Sakarya Kadın Platformu, 8 Mart Dünya Emetçi Kadınlar Günü'nü Adapazarı Kültür Merkezi önünde gerçekleştirdiği kitlesel basın açıklamasıyla kutladı.

Koronavirüs salgını nedeniyle yürüyüş izni çıkmayan Sakarya Kadın Platformu'nun basın açıklamasında, DramaArt sanatçılarının sergilediği kısa gösteri Adapazarlılar tarafından beğeniyle izlendi.

Sakarya Kadın Platformu adına basın açıklamasını Eğitim Sen Sakarya Şubesi Kadın Sekreteri Yasemin Hacıeyüpoğlu okudu. 

Nazım Hikmetin,

'Ve kadınlar
bizim kadınlarımız:
korkunç ve mübarek elleri
ince, küçük çeneleri, kocaman gözleriyle
anamız, avradımız, yarimiz
ve sanki hiç yaşanmamış gibi ölen
ve soframızdaki yeri
öküzümüzden sonra gelen
ve dağlara kaçırıp uğrunda hapis yattığımız
ve ekinde, tütünde, odunda ve pazardaki
ve kara sabana koşulan ve ağıllarda
ışıltısında yere saplı bıçakların
oynak, ağır kalçaları ve zilleriyle bizim olan
kadınlar,
bizim kadınlarımız…'

dizeleriyle başlayan basın açıklaması şöyle:

"Bugün 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü..

New York’ta bir tekstil fabrikasında yanarak hayatını kaybeden işçi kadınların ardından bugün, 164 yıl sonra da dünyanın her yerinde, ayrımcılığa, şiddete, eşitsizliğe, sömürüye, baskılara karşı verdiğimiz; özgürlük, emek, hak, adalet, barış, mücadelesi için , isyanımızı büyütme hikayemizi yazmaya devam ediyoruz.

Bugün 8 Mart Dünya emekçi kadınlar günü. Bu ülkede kadın olmakla başlayan bir sürü güzel söz söylemek istiyor insan. Kadın emeğinin yok sayıldığı, evde, sosyal hayatta, fabrikada emeğinin sömürüldüğü bir ortamda, 2020 yılında 300 kadın cinayetinin işlendiği, 174 şüpheli kadın ölümünün gerçekleştiği bir ülkede üzüntü duymadan, dişlerini sıkmadan, öfkelenmeden konuşmak mümkün olmuyor.

Peki nedir 8 Mart?

Kocaali’ndeki Hürriyet Köyünde taş ocağına karşı direnen kadının öyküsüdür 8 Mart.

Hendek’teki havai fişek fabrikasındaki patlamada dişleri kırılan, kolu bacağı yaralanan kadın işçilerin, patlamada ölen Havva’nın öyküsüdür 8 Mart.

Gecenin bir yarısı kocasının zulmünden kaçıp Serdivan emniyetine sığınan kadına polisin: “Hadi kocana geri dön yoksa seni daha kötü döver” dediğinde yaşadığı o çaresizliktir 8 Mart.

Akyazı’da sahte şeyhlerin istismar ettiği o küçücük çocukların kalbindeki acıdır 8 Mart.

Kocaali’de ekmeğinin peşinde koşan fındık işçisi kadının çenesine atılan yumruktur 8 Mart.

Üniversiteye giden genç kızlarımıza fuhuş yuvasında yaşıyorlar diyen üniversite profesörünün ötekileştirdiği kadındır 8 Mart.

Akyazı’da çalıştığı fabrikanın önünde eski kocası tarafından katledilen kadındır 8 Mart.

Pamukova’da eski kocası tarafından sokak ortasında öldürülen hamile kadındır 8 Mart.

Adapazarı’nda pandemiden evvel bin bir zorlukla açtığı kafesinin pandemi döneminde kirasını ödeyemediği için çok nüfuzlu mal sahibi tarafından icraya verilen kadının çaresizliğidir 8 mart.

Fazla uzağa gitmeye gerek yok. Bu alanda ev hanımından, polisine, doktorundan öğretmenine, mühendisinden memuruna her kadının yaşadığı umutsuzluk, şiddet, baskı, zorbalık, istismar, hak gaspı ve kadın olarak kendini var edememektir 8 Mart.

KAYIT DIŞI UCUZ EMEK GÜCÜ

Kadınlar, çalışma hayatında ve toplumsal yaşamda, toplumsal cinsiyet eşitsizliği ile karşı karşıya. Herhangi bir sosyal güvencesi olmadan kayıt dışı olarak çalıştırılan kadınlar "ucuz emek gücü" olarak görülmekte. "Eşit değerde işe eşit ücret"den yoksun bırakılmakta. Covid 19 pandemisiyle birlikte patriarkal kapitalizmin yarattığı sorunlar derinleşmiş, pandemi kadına yönelik ekonomik, psikolojik, fiziksel, cinsel şiddeti, kadın bedeni, emeği üzerindeki sömürüyü ve baskıyı arttıran bir politika haline getirilmiştir.

