Türk Tabipleri Birliği (TTB) Merkez Konseyi, TTB Asistan ve Genç Uzman Hekimler Kolu ve TTB Tıp Öğrencileri Kolu'nun ortak açıklamasında, "Evet tükeniyoruz, yönetememeniz genç hekimleri tüketiyor" denildi.

Tıp Fakültesi kontenjanlarının artması nedeniyle klinik beceri eğitimlerine ulaşmanın zorlaştığı, laboratuvarlarda aktif görev alınamadığı ve tıp eğitimin her geçen gün nitelik kaybettiği ifade edilen açıklamada, "Böyle sıkıntılı bir eğitim sürecinin ardından mesleğe ilk adımı atan genç hekimler, sağlıkta dönüşüm programının getirdiği performans sistemi, mobbing, şiddet ve giderek kötüleşen özlük hakları ile karşı karşıya kalıyor" denildi.

Açıklamada şu görüşlere yer verildi:
"Ülkedeki sosyoekonomik ve demokratik alanda yaşanan olumsuz gelişmelerin yol açtığı umutsuzluk, eğitiminin ilk yıllarından başlayarak sistemin getirdiği mecburi uzmanlaşma baskısı, stres ortamı ve iş yaşamında günden güne artan şiddet ortamı hekimleri tüketiyor. Mesleğiyle ilgili ülkesinde bir gelecek göremeyen, mesleki tatmin yaşayamayan birçok genç hekim yurtdışında çalışabilmek için alternatif yollar ararken geriye kalanlar ‘uzmanlaşma’ baskısı altında, sınavlara hazırlanmaya çalışıyor, derin bir yalnızlaşmaya itiliyor. Tüm bu zorluklar yaşanırken, haksız güvenlik soruşturmaları ile asistanlık ve hekimlik hakları elinden alınan genç hekimler giderek kötüleşen tablonun bir başka yakıcı örneğini oluşturuyor.

Amacı seçtiği meslek dalında yetkinlik kazanmak olan asistan hekimler, uzmanlık eğitimi için başladıkları hastanelerde sağlık sistemi dolayısıyla yaşanan aksaklıklar sonucunda neredeyse her basamakta “tampon” görevinde kullanılmaktadır. Biliyoruz ki, ülkemizde sağlık hizmetinin büyük bir kısmı uzmanlık eğitimlerine devam eden asistan hekimler tarafından sürdürülmektedir. Bu durum dünyayı etkisi altına alan ve ülkemizde de en önemli sağlık gündemini oluşturan COVİD-19 pandemisi ile birlikte iyice hissedilir hale gelmiştir. Ülkenin birçok yerinde asistanlar pandemi polikliniklerinde, servislerinde çalıştırılırken bir yandan kendi uzmanlık dallarındaki sağlık hizmetini sürdürmeye çalışmaktadır. Gündüz kendi biriminde çalışan asistan hekim, akşam COVİD servislerinde nöbet tutup, nöbet izni kullandırılmadan ertesi gün yine aynı biriminde çalışmaya devam ettirilmektedir. Şimdiye kadar tecrübelerin çok sınırlı olduğu pandemi gibi önemli bir dönemde, asistanlar çok sayıda hastanın sorumluluğunu tek başına üstlenmek zorunda kalabilmektedir. Zorlu süreçlerden sonra uzmanlık eğitimi almak için gittiği hastanelerde adeta bir köle gibi, uzun mesai saatleri boyunca, çok zor koşullarda çalıştırılmaktadır. Hukuki nöbet (mesai) saatleri hiçbir şekilde uygulanmamakta, asistanlar bunu talep ettiğinde ise mobbinge uğramaktadır. TTB Asistan Hekim Kolu’nun yaptığı bir çalışmada nöbetlere itiraz edenlerin %93’ü mobbinge maruz kaldıklarını belirtmişlerdir. Böylesi durumlarda yaşanan fiziksel yorgunluk ile birlikte ruhsal olarak da zorlanmalar ortaya çıkmaktadır. Her zaman hastalarımız için iyi hekimlik değerleri ışığında çalışan genç hekimler, yöneticilerin çalışma koşullarını, haklarını önemsemeden planlar yapması ve “belirsiz” çalışma koşulları sebebiyle “tükenmektedir”!

Tüm bunlarla baş etmeye çalışan asistan hekimler aynı zamanda birçok defa şiddet olayları ile karşı karşıya gelmekte, can güvenliğinden yoksun hissetmekte,“başıma bir olay gelir mi” endişesi taşımaktalardır. Yalnız asistan hekimler değil sağlık çalışanlarının tümü aynı tedirginliği yaşamakta, şiddete uğrayan kişiler olayın hemen sonrasında dahi çalışmaya devam etmeye zorlanmaktadırlar.

