“Verdiğiniz vergiler size yol, su, elektrik, olarak geri döner.”

80’li yılları yaşayanlar bu unutulmaz sloganı mutlaka hatırlayacaklardır. Oysa biz geçtiğimiz yolun da, içtiğimiz suyun da, kullandığımız elektriğin de parasını zaten ödüyoruz değil mi? Eee! O zaman ödediğimiz vergiler ne oluyor? İşin şakası (bu paradoksu bir şaka olarak var sayıp) bir yana, yurttaşlar devlete dört temel hizmeti almak için vergi öderler.

Eğitim, sağlık, güvenlik ve adalet. Her ne kadar bu hizmetler de büyük ölçüde özel sektöre devredilmekte ise de devlet denen organizasyonun varlık sebebi yurttaşlara bu dört temel hizmeti sağlamaktır. Devletin ekonomik durumu ne olursa olsun, kaynakları ne kadar kısıtlı olursa olsun, yurttaşlardan vergi aldığı sürece bu dört temel hizmetten kısıntı yapamaz. Ne kadar tasarruf etmek zorunda olursa olsun bu hizmetlerden tasarruf edemez zira varlık sebebi bu hizmetlerdir.

Bu köşeyi oluşturmaya karar verdiğimizde, aslında iki haftada bir Pazartesileri yazmayı planlamıştık ancak bu ancak bu pazartesi yeni eğitim öğretim yılının başlaması yaygın tabirle “okulların açılması” sebebiyle bir ayrıcalık yapmak istedik. Evet, bu gün okullar açıldı.

“T.C. Anayasası

II. Eğitim ve öğrenim hakkı ve ödevi

MADDE 42. — Kimse, eğitim ve öğrenim hakkından yoksun bırakılamaz. Eğitim ve öğretim, Devletin başta gelen ödevlerindendir….

Temel eğitimin ilk kademesi olan ilköğretim, öğrenim çağındaki kız ve erkek bütün vatandaşlar için zorunludur ve temel eğitim ve orta eğitim Devlet okullarında parasızdır…

Devlet, genel, meslekî ve teknik eğitim ve öğretimi, kalkınma planları hedef ve doğrultusunda, millî iktisadın, sanayi, tarım ve hizmet kesiminin ihtiyaçlarına uygun olarak düzenler ve denetler…

Devlet, maddî imkânlardan yoksun başarılı öğrencilerin, en yüksek öğrenim derecelerine çıkmalarını sağlamak amacıyla gerekli yardımları yapar…

Anayasanın 42. Maddesinden de anlaşılacağı gibi devlet Eğitim hizmetinde tasarrufa gidemez. Madem eğitim konuşacağız o zaman hocamızın önerisini yerine getirerek başlayalım. Eğitim (iki nokta üst üste): Kasıtlı ve istendik davranış değiştirme sürecidir.

Türkiye çapında 18 milyon, Sakarya’da yaklaşık 220 bin öğrenci bugün ders başı yaptı. Yaptı yapmasını ama okula geldiklerinde ders kitaplarını bulamadılar, çünkü henüz ders kitapları yok! Ne zaman geleceğini kimse bilmiyor. Öğretmenlerin ders okuturken takip edecekleri kılavuz kitapları yok, çünkü bakanlık bu yıl “Öğretmen Kılavuz Kitabı” bastırtmadı. Bakanlık, son dönemdeki kâğıt zamları nedeniyle tasarrufa gittiklerini ifade ederek, öğretmenlerden kılavuz kitapları elektronik ortamdan takip etmelerini rica etti. Etti etmesine ama akıllı tahtalar da yok. Çünkü bakanlık yine tasarruf tedbirleri kapsamında okulların elektronik ihtiyaçlarını karşılayan “Fatih Projesini” durdurdu. Önceki yıllarda takılan akıllı tahtalar, çoktan kırıldı bozuldu. Hali hazırda materyallerine iyi bakan, kırmayan bozmayan okullar cezalandırıldı. Bu iyi bakılan korunan donanımlı derslikler, Anadolu Lisesinden alınarak İmam Hatip Lisesine verildi. Anadolu Lisesi imam hatiplilerin viran ettikleri dersliklere mecbur bırakıldı. Tüm Akademik başarısızlıklarına, olumsuz davranışlı öğrenci yetiştirmesine, halktan talep görmemesine* rağmen imam hatiplere pozitif ayrımcılığa devam edildi.

