Funda Ekin*

AKP Genel Başkanvekili Numan Kurtulmuş; 02.07.2020 tarihli basın toplantısında: “İstanbul Sözleşmesi'nin imzalanması gerçekten yanlıştı. 2011 yılında İstanbul'da imzalandı ve Türkiye Parlamento’dan geçirerek yasalaştırdı. 2014'te de Sözleşme, yürürlüğe girerek uluslararası bir hukuk metni haline getirildi. Bu metnin içerisinde bizimle asla uyuşmayan, toplumsal cinsiyet meselesi bir de cinsel yönetim yönelim tercihi konusu var dedi. Şimdi bunlar ve başka şeyler de var ama bu iki meselenin demin konuştuğumuz çerçevede tam da bu LGBT vesaire gibi unsurların marjinal unsurların ekmeğine yağ sürecek kavramlar olduğu ya da onların arkasına sığınarak faaliyet yapabilecekleri alanlar oldu görülüyor…” diyerek gerçeklere aykırı, hukuki olarak metnin hiçbir yerinde geçmeyen ifadelerle sözleşmeyi karalayanlar korosuna katıldı. Gerçi AKP’nin iktidarda bulunduğu süre boyunca kadına yönelik şiddet karnesinin zaten oldukça kötü olduğu; parti sözcü ve yetkilerinin kadınlarla ilgili her konudaki ayrımcı, şiddetin artmasına da neden olan cinsiyetçi yorumları düşünülecek olursa; bu marjinal kadın düşmanı koroya Numan Kurtulmuş’un da katılmış olması şaşırtıcı değil. Bianet’in tuttuğu ‘erkek şiddeti çetelesi’ne göre 2020'nin ilk altı ayında erkekler, 123 kadını öldürdü, 61 kadını taciz etti, 134 çocuğu istismar etti, 31 kadına tecavüz etti. Erkekler en az 444 kadını seks işçiliğine zorladı, en az 291 kadına şiddet uyguladı. Gönül isterdi ki rakamlar devlet kaynaklarında her ay yayımlansın, verilere resmi kaynaklardan ulaşabilelim. “İstanbul Sözleşmesini defalarca kere okudum, hem İngilizcesini hem Türkçesini okudum” diyen Numan Kurtulmuş sözleşme gereği devletin veri tutma ve bunlara göre koruma tedbirleri alma yükümlüğü olduğunu, 2011’de imzalanıp, 2014’de yürürlüğe girdiğinden beri sözleşmeyi uygulamaya dönük hiçbir adım atılmadığını biliyor mu acaba?

"Gündemde tutanlar azınlık"

Kadınlara yönelik şiddet verilerinin bunlar olduğu yerde bu sözleşmeyi kaldırmaktan söz etmek, erkek şiddeti ile mücadele etmeye gerek yok demenin ilanı. Sözleriyle bundan sonra işlenecek kadın cinayetlerini, her bir kadının göreceği şiddeti artıracağının farkında mı acaba? Sözleşmeye ilk saldırı bu değil zaten. Numan Kurtulmuş’tan önce Cumhurbaşkanı da “İstanbul Sözleşmesi nas değildir” cümlesini kurmuştu. Dünyanın hiçbir yerinde, şiddeti azaltma amacında olan bir sözleşmenin bu noktalar ve bu ifadelerle tartışılması kimsenin aklına gelmezdi sanıyorum. Kuşkusuz hem iktidarın hem de sözleşmenin kaldırılması yönünde yayın yapan odakların şiddet dolu dilinin; kadına yönelik şiddetin ve ayrımcılık verilerinin artmasındaki payı çok fazla. Aslında tüm kadın cinayetlerinde onların da parmakları, destekleri var desek abartmış olmayız. Üstelik bu ayrımcı dilin bizzat sözleşmeyi ihlal ettiği de açık! Şiddeti engellemek için, politik sorumluluk almayan, sözleşmedeki yükümlülüklerini yerine getirmek için kılını kıpırdatmayan, aksine şiddet dilini sürekli körükleyen ve kadınlara ayrımcılık yapan tüm bu odakların kadın hareketi ve mücadelesiyle dağıtılması gerektiği çok açık. İşin acı tarafı bu gündemi dile getiren topluluğun aslında azınlık olmasına karşın; iktidar olanaklarını elinde bulundurmaları nedeniyle gündemde fazlasıyla yer kaplıyor ve bu yolla da şiddetin artmasına vesile oluyor olmaları!

İstanbul Sözleşmesi ne diyor?

