Sakarya Barosu Kadın Hakları Merkezi, 1934 yılında kadınların seçme ve seçilme hakkına kavuştuğu Türkiye’de, 2021 yılında 357 kadın cinayetinin meydana geldiği, istismar ve hak ihlallerinin yaşandığını belirterek, “Kadınlar hak ettikleri temsil yetkisini almadıkça kadın haklarıyla ilgili meselelerin önüne geçilemez, çözüm bulunamaz” değerlendirmesinde bulundu.

Kadın Hakları Merkezi’nin 5 Aralık Türk Kadınına Seçme ve Seçilme Hakkı verilmesinin 87’inci yılı dolayısıyla yaptığı basın açıklamasında, Türk kadınının cumhuriyet öncesine dayanan var olma, eşitlik, adalet, haklarını kazanma mücadelesinin, cumhuriyetin ilanı ile birlikte Mustafa Kemal Atatürk'ün devrimleriyle sonuç vermeye başladığı belirtildi.

Açıklamada, 1926'da Türk Kanunu Medenisi'nin kabulüyle birlikte sosyal alanda eşitlik kazanmakla başlayan kadın hakları mücadelesinin, Türkiye Cumhuriyeti'nin ilk yıllarında hukuki, siyasi, sosyal birçok alanda hızlı bir gelişme gösterdiği, 5 Aralık 1934'e gelindiğinde kadınların seçme ve seçilme hakkını elde etmeleriyle bu durum taçlandırıldığı kaydedildi.

Türkiye’nin, kadınların siyasi hak elde etmeleri noktasında birçok batılı ülkeye öncülük ettiği vurgulanan açıklamada, “Bu durum dillere pelesenk olsa da 87 yıllık süreç göz önüne alındığında Türkiye'de kadın hakları meselesi gelişmek ve değişmek yerine geriletilmiş vaziyette. Genç Cumhuriyetin kadın hakları konusundaki kararlı ve cesur atılımları asırlık cumhuriyette istikrarını kaybederek mevcut yasal düzenlemelerin dahi uygulanmadığı bir konuma evrilmiş bulunmakta.” İfadeleri yer aldı.

KADINLARIN SİYASETTEKİ YERİ

Türkiye Cumhuriyetinde kadınlar 1934'ten beri seçme ve seçilme hakkına sahip olmalarına rağmen 87 yıllık geçmişe bir kadın cumhurbaşkanı, bir kadın meclis başkanı dahi sığdırılamadığı vurgulanan açıklamada, kadınların siyaset sahnesindeki varlığına ilişkin verilere yer verildi:
“Tek kadın başbakan Tansu Çiller'in 1993'te başlayan başbakanlık süresi yalnızca 3 yıl. Türk kadınının siyasi arenada ulaşabildiği en üst nokta ise bakanlık. 1971 yılında Türkan Akyol'un ilk kadın bakan olarak hükümette yerini almasının ardından yalnızca 27 kadın bakanlık yapabildi. 2 ay 2 gün - 3 yıl 10 ay arasında değişen görev süreleri ise tablonun karanlık bir diğer yüzü. Mevcut kabinede görev yapan yalnızca bir kadın bakan var. Kadın milletvekili sayıları da övünmekten oldukça uzak!”

TÜRKİYE AFRİKA VE ORTADOĞU’NUN GERİSİNDE

Yüzde 17,4le Türkiye, kadın milletvekili oranında dünyadaki 192 ülke içinde 117'nci, Avrupa’da 37 ülke içinde ise sondan üçüncü sırada. Türkiye Cumhuriyeti'nin 100 yıl önce kadın hakları konusunda batılı ülkelere öncülük etmesinin ardından 2021 yılında Afrika ve Orta Doğu ülkelerinin bile gerisinde kalması şüphesiz ki düşünülmesi, kabul edilmemesi ve çözüm bulunması gereken bir başka nokta.

Kadınların kaymakam olmaları 1989 yılına kadar mümkün değilken, yapılan değişiklik neticesinde ilk kadın kaymakam Özlem Bozkurt Gevrek 1992'de, ilk kadın vali Lale Aytaman ise 1991'de görevine başladı. Türkiye'de 1972 yılına kadar hiçbir kadın baro başkanlığına seçilmemişken Elazığ Barosu’nda 1972’de örneği daha önce görülmemiş bir değişim yaşanmış ve Nermin Özkaya baro başkanı seçilerek ilk kadın baro başkanı unvanına sahip olmuştur. Günümüze kadar görev almış olan toplam kadın vali, kadın kaymakam, kadın baro başkanı sayısı ise çok çok az. Kadının var olduğu her alanda örneklerine kolayca rastlanılabilen, çoğu zaman yadırganmayan bu durumun en kısa zamanda değişmesi büyük önem arz etmekte.”

HER ALANDA YAŞANAN AYRIMCILIK

Sayısal verilerin buz dağının görünen kısmı olduğu, kadınların karar mekanizmalarında, siyasette, toplumun her alanında ayrımcılığa uğramalarının sonucunun çok daha korkutucu olduğu ifade edilen açıklamada, şunlar kaydedildi:

“Kadınlar adına, kadınların temel hakları başta olmak üzere birçok hususta başkalarının karar alabilme gücü Seçme ve seçilme yeterliliğini haiz bulunan Türk kadını başta TBMM olmak üzere diğer birçok kurumda olması gerektiği şekilde temsil alanı bulabilseydi 19 Mart 2021 tarihinde ve bir gecede İstanbul Sözleşmesi tek taraflı olarak feshedilebilir miydi? Her geçen gün artan kadına şiddet, kadın cinayetleri, çocuk istismarı gibi konular etkin soruşturulmadan üstü kapatılabilir miydi? Kadınların yaşam hakkı için mücadele edilirken üstelik sorun belliyken çözüm üretilmekten kaçınılabilir, başka meselelere öncelik verilebilir miydi? Kadınların sosyal, siyasi, hukuki haklarını alabildikleri 1934 yılından, yaşam hakkı için mücadele verdiğimiz ve yıl başından bu yana kayıtlara göre 355 kadınımızı kadın cinayetiyle yitirmenin önüne geçemediğimiz, sayısız şiddet, istismar, hak ihlali yaşadığımız 2021 yılına...”

“KADINLAR TEMSİL YETKİSİ ALMADIKÇA…”

“Kadınlar hak ettikleri temsil yetkisini almadıkça kadın haklarıyla ilgili meselelerin önüne geçilemez, çözüm bulunamaz, kadın söz konusu olduğunda tüm sorunlar ikincil planda bırakılmaya devam eder; Anayasa'da yer bulan insan haklarına saygılı, Atatürk milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, demokratik, laik ve sosyal bir hukuk Devletinden hiçbir şekilde bahsedilemez.

"Daha emin ve daha doğru olarak yürüyeceğimiz bir yol vardır: Büyük Türk kadınını çalışmamıza ortak kılmaktır." anlayışıyla yola çıkan Mustafa Kemal Atatürk'ün ardından gelenler ne yazık ki bir arpa boyu kadar yol alabildiler. Öyle ki atılan adımlar neticesinde dahi geldiğimiz nokta 21. yüzyılın gereklerinin çok gerisinde kalmamızı önleyemedi. Türkiye Cumhuriyeti'nde kadınlar daha fazlası için mücadele etmeye, görülebilir, duyulabilir olmaya, haklarını kazanmaya, kazandıkları hakları uygulatmaya yılmadan devam edecekler.”