Hatta, geçim derdine telaşına düşmüş kesimler de bakmaz. Orada yaşar, ama hayat gailesi gözleri de gönülleri de sanki mecburcu edilmiştir.

Şu,” Yüksek Hızlı Tren Bir Toplu Taşıma Aracı değildir!” lafı mesela? Siyasi İktidarın son yıllarda yaptığı en büyük yanlış mıdır, itiraf mıdır?

Tren-Raylı Sistemler, icat edildiği ilk günden beri bir Toplu Taşıma Aracı’dır. Yapımı da kullanımı da en ucuz, en güvenli, en verimli İnsan ve Yük Toplu Taşıma Aracı.

Hem de en az arazi kullanılarak toplu ulaşım hizmetlerine kazandırılır.

Siyasetin en ayıplı,” YHT Toplu Taşıma Aracı değildir “ sözünü edenler, artık halkın dar gelirli sınıfını küçümseyenler olmuştur. Devam da edeyim;

Sakarya’da ne kadar Siyasi Seçilmiş ve Mesleki Seçilmiş Yöneten dediğimiz bireyler varsa gidin şunları sorun;

Siz Ankara’ya YHT ile kaç kere gittiniz? Ankara’dan Arifiye’ye kaç kere geldiniz? Bence en az yüzde 75-80’i YHT ile gitmez ve gelmez. Belki 1 kez dener.

Seçilenler, bir hafta sonra namludan çıkan mermi gibi değişir. Ki, değiştiğini ne kendi görür-söyler, ne de Seçen Toplum.

Seçilen ve Yöneten olanlar, artık sıradan halk değildir. Hatta, YHT’ye binen de değildir. YHT ile belki(?) nasıl gider gelirler?

Belki(?) talimat verir, internetten numaralı YHT bileti aldırır. Arifiye veya Ankara garına emre tahsis edilmiş özel oto ile gider. Bakın belki, O da istisnadır.

Ben şu süreçleri de bunca yıl o kadar çok gözlemledim ki? Çoğu Seçilemeyince, Adapazarı Atatürk Bulvarı’na dönemez. Ankara sanki ballı kapı.

YHT için edilen O Büyük ve Ayıplı Laf için neden utandım. Hemen her gün Raylı Sistemleri yazsam vazgeçmem. Çünkü Sakarya’nın yarınıdır.

gün var denilen, eski trenlerimizden verimli Yüksek Hızlı Tren de değildir.

Aslında bugün, Sakarya’da Seçilmişlerin görmediği Halı Altına Süpürülmüş Kirler’i anlatmaya başlayacağım.

Geçen hafta arabamla, Sakarya’nın güneydoğusuna yönelip, Sakarya Nehrinin doğusundaki set yolundan, kuzey doğudaki Rüstemler Köyüne gittim.

Sakaryaspor Tesisleri’ne geldim. Girdim ve Necmi Uztürk Salonu’na kadar şahane bir doğadan geçtim. Tesis ve doğa harika ama, BİZİM TAPULU MALIMIZ DEĞİL. Sporcuların yaşadığı mekan bile çağdaş yenilen(e)miyor!

Oradan, Nehrin batısından büyük bir daire çizerek Sapanca’ya döndüm. Bir yazıda bitirilemeyecek kadar çok halı altına süpürülmüş ayıplarımızı gördüm.

İlkin; Arifiye içine girmeden, güneye Geyve Boğazına kadar Arifiye Ovasının 20 yılda imarlarla taşlaşan bereketli tarım arazileri için kahroldum.

Arifiye Köy Enstitüsü’nü ve Arifiye Öğretmen Okulunu bilenler, bereketli tarım alanlarının Geyve Boğazı’na dek vahşice nasıl katledildiğini zaten bilirler.

Arifiye’den TEM’in güney dışından; TEM Gişelerine TOYOTOSA Hastanesi’ne geldim. Yıllardır bakım ve büyütülme işleri için kapalı. Ama BİT(İRİL)MİYOR?

Oysa, O Hastane TEM ve Güney Sakarya için hayati işlev görüyordu. Şu gün bence çok daha da büyük bir ihtiyaç. Ama;

Sakarya’nın-Sakaryalının, 30-40 YIL ÖNCEKİ KADAR BİLE, AYRIŞTIRILMAMIŞ YAPTIRIM GÜCÜ YOK! Hem Siyaseten, hem de Tüm Seçilmiş Yönetenler olarak!

Mollaköy Göleti’ni bilmeyen siyaset meraklısı var mı? Sakarya Nehri’nin çağ ötesi rezil edilmiş bir doğa şaheseridir. Hepimizi utandıracak bir nehir kıyısı!

Yıllardır SEÇİLMEK İÇİN Sakaryalıların kapısına gelen adaylar, yaptıklarında gurur duyacağımız Molla Köy Göleti Turizm Projesi vaadi verdiler; rezillik var.

TOYOTA Hastanesi enkazından Mollaköy Göleti’ne geçmez olaydım; toplanan sokak köpeklerini BİRİLERİ(?) oraya ölüme terk etmek için atmışlar!

Aç ve saldırgan köpekler havlayarak Arabanın etrafını sarınca, inemedim! Yazım bir ihbardır. Vadedilen O Cennet şu gün her melanete açık cehennem gibi.

Oradan Karaaptiler’e (ne yazık ki şimdi adı Nehirkent!) geçtim. Oradaki yeni köprüden de, nehrin doğusuna;

“ TEM’DEN adapazarı’na 2. GİRİŞ YAPIYORUZ!” denilen yeri aramaya. Devamı da var. Sakarya’nın halı altında saklanan kirleri bitecek gibi değil ki!

Şehir içindeki göz boyayan vitrinlerde kirler görünmüyor. Varoşlara çıkın, her gün gezseniz halının altına saklanmış inanılmaz kirlerle karşılaşırsınız!