Oyun deyince aklımıza hep çocukların kendi aralarında sosyalleşmek adına biraz da bilinçsizce yaptıkları aktiviteler gelir. Oysa oyunu hem eğitimde hem de iletişimde kullanmak oldukça mümkün ve yararlı. Üstelik sadece küçükler değil, bazen yetişkinler de oyun oynamaya ihtiyaç duyar.

Prof. Dr. Artin GÖNCÜ ile oyunun erken çocukluktan itibaren hayatımızdaki yeri ve önemi hakkında konuştuk.

Herkesin iyi oyun arkadaşları bulması ve tüm kayıpların bir sonraki oyunda telafi edilmesi dileğiyle..

Serap ÖZER

OYUN KİMİ ZAMAN ACIYA EN İYİ MERHEMDİR.

Bir seminerdeki konuşmanızda ‘’Oyun çocuğun dünyaya sunduğu müfredattır’’ demişsiniz. Bunu biraz açar mısınız?

Özellikle -mış gibi oyunlarında çocukların yaptığı her şey kendilerini ilgilendiren bir konuyu açıklamak oluyor. Örneğin; bir çocuk oyununda anneymiş, doktormuş gibi yaparsa genellikle kendisini çok etkileyen bir annelik, doktor tecrübesinden yola çıkarak onu anlamaya çalışıyor.

Freud’un kuramına göre; çocuk oyununda doktormuş gibi yapıyorsa doktor muayenehanesine gittiğinde kendisini çok etkileyen bir yaşantıyı anlamaya çalıştığı içindir. Yani iğne olmuş, ilaç verilmiş ya da kendisini üzen bir şey olmuşsa bunun üstesinden gelmeye çalışıyordur. Dolayısıyla bu çocuk doktormuş gibi yaptığında dünyaya sunduğu şey, o olayı yorumlama çabası ve kendisinin bu konuyla ilgili daha çok şey öğrenmek istediğinin bir göstergesidir. İsviçreli psikolog Piaget’ye göre de ‘’çocuk bir şeyi yaşadıktan ve öğrendikten sonra oyununa getirir ve oyununda onun üstesinden gelmeye o yaşantıya hakim olmaya çalışır. Oyun bir hakim olma etkinliğidir. Oyun çocuğun yaşadığını nasıl manipüle edebileceğini ve o yaşantı üzerinde ne gibi gücü olduğunu tespit etmek için kurduğu bir etkinliktir, dolayısıyla oyun çocuğun sunduğu bir müfredattır. Rus psikolog Vygotsky’ye göre de oyun. geçmişi yorumlamaktan ziyade geleceği yordamak anlamındadır. Çocuk mesela bir doktor tecrübesinden sonra doktormuş gibi yapıyorsa yalnızca yaşadığını yorumlamaya çalışmıyor ayrıca gelecekte doktorluğun ne demek olduğunu anlamaya çalışıyor.

Ben ‘’Oyun bir müfredattır’’ dediğimde kastım; oyunun çocuğun ilgilerini açıklayan bir etkinlik olduğu, neyi daha fazla öğrenmek istediğini belirlediği için her zaman kişinin anlamaya, öğrenmeye çalıştığı bir konunun ifadesi olduğudur.

Pek çok davranışın küçük yaşlarda öğrenildiği gerçeğini de göz önünde tutarsak toplumsal cinsiyet rollerinin öğrenilmesinde oyunun yeri nedir?

Bizde bir atasözü vardır; “Görgülü kuşlar gördüğünü işler.’’ Çocuk kendisine söylenilenden çok gördüğünü yapıyor. Nasıl ki doktorculuk oyunu yaparak doktorluk hakkında bilgi edinmeye çalışıyorsa cinsiyet hakkında da bilgi edinmeye çalışıyor. Her toplumun kendine özgü rolleri var. Onları söz konusu ettiğinde işte annecilikle birlikte kadınlık rolleriyle de ilgilendiğini görüyoruz. Tabi ki eğitimciler için de ve ebeveynler için de ima ettiği şey çok önemli. Çocukları kadınlık şudur , erkeklik budur diye belli kalıplara sokmak istemiyoruz, bu geçişler, aradaki farklar öyle eskisi gibi katı değil. İstersek oyunda çocuğun yaptıklarından da yola çıkarak cinsiyet ile ilgili kimi dersler verilebilir ama bunlar şöyle yapmalısın, böyle yapmalısın biçiminde değil de çocuklarla diyaloğa girmekle daha da çok kolaylaşır.

Ailerde bu diyalog kolay gelişebiliyor mu? Oyunun çocuğun hayatındaki yeri ve önemi konusunda aileler yeterince bilinçli mi? Bu konuda neler yapılabilir?