11 Mayıs 2011 tarihinde İstanbul’da imzaya açılan Kadınlara Yönelik Şiddet ve Ev İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadele Hakkındaki Avrupa Konseyi Sözleşmesi (kısa adıyla İstanbul Sözleşmesi), 1 Ağustos 2014 tarihinde yürürlüğe girdi. Özel olarak kadınlara ve kız çocuklarına yönelik şiddet ve ev içi şiddeti hedef alan ve ülkelerin sorumluluğunu ele alan ilk Avrupa sözleşmesi olan Sözleşme, bugüne kadar Türkiye dahil Avrupa Konseyi üyesi 46 ülke tarafından onaylandı. Sözleşme kadına yönelik şiddet ve ev içi şiddetten arınmış bir yaşamın kadınlarla erkekler arasında hukuki ve fiili eşitliğin gerçekleştirilmesi ve kadına yönelik şiddetin ortadan kaldırılmasıyla mümkün olacağının her maddesinde ve gerekçesinde altını çiziyor. Çok ayrıntılı hükümlerle şiddeti önleme, koruma ve yaptırımları içeriyor. İmzalanması üzerinden 8 yıl, Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmesi üzerinden 5 yıl geçmiş sözleşmenin ülkemizde gündeme gelmesi ne yazık ki; “sözleşme iptal edilsin”, “İstanbul sözleşmesi denen ucube” “yıkım sözleşmesi” “yuva yıkan yasa” gibi gazete yayınlarıyla oluyor. 

Sözleşme, ''kadına yönelik şiddet'', ''aile içi şiddet'', ''kadına yönelik toplumsal cinsiyete dayalı şiddet'', ''kadın'' kavramlarını tanımlıyor. Uluslararası alanda kadına yönelik ve aile içi şiddetle ilgili ilk bağlayıcı belge olma özelliğini taşıyan sözleşmede; psikolojik şiddet, ısrarlı takip, fiziksel şiddet, tecavüz, zorla evlendirme, kadın sünneti, kürtaja zorlama, zorla kısırlaştırma, tecavüz ve taciz dahil cinsel şiddet olmak üzere kadına yönelik şiddetin tüm türlerini kapsıyor. Sözleşme çerçevesinde ev içi şiddet, aynı evde yaşıyor olsun ya da olmasın mevcut ya da eski eş ya da partnerler arasında yaşanan her türlü şiddet edimini içerecek şekilde kadının korunmasını esas alıyor.

İstanbul Sözleşmesi temelinde hukuki ya da biyolojik bağ olup olmadığına bakılmaksızın aynı evde yaşayan partnerlerin, evli kişilerin ya da eski eşlerin arasındaki kadın ve kız çocuklarına yönelik şiddetin ortadan kaldırılmasını; cinsiyet, cinsel yönelim ve toplumsal cinsiyet temelli ayrımcılığın ortadan kaldırılmasını amaçlayan bir sözleşmedir. Bu sözleşme metnine bakıldığında anlaşılacaktır ki kadın ve erkek arasında gerçek bir eşitlik sağlanması, şiddetsiz ilişkiler ve toplum yapısı amaçlanıyor.

"İstanbul Sözleşmesi AİHM'in Nahide Opuz kararına dayanır"

Bunda karşı olunacak ne var? Sayın Numan Kurtulmuş gibi(!) hem işim gereği, hem de bu şekilde gündeme her geldiğinde; sözleşmeyi defalarca okuyorum, okuyorum sözleşmeye karşı olanların neye karşı olduklarını anlayamıyorum. Bu grubun dillerine doladıkları iki başlık var. Sözleşmede geçen LGBTİ+ ve toplumsal cinsiyet eşitliği kavramları; bunların geleneklerimize aykırı olduğu ve aile yapısını bozduğu iddiasındalar. İşin komik tarafı sözleşmede LGBT+ haklara ilişkin geçen tek madde bu gerekçeyle ayrımcılık ve şiddet uygulanamayacağına dair madde. Aile kısmına gelince, sözleşmenin orjinalinde zaten aile kelimesi kullanılmıyor, “ev içi şiddet” deniyor. Aynı evde yaşayan, aralarında evlilik bağı olsun olmasın tüm bireyler arasında toplumsal cinsiyet temelli ayrımcılık ve şiddeti engellemek amacında olması sebebiyle geniş yorumlaması sözleşmenin zaten en önemli özelliklerinden biri.