Hastanelerde ucuz iş gücü olarak görülen, çok düşük ücretler alan, sigorta kapsamları alabildiğine dar olan, görev tanımları belirsiz olan, hastanelerin personel açığını gideren ve daha birçok yük altında ezilen intern doktorlar ise bunca karmaşanın arasında eğitim almaya çabalamakta ve uzmanlık sınavına hazırlanmaktadırlar. Pandemi ile birlikte tüm bu zorluklara yenileri eklenmiştir. Eğitimlerinin aksaması, hastalanma veya hastalığı başkalarına bulaştırma kaygısı, risk grubunda olan intern doktorların sağlıkları ve eğitimleri arasında seçim yapmak zorunda kalması gibi bir dizi sorunla boğuşmasına sebep olmuştur. Yeterli ekipmanın sağlanmaması öğrencilerin en büyük sorunlarından birisidir. Birçok fakültede intern öğrencilerin COVİD-19 geçirdiği yönünde haberler gelmektedir. Yeterli deneyimi olmayan intern doktorların, önlem alınmadan eğitim amaçlarının dışında çalıştırılması bu durumun nedenidir. Geçtiğimiz günlerde Selçuk Üniversitesi Tıp Fakültesi öğrencisi intern Dr. Merve Mercan arkadaşımız COVID-19 nedeniyle hayatını kaybetti. Bu haber tıp öğrencilerini derinden etkiledi. Merve arkadaşımızın çalışırken enfekte olup olmadığı konusunda hiçbir bilgilendirme yapılmadı. Tüm salgın yönetiminde olduğu gibi bu üzücü durumda da şeffaflıktan uzak kalındı, bizler arasında da başımıza ne gelecek ve bir şey geldiğinde yasal haklarımız verilecek mi belirsizlikleri iyice arttı.  

Hastanelerdeki organizasyon eksikliği sürecin başından itibaren en büyük sorun olarak kendini göstermektedir. Bunun sonucu olarak özellikle asistan hekim, intern doktor ve hemşirelerde daha belirgin olmak üzere tüm sağlık emekçilerinin iş yükü artmış, artan iş yükü daha ağır bir virüs maruziyetini de beraberinde getirmiştir. Planlama hususundaki aksaklıklar, görevlendirmelerin önceden haber verilmeden çoğunlukla asistan hekimler üzerinden yapılmasına sebep olmuştur. Yapılacak iş hakkında önceden eğitim verilmeden aynı gün ya da bir gün önce SMS veya telefon aramaları ile yapılan görevlendirmeler asistan ve intern hekimler üzerinde psikolojik baskı oluşturmaktadır. Yakın bir zamanda bir çoğu göreve yeni başlamış 33 hekimin yurtdışında ve özellikle de deneyimli olmadıkları olgularla karşılaşacakları çatışma bölgesinde görevlendirilmiş olmaları da en çarpıcı örneklerden yalnızca birisidir. Belirsizliğin verdiği gerginlik ruh sağlığı açısından olumsuz sonuçlar doğurmakta ve bu da hali hazırda yoğun çalışan genç hekimleri daha da yormaktadır. Bunlarla birlikte maaş ödemelerinin önemli bir kısmını oluşturan nöbet ücretleri ve ek ödemelerin, pandemi boyunca adaletsiz bir şekilde ve gecikmelerle yapılması asistanları bir kere daha hak kaybına uğratmıştır.

Her gün mesailerine fiziksel, duygusal ve zihinsel olarak enerjimizi vermeye hazır bir şekilde giden genç hekimler, sağlık yöneticileri tarafından “ihmal” edilmekte ve yalnız “iş gücü” olarak görülmektedir. Bu olumsuz tutumlar hekimlerin enerjisini üç boyutta da tükenme noktasına getirmiştir.

Bizler artık nitelikli çalışma şartlarında, adil bir iş dağılımının olduğu, eğitim ve özlük haklarımızın temin edildiği, şiddete karşı önlemlerin alındığı, güvenli bir çalışma düzeni istiyoruz. Türkiye’de aynı zorlukları yaşayan farklı uzmanlık dallarındaki tüm asistan arkadaşlarımızı ve tüm genç hekimleri mücadelemize davet ediyor, yöneticilerden sorunlarımız için çözüm beklediğimizi bildiriyoruz.

Haklarımız var ve bir araya geldikçe sahip çıktıkça kazanıyoruz.