Nüfus politikaları ataerkil kapitalist sistemin ihtiyaçlarına uygun biçimde kadın bedenleri üzerinden, kadın cinselliği ve doğurganlığı denetlenerek sürdürülmektedir

Kadınlar, feodal kültürün baskısı ile evine kapanmaya zorlanmaktadır. Peki eve hapsedilen kadın orada güvende midir? Kadın cinayetlerinin yüzde 60 ı kadınların yaşadıkları evlerde işleniyor. Toplumsal yaşamdan uzaklaştırılıp evlere hapsedilmek istenen kadın evinde can güvenliği olmadan yaşamak zorunda.

Her gün en az 4 kadın katledilmektedir. Kadınlar en yakınlarındaki erkekler tarafından fiziksel, psikolojik, cinsel şiddete uğramakta, intihar denilerek son derece şüpheli ölümlerle yaşamları çalınmaktadır. Şiddet her kesimden, her meslekten, her toplumsal kesimden kadına karşı uygulanmaktadır. Cezasızlık, korumasızlık ve hukuksuzluk nedeniyle kadına yönelen şiddet konusundaki istatistikler, dünya genelindeki bir insan hakları felaketini ortaya koymaktadır. Buna karşın yaşamlarını korumak için öz savunmasını kullanan kadınlar ise serbest bırakılmak yerine, ağırlaştırılmış cezalarla cezaevlerinde yaşamaya mahkûm edilmektedir. Kadınların insanlık dışı yöntemlerle, vahşice, toplumun, devletin gözü önünde öldürülmesi ve kadına yönelik şiddetin faillerinin, eril yargı ile “tahrik” adı altında indirimlerle serbest bırakılması, şiddeti ve kadın cinayetlerini körüklemektedir. Bu yüzden kadın cinayetleri politiktir. Ama kadınların cansız bedeni toprağa birer birer düşerken biner biner filiz veriyor. Asla yalnız yürümeyeceksin diyenler, ayağa kaldırıyor eşitlik mücadelesini. Kadın cinayetlerini durdurmak için, İstanbul sözleşmesi kadınları yaşatıyor, kadınlar İstanbul sözleşmesini…

Kendi sesimizi duyurmaya ihtiyacımız var.

Güvende olmaya ihtiyacımız var.

Kadının kendisini güvende hissedemediği bir yerde kimse kendini güvende hissedemez.

TALEPLERİMİZ AÇIK VE NET:

➢ Kadınlara ve cinsel yönelime dair her türlü ayrımcılığı ve şiddeti önleyen yasal düzenlemeler acilen yapılmalı, İstanbul Sözleşmesi’nin tartışılmasına son verilmeli, 6284 sayılı yasa etkin bir şekilde uygulanmalı,

➢ Çalışma hayatında kadına yönelik her türlü ayrımcılık terk edilmeli, esnek çalışma biçimlerine, cinsiyetçi iş bölümüne, ücret eşitsizliğine son verilmeli güvenceli, düzenli işler yaratılmalı,

➢ Bir sağlık ve sosyal hak olarak kürtaj hakkının kullanımını engelleyen fiili uygulamalardan vazgeçilmeli, güvenli ve parasız kürtaj olanakları sağlanmalı,

➢ Kadın istihdamın önündeki engellerden olan çocuk, hasta, yaşlı, engelli bakımı kamusal hizmet olarak sunulmalı, ev işlerini kadının üstünden alacak sosyal politikalar uygulanmalı,

➢ Kapatılan kamu kreşlerinin yanı sıra tam zamanlı, ücretsiz, nitelikli hizmet veren kamu ve mahalle kreşleri açılmalı

➢ Kadını eğitimden, istihdamdan, yaşamdan koparan, çocuk yaşta evliliklerin hızla artmasına yol açan 4+4+4 eğitim sistemi hemen iptal edilmeli.

Geçmişimiz ya da bugünümüz bize ne söylerse söylesin geleceği inşa etmenin elimizde olduğunu biliyoruz.

Toplum bizi, kadınları, içine çekiyor, roller kodluyor, yok saymaya yok etmeye çalışıyor. Erkek şiddeti buradan besleniyor, durmuyor. Sabrımız tükendi. Haksızlığa, ayrımcılığa, şiddete sessiz kalmıyoruz. Sen yumruklarını sıktığında artık dişlerimizi sıkmayacağız. Korkmadan sokaklarda gezmek, düşünmeden istediğimizi giymek, özgürce seçimler yapmak ve bunların sonucunda yargılanmadan, öldürülmeden yaşamak istiyoruz ve yaşayacağız. Biz ne cadıyız ne kahin. Ama 21. yüzyıl dişi bir yüzyıl olacak. Ve bizim söyleyecek sözümüz değiştirecek gücümüz var. Yaşasın kadın dayanışması…