Kökleri milattan önce 300’lü yıllara dayanan ve dünyada artık başka türlüsü akla bile gelmeye, kız ve erkek çocukların birlikte eğitim görmesini anlatan karma eğitim tartışmaya açıldı. (not; bu konuyu haftaya derinlemesine ele alacağız.)

Lise yerleştirmelerinde yaşanan olumsuzluklar sebebiyle hala yüzlerce çocuk bir liseye yerleştirilemedi. Batan, iflas eden özel okullara kaydı yapılan çocuklar okulsuz kaldı.

Bakanlık devlet okulları için bir takım tasarruf tedbirlerinden söz etmekteyken özel okullara sağlanan teşvik vb. kaynaklardan tasarrufa gidilmesi gündeme bile getirilmedi. Söz gelimi Sakarya’nın köklü mesleki eğitim kurumlarından Fatih Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesi’ne sadece 100 öğrenci kayıt olurken, reklamını yapmamak için adını yazmadığım özel bir meslek lisesine 400 öğrenci yaptırdı. Meslek lisesi demişken geçen hafta Milli Eğitim Bakanlığı Mesleki ve Teknik Eğitim Genel Müdürlüğüne, Çocuk Doktoru atandı.

Bu aralar Atatürk’ten örnek vermek çok moda, bir tane de ben vereyim. Atatürk, 3. TBMM hükümetinin maliye bakanı istifa edince, Gümüşhane Milletvekili Hasan Fehmi Beyi Maliye bakanı olarak atar. Hasan Fehmi Bey itiraz eder:"Aman Paşam, ben maliyeciliği bilmem, beni mazur görün!" der. Atatürk "Daha iyi! Ülkenin maliyesi, maliyeden anlayan birinin içinden çıkamayacağı kadar bozuk" cevabını verir. Bizim mesleki eğitim de anlayanın içinden çıkamayacağı kadar kötü durumda olmalı ki başına bir çocuk doktoru getirildi.

Liseler de dahil zorunlu öğrenim çağındaki tüm okullar “adrese dayalı sisteme” göre öğrenci almasına, öğrenci kayıt mevzuatı ve okul kayıt bölgesi mevzuatı yürürlükte olmasına rağmen, yine okullar servislerle doldu taştı. Öğrenciler, öğretmenler ve veliler, servislerden, servis şoförlerinden ve servis kaydı yapmak için kayıt masası, çadır vb. kuran servis görevlilerinden okul bahçelerine ve okullara girmekte zorlandı. Yukarıda söz edilen mevzuat ilkokul öğrencileri de içinde olmak üzere tüm öğrencilerin okullarına yürüyerek erişebilmelerini öngörmektedir. Hal böyle iken bu kadar çok servis hangi öğrenciyi taşımaktadır? Yoksa okullar kendi kayıt bölgesi dışından öğrenci mi almaktadır? Söz konusu mevzuat ihlal mi edilmektedir? Bu kadar yoğun öğrenci servisi kullanılmasının sebebi nedir?

Hâsılı kelam okullar sorunlarla ve tasarrufla açıldı, bugün okullu olduk, servisleri doldurduk ama olsun ilk defa öğretmen kökenli bir bakanımız var.

*İmam hatiplerin talep görmediğini özel okullardan anlıyoruz. Şöyle ki; Özel ilkokul, özel orta okul, özel temel lise, özel anadolu lisesi, özel sağlık meslek lisesi,özel endüstri meslek lisesi, özel fen lisesi var ama bir tek özel imam hatip lisesi yok. Eğer talep olsaydı özel sektör mutlaka özel imam hatip okul açardı