Bu konuda önemli sınıf farklılıkları var. Ornegin, orta sınıf ailelerde ebeveynlerin cocuklarıyla hayali oyun oynadıklarını görüyoruz. Bu benim hem Türkiye’de hem ABD’de yaptığım araştırmalarda ortaya çıktı. Buradaki bir Türk anne bana ‘’Biz çocuk gelişimi dersleri aldığımızda oyunun ne kadar önemli olduğunu öğrendik, dolayısıyla ben sürekli olarak çocuğumla oynuyorum’’ dedi. Oysa, kırsal bölgelerden gelen ailelerde oyun daha ziyada çocukların kendi aralarında yaptıkları bir şey olarak görülüyor. Anne babanın oynamaya vakti yoktur. Bu oyuna deger verilmiyor demek değildir; yalnızca oyun cocukların kendi aralarında kurguladıkları bir etkinliktir.

Kültürel farklılıkların oyunlara etkisi nedir? Bu fark bize farklı oyunları mı getiriyor?

Kültürel farklılıkların farklı oyunları getirdiği kesin. Her oyun her yerde aynı sıklıkta görülemiyebiliyor. Örneğin, benim burada kırsal kesimde ve Amerika’da daha çok ortanın altı sınıflarda yaptığım bir araştırmada farklı oyun çeşitlerinin ortaya çıktığını gördüm. Örneğin; bir tanesi dalga geçmek dediğimiz, ti’ye almak veya alay etmek gibi orta sınıflarda pek görülmeyen bir şeydir. Bunun yanında müzikle oynama, yani bir ezgiyi alıp onun varyasyonlarını yazmak var. Bu aynı doktor rolünü alıp onun varyasyonlarını yazmak gibi bir şeydir. Sonra dille oynamak anlatım geleneklerinin yaygın olduğu kesimlerde çok görülen bir oyun tarzıdır. Ayrıca, cocuklar arasında ilişkiler sisteminin oyun dinamiğini etkilediğini görüyoruz. Örneğin, hiyerarşinin vurgulandığı kesimlerde küçük çocuğun büyüğe duyduğu saygının bir ifadesi olarak büyüğün söylediği şeyleri yapması beklenir. Dolayısıyla dünyanın kimi kültürlerinde çocukların oyunları daha ziyade abilerin ve ablaların söylediği biçimde yönetiliyor ve o yüzdende oyunlarında çok fazla çeşitlilik görülmeyebiliyor.

Ne yazık ki her çocuk sağlıklı bir ortamda yaşayamıyor. Savaş ortamında büyüyen çocukların rehabilite edilmesinde, oyunun yeri ve önemi nedir?

Bu konuda bir arkadaşım Suriyeden gelen mülteci çocuklarla bir araştırma yaptı. Her şeyden önce onların anlaşılması lazım. O çocuklar hakkında o kadar az bilgi varki.Onları kendi oyunlarında gözlemek gerekiyor. Örneğin; resim çizdirerek kendilerini anlatmalarına yardımcı olmak lazım. Yaşadıkları acıyı ifade etmelerine fırsat tanımak lazım bence. Ama savaş sırasında bile çocuklarda oyun görülüyor. Mesela Nazi Almanyasında holokost sırasında annesi ve babasını kaybetmiş Yahudi çocukların kendi aralarında oynadıkları gözlemlenmiştir. Oyun her zaman eğlence için olan bir şey değil oyun aynı zamanda bir terapi, kimi zaman yaraya, acıya en iyi merhemdir. O yüzden savaş sırasında da çocukların oynadığını görmek çok mümkün. Belki bu sayede savaşın getirdiği travmayı hafifletebiliyorlar.

Yine şiddet üzerinden devam edersek bizim çocukluğumuzda oynanan oyunlarda yaratıcılık ve sevgi ön planda iken günümüzde şiddet merkezli oyunlar revaçta, bu ister teknoloji ağırlıklı ister topluca oynadıkları oyunlarda bu şekilde görünüyor çocuklar neden kendilerini ifade etme yolu olarak şiddeti ön plana çıkarmaya başladılar? Bunu neye bağlıyorsunuz?

Bunu çocuklar mı çıkardı yoksa teknoloji mi sundu tartışmak gerekir. İlle de böylemi olması mı gerekiyordu? Bunlar çok fazla çocuklarla ilgili sorular değil. Çocukların yaptığı şeyler değil bunlar. Çocuk eline verilen oyuncağı keşfetmeye çalışır. Teknolojiden ille de şiddet mi öğreniyorlar ondan emin değilim ama teknolojiden dolayı akranlarıyla ilişkileri aksıyor. Ben bunu görüyorum, çocuklar kendi köşelerinde oturup tabletleriyle oyun oynar hale geldiler. Tabletlerin ekranlarında gördükleri çizgilerle hayali konuşmalar yaptıkları görülüyor. Bir arkadaşımın bir çalışmasında bunlar ortaya çıkmıştı. Bu çocukların iletişimini engelliyor. Dolayısıyla bence belki teknoloji çocukların elinden alınmamalı ama teknolojinin bir sınır konulmalı.

Bir konuşmanızda oyunların sürekli kazanmak yada sürekli kaybetmek olmadığını görmek olduğunu söylemişsiniz. Ancak kimi çocuklarda oyunlarda kazanma veya kaybetme sonrasında aşırı duygusal tepkiler görebiliyoruz. Bu durumda neler yapmalıyız?

