Eğitimci-Yazar Özge Doğar, Minnina Işıkları Kapama adlı kitabının söyleşisinde, “Ensest toplumda kabul görünen kimsenin yüksek sesle konuşmaya cesaret edemediği bir mevzu. Çocukların belli bir yaşa geldiklerinde anladığı ve çaresiz kaldığı konuyu ben edebiyata taşıdım” dedi.

Eğitimci ve Yazar Özge Doğar, CHP Adapazarı İlçe Başkanlığı’nın 20 Kasım Dünya Çocuk Hakları Günü dolayısıyla düzenlediği etkinlikte, son kitabı “Minnina Işıkları Kapama” adlı kitabı üzerine konuklarıyla söyleşti. Doğar, CHP Sakarya İl Merkezi’nde gerçekleştirilen söyleşide, ailesi tarafından cinsel istismara uğramın genç bir kadının öyküsünü anlattığı son kitabında niçin bu konuyu seçtiğini, bu konuda yapılan araştırmalar ve çocukların maruz kaldığı hak ihlallerine ilişkin istatistiki verileri paylaşarak anlattı.

“ Çocuklar tamamlanması gereken yarım bireyler değiller. Onlar da dünyayı algılıyorlar, evet kendi yaşlarına göre algılıyorlar ama algılıyorlar. Çocuğun kişisel anlamda ruhsal dünyasının sağlıklı olabilmesi için buna uygun ortamın olması gerekiyor. Evde sokakta okulda ya da yurtlarda, cezaevlerinde bunu ne kadar sağlayabiliyoruz?” diye sonar Özge Doğar, şunları kaydetti:

“TÜRKİYE’DE 50 BİN ÇOCUK SEKS KÖLESİ OLARAK KULLANILIYOR”

“Çocuklarımız şiddetin içinde ve neredeyse bu normalmiş gibi büyüyorlar. Cinsel istismar suçlarının yüzde 48’i çocuklara yönelik, tabii bu bilinen rakam… Evliliklerin beşte biri 18 yaşından küçük çocuklar. Türkiye’de 50 bin çocuk seks kölesi olarak kullanılıyor.”

“Evin içinde her iki kadından biri şiddete maruz kalıyor ve çocuklar bundan etkileniyor. Çocuk işçiliği, 2 milyona ulaştı ve her on çocuktan 8’i kayıt dışı çalıştırılıyor. Hatta çoğu aile çocukları iş bulduğunda seviniyor çünkü geçinemiyorlar.”

“Yurtlarda, cezaevlerinde neler oluyor, tam olarak bilinmiyor. En tüyler ürperici durum ise, kızlar babalarının çocuklarını doğuruyor!”

“2014-2015 yılında Türkiye Kadın Dernekleri Federasyonu tarafından ve Finlandiye Büyükelçiliğinin finans ettiği bütçe ile Türkiye Ensest Atlası adıyla bir rapor hazırlandı. Bu rapor hazırlanırken Canan Güllü ve ekibi çok fazla tehdit alıyor ve siteleri hackleniyor. Bu raporda her 10 ailenin 4 ünde enseste rasTlandığı yazılıydı.”

“ Zannedilmesin ki yaralı bir birey toplumun dışındadır. İnsanlar üzüntüyü ister istemez paylaşırlar. Belli ki toplumun bir bölümü ensesti sadece cinsellik olarak görüyor. Ensest sanıldığı gibi bir hastalık değil dışarıya açılamamaktan kaynaklı sosyolojik ve politik bir sonuç. Fail, günlük hayatını devam ettirebilen sosyal konumu iyi, öz bakım becerilerine sahip biri de olabilir olmayabilir de… Yasalarca tanımı belirtilmemiştir.”

İSTANBUL SÖZLEŞMESİNİN ÖNEMİ

“ İstanbul Sözleşmesi, ev içinde kız ve erkek çocuklarının cinsel şiddete maruz kalabileceklerini söyler, kız çocuklarının daha çok risk altında olduğunu vurgular. Bu sözleşme aynı zamanda reşit olduktan sonra da desteklenmesi ve dava açabileceği üzerinde durur ama artık böyle bir sözleşme yok. Ensest cinsel suçlar içerisinde en az rapor edilenidir. Çünkü aile mahremiyeti bunu engeller.”

“ Ailenin kutsallığı tabusu buna rağmen artık ensest oranının bizlere 10 aile de 4 olarak gösteriyor. İşte bu ailenin mahremiyetini artık mercek altına alalım ve ailelerde neler oluyor inceleyelim istiyorum. Bu kadar kötüleşen bir toplumda kutsal ailenin içine girelim. Namus denen kavramına bakalım. Ensest toplumda kabul görünen kimsenin yüksek sesle konuşmaya cesaret edemediği bir mevzu. Akademisyenler dışında kimse bu konuyu konuşmuyor. Mağdurun başvuracağı bir merci yok, alt yapı yok. Bu konuşulmayan konuyu ailelerde sır olarak saklanan açılmayan. Çocukların belli bir yaşa geldiklerinde anladığı ve çaresiz kaldığı konuyu ben edebiyata taşıdım. 2021 yılındaki bir romanda bu konu işlendi. Ama kimse bu romanın kahramanı kadar şanslı değildi.”