Türkiye’yi İstanbul Sözleşmesi’ne götüren süreç kadına yönelik şiddet vakalarının hiç azalmayıp sürekli artması; kadın cinayetlerinin durmak bilmemesi; kolluk ve yargı mekanizmalarındaki ihlallerin de çokluğuydu. Öyle  ki sözleşmeden hemen önce Türkiye aleyhine verilen, gerekçesinde “Başvuran ve annesinin toplumsal cinsiyet temelinde ihlale maruz kaldığı hesaba katıldığı takdirde 14. madde (ayrımcılığın yasaklanması) 2. ve 3. maddelerle birlikte okunduğunda ihlal edilmiştir. Bu durum özellikle Türkiye’de aile içi şiddet olaylarında yargısal sistemin genel edilgenliği ve çoğunlukla kadınları etkileyen saldırılarda bulunanlarca yararlanılan cezadan bağışıklık göz önünde bulundurulduğunda kadınlara karşı ayrımcılıktır denilen Nahide Opuz kararıdır. Bu karar ile AİHM, tarihinde ilk defa aile içi şiddete karşı vatandaşını koruyamadığı gerekçesiyle bir devleti mahkum etmiştir. Sözleşme iptal edilsin diyenler koruma ve önleme için ne öngörüyorlar? İçinde şiddet, dehşet olan aileleri ‘yaşam hakkından, ayrımcılığı önleme yükümlüğünden, işkence ve eziyet yasağından, eşitlik, adalet ve özgürlük’ten daha mı evla buluyorlar?! Hadi diyelim ki bazı çevreler için öyle; siz iktidarda olan bir partinin genel başkan vekili olarak buna nasıl ortak olabiliyorsunuz? Yönetenlerin sorumluluğu; yasa yapıcıların sorumluluğu ilkelerini hiç mi duymadınız?

Nahide Opuz davasında; Ayşe Paşalı davasında AİHM önüne giden her davada hükümet olarak “pişmanız” savunması yaptınız. Bir devlet olarak yükümlülüğünüzü nasıl yerine getirmeyi düşünüyorsunuz? Bu sözleşmeyi “şiddeti önlemek istiyoruz” diyerek İstanbul’da ev sahipliği yaparak imzaladınız, bir de 8 Mart’ta kadınlara hediye etmiştiniz, hatırlıyor musunuz? Kanı ile duvarlara failinin adını yazan Nurtaç Canan cinayeti en yeni cinayetlerden, tecavüz edilip pencereden atılan Şule Çet, öğrencisi tarafından öldürülen Ceren Damar, kızının gözleri önünde öldürülen Emine Bulut isimleri size ne düşündürüyor? Sözleşmede iddia ettiğiniz maddelerin hiçbiri yok. ‘Gösterin, hangi maddeden neden rahatsızsınız’dendiğinde tek bir madde gösteremiyorsunuz. Gösteremezsiniz de. İstanbul Sözleşmesi ayrımcılık temelli, cinsiyet eşitsizliğinin şiddeti artırdığı tespitiyle, ayrımcılığa, şiddete karşı tedbir alıyor, bununla ilgili önemleri düzenliyor.

"Daha kaç kadının ölmesi gerekiyor?"

Tecavüz kriz merkezleri açılmasını, sığınakların artırılmasını, kız çocuklarının zorla evlendirilmemesini, 7/24 açık bir şiddet hattı olmasını, şiddet için davalarda etkin takip ve müdahillik mekanizmasını; bu alanda çalışanların toplumsal cinsiyet eğitiminden geçirilmesini, şiddet verilerinin düzenli tutulmasını, şiddet için koruma mekanizmasının tanımlı olmasını öneriyor, bu konularda yükümlülükler getiriyor. Aileye dair sizin iddialarınıza konu olacak, aileyi yıkıyor dediğiniz tek bir maddesi yok. “Yuva yıkan yasa” dedikleri 6284 sayılı kadına yönelik şiddetin önlenmesine dair yasada da olmadığı gibi. Bu yasalarda sizin karşı çıktığınız ayrımcılık yasağı ve şiddetle mücadeledir. Bunlar, İstanbul Sözleşmesi’nden çıksanız; CEDAW Kadına Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Kaldırılması Sözleşmesi’nde var; Türk Ceza Kanunu’nda var; 6284 sayılı yasada var; BM İnsan Hakları Sözleşmesi’nde var;  BM Lanzorette Sözleşmesi’nde var;  Anayasa 10. Madde’de, Medeni Kanun’da var. O yasaların tamamında da bütün kadınların emeği, mücadelesi ve hatta ne yazık ki kanı var. Bu sözleşmelerin tamamında Türkiye’nin imzası var. Sözleşmelerin hepsinden mi çıkacaksınız? Yasaların tamamını kaldıracak mısınız? Yasaları uygulamanız için, daha kaç kadının ölmesi, kaç kadının şiddete uğraması gerekiyor?! Kaldırılsın söylemiyle şiddete ortak olmayın, failleri güçlendirmeyin, İstanbul Sözleşmesini uygulayın! Biraz hukuk, biraz izan!

*TCK 103 Çocuk Cinsel İstismarına Karşı Kadın Platformu