Kazanmanında kaybetmenin ilelebet olmadığını göstermek, bunun bir şans meselesi olduğunu anlatmak lazım. Ben anaokulu öğretmeni iken çocukların oyunu kaybettiklerinde çok üzüldüklerini , ağladıklarını gördüğümde ilk yaptığım şey hemen onları teselli etmeye çalışmaktı. Bunun için ’’gel bir kere daha oynayalım bakalım kazanacak mısın kaybedecek misin? hemen bir kere oynamakla karar verme’’ derdim. Daha sonra benle oynadığı zaman özellikle kaybederdim ki ona kazanmış olmanın ne demek olduğunu gösterebileyim diye. Ondan sonrada çocukla sohbete girerek’’ bak bir seferinde Ayşe ile oynarken kaybettin ama benle oynarken de kazandın dolayısıyla kaybettiğin zaman o kadar üzülmene gerek yok’’ diye açıklardım. Daha sonra genişletilebilirde, yani ‘kazanmakla kaybetmek olasılıkla ilgili bir şey’ diye çocuklara sunulabilir ve bu çok mümkün.

Farklı kademedeki eğitimciler oyunları sınıflarında nasıl kullanabilirler?

Çok farklı şekilde kullanabilirler. Örneğin; malzeme olduğu sürece bir deneyi oyun haline getirebilmek çok mümkün. Deneme-yanılma yoluyla öğrenilen birçok şey oyun aracılığıyla öğrenebilir. Bu kimi zaman öğrencilere fırsat tanımaklada olabilir , öğrencilere malzeme verip şunlarla bir oynayın bakalım ne bulacaksınız? denilebilir veya öğretmenlerin liderliğinde olabilir, bunun yanında mesela tarih öğretirken okudukları öğrenmeleri gerekenleri bir takım olayları sahnelemek, edebiyat öğretirken yaşantılarını hikaye olarak yazmak, ondan sonra tiyatro oyunu haline dönüştürerek sahnelemek .

Birazda yetişkinlere dönersek oyunun yetişkinlerin hayatındaki yeri nedir?

Yaptığım araştırmalarda gördüm ki, oyun çocuklara nasıl fayda veriyorsa yetişkinlere de aynı faydaları vermiştir. Bir araştırmada doğaçlama aktörleriyle görüştüm, diğer araştırmamda ana bilim dalı ve doktora öğrencileri ile bir anket uyguladım. İlk sorumuz hayatınız boyunca oynadığınız, erken çocukluktan şimdiye kadar her devirde bir oyununuz oldu mu? Sorunun cevabı evetti. Sonra oyun size nasıl fayda sağladı diye sordum, o kadar çok şey söylendi ki ve ben bunları kitabımda biraz anlattım. Bunlardan ilki oyun bir terapidir oynadığım zaman rahatlıyorum oynadığım zaman nerdeyse bana bir merhem gibi geliyor, ikincisi hayatı kolaylaştırıyor ve insanlarla ilişkilerimde bana yardım ediyor, üçüncüsü gelecekle ilgili kararları vermemde bana yardım ediyor, dördüncüsü kimi bilişsel faliyetlerin gelişmesinde yardım etti çocukken. Yaşlılarla araştırmasını yapmadım ama gözlemlerimden yola çıkarak söylüyorum oyun hayatın her döneminde var olan ve var olması gereken bir şey.

Yetişkinlikte karşılaştığımız durumlara gösterdiğimiz tepkilerde, küçükken oynadığımız oyunların , bu oyunlardaki rollerimizin yada yeterince oyun oynayamamış olmamızın bir etkisi var mı?

Bence var. Aklıma doğaçlama aktörlerinden genç bir bayanın anlattıkları geldi, kendisi 4-5 yaşlarındayken annesi bir mücevher kutusu hediye ediyor ve bu kutunun kapağının içinde bir de ayna var. Bu kadın bu kutuyu saklamış hayatının her devresinde o kutuyu açar aynaya bakar kendi kendisiyle sohbet edermiş ve şimdi bile bir yetişkin olarak aynı oyunları oynuyormuş. Çünkü diyor

’”Benim böyle bir hayali konuşma yapmam benim hayatımı daha kolaylaştıran bir şey’’ dolayısıyla kimi zaman oyun aynen olduğu gibi devam edebiliyor. Bir de çocukluktaki- mış gibi oyunlar sonra yetişkinlikte bir sürü şekillerde ortaya çıkıyor. İlle de oyun olarak değil de, mesela yaratıcılıkta… Benden daha kıdemli bir psikoloğun çalışmasında ortaya çıkan sonuç şöyle; önemli sanatçı ve bilim insanlarının hayatları incelediğinde görülüyor ki yaratıcı bir sürü insanın çocukluğu oyunla geçmiş ve -mış gibi yapmak değerli bulunmus ve aile icinde vurgulanmış.

O zaman oyun hayatımızdan hiç eksik olmasın diyerek bize zaman ayırdığınız için çok teşekkür ediyoruz.