‘’Ölüm hep bana mı düşer usta’’(*) diyordu şair dizelerinde.

Biz ne çok duyduk, ne çok yaşadık ölümleri adına iş kazası denen cinayetlerde. Her seferinde failler vatan millet sevgisi arkasına saklanarak kurtarmaya çalıştılar kendilerini. Kimisi bazı büyüklerin arkasına saklandı. Kimi Müsiadların, kimi Tüsiadların. Sokakta işsiz çoktu nasıl olsa, biri olmazsa diğeri. Ekmek veriyorlardı onlara daha ne bu nankörlük?

Televizyonlardan dizi izler gibi izledik ölümleri, feryatları. Sonra başka kanala geçip unuttuk. Bizden uzaktı, onlar birer sayıydı.

Gerçekten sadece birer sayı mı hepsi?

“Mavi kapı derlerdi, bizi işten atmakla tehdit ederlerdi”‘’ dedi biri… “Havva abla en son benim omzuma dokundu, sonra arkasını dönüp ilerledi ve patlama oldu, o öldüğünden beri hiç ağlayamıyorum” diye anlattı diğeri... “Kardeşim kaç parçaydı dikip önüme verdiler” diye feryat ediyordu ablası… “Eşim çok iyi biriydi” deyip susuverdi eşi, acı gözlerinin en derinine oturmuş, sessizce bakıyordu yüzümüze…

Siz o gözlere bakmayı hiç denediniz mi? Acı delip geçiyor ciğerinizi, kaskatı kalıyorsunuz.

“Biz orada sadece mecbur olduğumuz için değil birbirimizi çok sevdiğimiz için çalışıyorduk” diyor bir başkası… Patlamadan sonra hepsi birbirini beklemiş, hiçbiri bırakıp gitmemiş arkadaşını. Mısır tarlasına can havliyle kendilerini attıklarında bile dönüp, arkadaşım geliyor mu diye bakmışlar. Düşeni kaldırıp yürümeye çalışmış, arkadaşını ölümün eline bırakmak istememiş hiçbiri.

Oysa ne bencildir insanlar değil mi? Herbiri kendi derdinde, kendi çıkarının peşinde. Hep böyle anlattılar bize yıllarca: ‘Her koyun kendi bacağından asılır’ diye.

Tüm bildiklerinizi yerle bir ediyor kadınlar konuştukça. Öyle tutkunlar ki birbirlerine. Bazen gülerek anlatıyorlar yaşadıklarını, biri arkadaşına takılıyor, ‘sen gezmeye gider gibi çantayı omuzuna takmış gidiyordun’ diyor. ‘Seni ben gördüm’ dediği arkadaşı, ’sahi mi?’ diyor, ‘ben hatırlamıyorum.’

Birbirlerinin eksik anılarını tamamlıyorlar, ekmeği bölüştükleri gibi.

Dayanışmanın, arkadaşı için kendi canını hiçe saymanın en güzel örneği onlar. Bugün de ölen arkadaşlarının anısına sahip çıkıyorlar ve adaletin yerini bulması için mücadele ediyorlar. Yaşadıkları acı gibi büyük bir direnç de okunuyor gözlerinde, yalnız olmadıklarını gördükçe, kendilerine olan güven ve inanaçları da artıyor. Sesleri daha bir gür çıkıyor artık.

Dün, ‘nasıl yaparız’ diyenler, bugün herkese kendilerini ve haklı davalarını anlatmanın peşinde: “Havva ablamız ve diğer ölen arkadaşlarımız için bu davamızdan vaz geçemeyeceğiz” diyorlar.

Evet, belki ölüm hep bize düşüyor ama umut da, direnç de yine bizim içimizde filizleniyor. Yeter ki ellerimizi daha sıkı tutalım, seslerimize dafa fazla kulak verelim.

Biz bir arada oldukça tüm acılara rağmen yarınlar bizim.

(*) Çırak Aranıyor, Refik DURBAŞ