Türk Tabipleri Birliği (TTB), bugün (8 Ekim) bir basın toplantısı düzenleyerek COVID-19 pandemisinde geride bırakılan 18 ayın genel bir değerlendirmesini yaptı.

Ankara'da TTB Genel Merkez binasında yapılan toplantıya çevrimiçi olarak katılan TTB Merkez Konseyi Başkanı Prof. Dr. Şebnem Korur Fincancı, iktidarın şeffaf veri aktarımından yoksun tavrının süreci zorlaştırdığına dikkat çekerek Sağlık Bakanlığı'na elindeki verileri paylaşma çağrısı yaptı.

Fincancı, 18 ayın kapsamlı değerlendirmesini içeren raporun önümüzdeki günlerde yayımlanacağını söyledi.

TTB Pandemi Çalışma Grubu üyesi Kubilay Yalçınkaya da, pandemiye özgü bir sağlık hizmeti sunulmaması nedeniyle sağlığa erişim sorunu kaynaklı ölümlerin COVID-19 kaynaklı ölümlerden daha fazla olduğunu aktararak şöyle dedi:

"Barınma ve beslenme ihtiyaçlarından çalışma ve sağlık haklarına erişim sorununa, pandeminin getirdiği sorunlarla birlikte ölümlerin artması kaygısı duyuyoruz. İktidarı toplum sağlığını önceleyen önlemler almaya çağırıyoruz."

TTB Pandemi Çalışma Grubu üyesi Dr. Arif Müezzinoğlu ise COVID-19'un bir işçi sınıfı hastalığı olduğunun altını çizerek özellikle özel sektörde işçi sağlığının geri plana itildiği çalışma koşullarının dayatıldığını dile getirdi.

Türkiye'de artış eğilimi sürüyor

Basın açıklamasını TTB Pandemi Çalışma Grubu üyesi Prof. Dr. Esin Davutoğlu Şenol okudu.

Şenol, 27 Eylül-3 Ekim 2021 dilimi dikkate alındığında vaka sayısının dünya genelinde Asya'da, Kuzey Amerika'da, Güney Amerika'da azalma eğilimi gösterirken, Avrupa'da sınırlı sayıda ülke ile Türkiye'de artış eğiliminin sürdüğünü ifade etti.

Tutarsız ve sınırlı veri projeksiyonu olanaksız kılıyor

Az sayıda verinin belirsiz tanımlarla, tutarsız ve bilim dışı değişimlerle sosyal medya üzerinden duyurulduğunu hatırlatan Şenol, şöyle devam etti:

"Neredeyiz sorusunu yanıtlamayı da salgına dair projeksiyonda bulunmayı da olanaksız hale getirmektedir. Türkiye'ye dair çıkarımlarımızı ülkeye dair muazzam veriler üzerinden dileyenlerin ve ilgililerin erişimine açık, şeffaf, katılıma açık bir yolla yapabilmek toplum sağlığı riske atılarak tercih edilmemiştir."

Şenol, "Bütün pandemi kısıtlamalarının ortadan kaldırıldığı günden bugüne adeta kanıksanmış/kanıksattırılmış bir biçimde her gün 200 ile 300 arasında değişen sayılarda insanımızı kaybediyoruz. Bu sayılar, yaklaşık 10 aydır elinde aşı bulunan bir ülke için aşılama süreci bakımından da ilaç dışı halk sağlığı önlemlerinin nasıl uygulandığı bakımından da düşündürücüdür" dedi.

Aşılamada neler yaşandı?

Haziran 2021'de aşı tedarikinin sağlanması sonrasında üç ay içinde yetişkin nüfusun tamamına yakınının aşılamasının tamamlanmasının mümkün olduğunun altını çizen Şenol, geçen dört ayda aşılama kapasitesinin dörtte birinin bile kullanılmadığını ifade etti.

Şenol, aşıya erişemeyen ve beş milyonu bulduğu tahmin edilen kayıt dışı göçmen nüfusa da dikkat çekti.

"İktidar aşı konusunda popülizm yapıyor"

"Aşı için bilinçli olarak sessiz kalan iktidar ile aşı karşıtı iktidar arasında hiçbir fark yoktur" diyen Şenol, iktidarın aşılama konusunda izlediği politikayı eleştirdi:

Devlet aşı kararsızlığını gidermek için şeffaf veriye ve bilgiye dayalı etkili bir iletişim kampanyası düzenlememiş, hatta aşı karşıtı propagandalara izin vermiştir. Sokağa çıkma yasağı gibi temel hak ve özgürlüklerini aşırı sınırlayan, toplumun sağlık ve esenliğine zarar vermiş yöntemleri uygulamaktan çekinmemiş olan devletin konu aşılamaya geldiğinde kuralları net bir şekilde koymuyor oluşu ancak popülizm ile açıklanabilir."

Aşılanma oranlarının bakanlığın tablolarda sunduğu gibi 18 yaş üzerini değil tüm nüfusu dikkate alır oranlarla sunulmasının gerçekçi değerlendirme için şart olduğunu belirten Şenol, "Gerek ilk doz gerekse ikinci doz ve tanımlanmış gruplarda takviye doz için günlük aşılanma oranlarındaki azalma kaygı vericidir" dedi.

Bilim Kurulu'nun sessizliği 

Süreçte tedavi ve sağlık hizmetlerine erişim konularında da önemli sorunlar yaşandığını dile getiren Şenol, hala salgının başlangıcına daha yakın olduğumuz uyarısını yaparak özetle şöyle dedi:

  • Bilim Kurulu'nun, bakanlığın aldığı bilim dışı kararlarda ve bilimsel verilerin paylaşılmaması konusundaki sessizliği de bilim insanlarının toplumsal sorumluluğu açısından ciddi bir eleştiri noktasıdır.
  • Etkin olmayan salgın kontrolü nedeniyle önlenmeyen ölümler daha önce de defalarca dile getirdiğimiz gibi yaşam hakkı ihlalidir, sosyal cinayettir.
  • Uluslararası literatürde de ülkemizde yapılan çalışmalarda da salgının sınıfsal karakterini ortaya koyan, ölümlerin sosyoekonomik arka planının yansıtan bulgulara erişilmiştir. Sosyoekonomik kötüleşme, yoksulluk ve yoksunluk pandeminin yakıcılığını, yıkımını artıran sosyal, ekonomik, politik değişkenlerdir.
  • Çalışma hayatında nice kazanımların budanması, esnek güvencesiz çalışmanın artması, kadına, çocuğa şiddet olgularının artması ülkemizde de belirginleşmiştir. Şiddetin bir politik enstrüman olarak tercihi hayatın her alanında olduğu gibi sağlık alanında da şiddeti beslemiştir.
  • Tükenişin eşiğinde özveriyle çalışan sağlık çalışanlarının özlük haklarında değil iyileştirme, budamalar söz konusudur. Bu koşullarda COVID-19, başta sağlık çalışanları olmak üzere, bir dizi alan ve çalışma koşulları bakımından halen meslek hastalığı olarak tanımlanmamıştır.