiliyor. Beynimizle bağırsaklarımız arasında direk sinir lifleri var. Bu nedenle bağırsaklara 2. beyin de deniyor.” ifadelerini kullandı.

Melatoninden mahrum kalınmamalı

Vücudun düzeni sevdiği bilgisini veren Gültekin, “Yattığı kalktığı, çalıştığı ve dinlendiği saatlerin belli olması hoşuna gidiyor. Vücudumuzun da bir biyolojik saati var. Gerek günlük, gerek aylık, gerekse yıllık bazı düzenlemeleri bilir. Biyolojik saat düzgün çalışırsa bağışıklık sistemimiz güçlü oluyor. Yatış ve kalkış saatlerimiz uyumlu olmalı. Sık sık bölünen ve düzensiz uygu bağışıklığı azaltır. Melatonin hormonu yalnızca karanlıkta salınıyor. Tüm hücrelere dağılıyor. En güçlü antioksidan olarak biliyor. Yaşlanmayı, parkinsonu, alzheimerı geciktiriyor, kanseri önlüyor. Gece vardiyasında çalışan bazı çalışanlarda kanser hastalığı daha sık görülüyor. Akşam erken yatıp gece uykusunun alınması günlük yaşamımızı, mutluluğumuzu doğrudan etkiliyor. Bir dönem sonra saat kurmaya bile gerek kalmıyor çünkü vücut alışınca istenen saatte kalkılıyor. Bu düzen içerisinde bir taraftan hareket olmalı, beslenmeye yönelik bir ajandamız olmalı, ara öğünlerde şekerli şeyler yiyilip içilmemeli, bol miktarda su ve şekersiz çaylar içilmeli. Uzun açlıklar da bağışıklığımızı güçlendiren bir diğer etmen. Bir avuç kuruyemiş yiyince de, 3 tane yiyince de, oturup doyasıya yiyince de sistem çalışıyor. O nedenle yemeğe oturunca güzel beslenelim ama öğün aralarında bir şeyler yemeyelim. ”