T.C. Anayasası Madde 42-

Temel eğitimin ilk kademesi olan ilk öğretim ve orta öğretim, öğrenim çağındaki kız ve erkek bütün vatandaşlar için zorunludur ve devlet okullarında parasızdır…

Geçtiğimiz hafta içinde İstanbul’da bir devlet okulunda oluşturulan bir özel sınıf ve çocuğunu bu sınıfa kaydettirmek isteyen velilerden talep edilen inanılmaz miktardaki paralar, eğitim alanında en çok konuşulan konu oldu.

Tek müfredat okutan bir okuldaki akademik olarak başarılı olan çocukların başarısı onlardan geri çocuklardan ayrıldığı “seviye sınıfları” dahi; akran eğitimi, sosyal öğrenme, sınıf içi etkileşim vb. sebeplerden ötürü bilimsel açıdan doğru olmadığı gerekçesiyle tartışmalı haldeyken, sınıfsal ve/veya sosyo-kültürel farklılıklar üzerinden oluşturulan özel sınıfların tartışılacak bir tarafı yoktur. Hele de devlet okulunda bu sınıfların varlığının hem akademik açıdan hem de etik açısından elbette kabul edilemez olduğunu en başta belirtelim. Ne var ki Türkiye’de böyle uygulamaların yıllardır neredeyse tüm okullarda zaman zaman uygulanır olduğu da bir gerçektir.

Uygulamada her zaman doğrudan özel sınıf oluşturulmaz. Bazen doğrudan Özel sınıf oluşturulur, bu sınıfa kayıt yaptırmak isteyen velilerden belirlenen ücret alınır. Bazen de, doğrudan sınıf açılmaz “Öğretmen Seçimi” üzerinden uygulama yoluna gidilir. Merkezi okullarda sıkça olmak üzere mahalle okullarında da duymuşsunuzdur. Çocuğunu şu öğretmene vermek istersen şu kadar para, bu öğretmene vermek istersen bu kadar para ödenir diye. Ya da mevcut şubeler üzerinden oluşur sınıf, A şubesine vermek istersen şu kadar, B şubesi bu kadar diye. Bu uygulamalar o kadar sıradanlaşmış, o kadar yaygınlaşmıştır ki artık duyduğunuzda şaşırmazsınız bile. Hatta pek çok kişi bu uygulamanın eğitsel açıdan yararlı olduğunu falan da düşünür. Oysa bu tarz uygulamaların eğitsel açıdan doğru olmadığını; hatta zararlı olduğunu, hem de etik açıdan son derece yanlış olduğunu bütün öğretmenler bilir.

Peki yanlış olduğu bilindiği halde niçin doğru dürüst karşı çıkılmaz ya da buna göz yumulur? Cevabı kısa ve net; para. Evet, bu tarz uygulamalardan gelen para okulların en ciddi en önemli gelir kaynağıdır da, o nedenle bunca yıldır görmezden gelinir. Yok, yanlış anlaşılmasın bu paralar okul yöneticilerinin cebine girmez. Sırf bir gruba, bir cemaate, bir partiye vb. birilerine yakınlığı veya yandaşlığı olduğu için, hiç hak etmediği halde müdür olmuş liyakatsiz okul yöneticileri olduğu doğrudur ama onurlu namuslu hiçbir öğretmen (okul yöneticisi) bu paraya tenezzül etmez zaten.

Bu paralar okulun aylık rutin sabit giderleri için gerekmektedir. Siz bakmayın hükümetlerin “eğitime ayrılan kaynağı şuradan şuraya arttırdık, eğitime ayrılan ödenek bütçenin şu kadarıdır vb.” hava atmalarına. Devletin okullara ayırdığı ödenek, okulların elektrik, su, yakacak gibi temel giderlerini bile zor karşılamaktadır. Telefon ve internet giderlerinin yıllardır ödenek dışı gelirlerden karşılandığını bizzat yaşayarak gördüm. İşte bu temel giderler dahi devlet bütçesinden karşılanamazken, bunların kat be kat üstünde daha büyük bütçe gerektiren ( kırtasiye giderleri, eğitim araç gereç ihtiyacı, bakım onarım masrafları vb.) büyük giderler için okul yöneticileri, bu tarz özel sınıf uygulamaları, başkaca yollarla alınan, kayıt paraları, bağışlar, servis ve kaynak kitap sağlayan firmalardan elde edilen kayıt dışı gelirlerle okulu çevirmeye çalışırlar.

İşte bu yüzden yasak olmasına rağmen kayıt parasına göz yumulur, işte bu yüzden yanlış olduğunu bile bile özel sınıflar görmezden gelinir, işte bu yüzden kayıt bölgesi dışından servisle öğrenci taşınır, işte bu yüzden her sene sözde “kaynak kitap soruşturmaları” açılır.

Herkesin, çağdaş, laik, kamusal ve bilimsel eğitim imkânına parasız olarak ulaşabileceği demokratik bir cumhuriyet olması dileğiyle Cumhuriyet Bayramınızı kutlarım