İspanyol dizisi La Valla salgından önce çekilmesine karşın dizideki hemen her şey Mart 2020’den beri yaşadıklarımızla çok benzerlik gösteriyor. Dizide sadece virüsün adı farklı, korona değil, noravirüs!

Evrensel'den Ayşen Uysal, Netflix'te ilk bölümü salgından hemen önce, Ocak ayında  yayımlanan bilim kurgu dizinin birkaç ay içinde günümüzde yaşananlarla nasıl benzeştiğini ele alıyor.

Yalnızca salgından korunma yöntemlerini değil, virüs tehlikesine karşı otoriterleşmeye doğru ilerleyen dünyayı da değerlendiren Uysal, "Tüm sanatsal eksikliklerine ve eleştirilebilecek yanlarına rağmen, içinden geçtiğimiz şu günlerde, La Valla bilim kurgusu belki de hiç olmadığı kadar gerçek oluyor. Adım adım…" diyor. 

Ayşen Uysal'ın diziye ilişkin yazısı şöyle:

La Valla, bariyer, çit, duvar, engel, hudut, istihkam gibi anlamlara geliyor. En nihayetinde, bir yerden geçişi engellemek için inşa edilen bir bariyer. 2020 yapımı bir İspanyol bilim kurgu dizisinin de adı. Diziyi izlediğinizde sanırsınız ki dizi 2020 baharından sonra çekilmiş, zira bazı sahneler çok tanıdık. Ama hayır, dizinin ilk bölümü 19 Ocak 2020’de gösterime girmiş. Kovid-19 salgınından önce çekilmiş olmasına rağmen dizideki hemen her şey mart 2020’den beri yaşadıklarımızla çok benzerlik gösteriyor. Sadece virüsün adı farklı, korona değil, nora virüs!

Bu tanıdık hikaye, virüs tehlikesi karşısında daha otoriter rejimlere yönelen bir dünyada, baskıcı otoriter bir hükümeti işbaşına getirmiş Madrid’de geçiyor. Virüsün yaydığı hastalık Madrid’i etkisi altına alınca, kentin dış dünyayla ilişkisi adeta kesilmiş ve kente giriş çıkış çok sıkı kurallara bağlanmış. Kentte sürekli anonslar yapılıyor: “Kısıtlamalara riayet edin. Mahallenizde virüs nöbeti geçiren birini görürseniz hemen yetkililere haber verin”. Her yer asker ve polis denetiminde. Dizideki polis, bildiğin robocop işte! Robocoplar her yerde! Daha fazla güvenlik isteğiyle vazgeçilen özgürlükler “eski dünyada” kalmış. Duvarın bir yanındaki insanlar aralarında eskiden yaptıkları şeyleri konuşuyorlar biraz buruk, çokça gizli gizli. Örneğin bara gitmek, müzik dinlemek bunlardan biri. Artık dinledikleri tek şey yeni rejimin marşı. Şehre dev ekranlar yerleştirilmiş, rejim talimatlarını yoksul ve sıradan halka bu dev ekranlardan yayımlanan görüntüleri ile aktarıyor. Yoksa yönetenlerle yönetilenler fiziken hiç karşılaşmıyor. Yönetimin halka değen tek şeyi güvenlik güçleri ve insansız hava araçları (drone) ile uyguladığı zor.

Bu yeni rejimin üç vazgeçilmezi var. İlki sürekli halkın üzerinde uçarak onları denetleyip gözetleyen dronelar, ikincisi de zor aygıtı olarak güvenlik güçleri. Daha çok asker ve polis şiarıyla hareket ediyor yeni yönetim. Zira halkın salgın tedbirlerine ve kurallara uymalarını denetlemek için vazgeçilmezler. Ayrıca alkol tüketimi yasak olduğundan gizli yani kapalı kapılar ardında tüketilip tüketilmediğini de güvenlik güçleri denetliyor. Ülkede belli saatler arasında sokağa çıkma yasağı uygulanıyor ve yasağa riayet edilmesini sağlama görevi de güvenlik güçlerinin. Gözetleyen dronelar da en büyük yardımcıları! Kuralları hatırlatmak için sürekli anonslar yapılıyor. Yönetici elitleri korumak ve virüsten azade bir kurtarılmış bölge yaratmak için inşa edilen ve şehri ikiye ayıran istihkam duvarında güvenliğin sağlanması onların işi. Ayrıca, kurtarılmış bölgeye hizmet etmek için geçenlerin izin belgelerini kontrol ediyorlar, sadece virüs taşımayanların geçişine izin verdikleri gibi, bu kişileri geçiş sırasında dezenfekte de ediyorlar. Bunu yazınca aklıma geçtiğimiz günlerde okuduğum bir haber geldi. Bir İsviçre-İtalya ortaklı turizm şirketi, herkesin evine kapatıldığı şu günlerde yüksek güvenlikli Akdeniz gemi turu düzenliyormuş. Bu tur sayesinde, on beş gün boyunca virüsten arındırılmış bir ortamda, fiber internet garantisiyle uzaktan çalışmanızı da aksatmadan, Akdeniz’de süzülerek sağlık garantili seyahat etme olanağı sunuyormuş. Böyle bir dönemde hakikatten büyük lüks! Şu günlerde Afrika’ya safariye gidenleri de gördüm sosyal medyadan. Bazıları için dünya, salgına rağmen, gerçekten daha yaşanılır bir yer!

Diziye dönecek olursak, yeni rejimin üçüncü vazgeçilmezi ihbar sistemi ve ihbarcılar. İhbarcılar sıradan yurttaşlar. Her binada, her mahallede varlar. Evlere girip çıkanı gözetliyorlar, sisteme aykırı gördükleri her şeyi ihbar ediyorlar ve bunu ihbar ettikleri kişilerin kendi güvenlikleri için yaptıklarını söylüyorlar. İhbarcı, üzerinizden eksik olmayan ve rejimin fizikken her yerde olmasını mümkün kılan göz. Dizi işte, kurgu işte demeyin, geçtiğimiz haftaki yazımda anlattığım ve Türkiye’de kurumsallaştırılmaya çalışılan ihbar sistemi de böyle bir sistemin yerleşmesine olanak tanıyor.

Bu bilim kurgu dizisinin en manidar kısmı ise, aşı çalışmaları ve rejimin demografik yeniden yapılandırma politikaları. Aşı deneyleri yoksul ve aç bırakılan halkın çocukları üzerinde yapılıyor. Zira, yönetici elitlerin yaşamı için bu çocukların yaşamlarının bir değeri yok. Onlarca çocuk bu uğurda ölüyor. Halkın özgürlüklerini elinden alan baskıcı otoriter rejime karşı isyan da bu durumun ortaya çıkması ve aslında çocukların ailelerinin elinden alınacağının alenen duyurulması üzerine başlıyor. Ve böylece, rejimin yücelttiği aile bizzat rejimin sonunu hazırlıyor.

Dizinin başında devlet başkanı “Yaşamlarınız radikal bir biçimde değişecek. Siz tek bir hedefe odaklanın, hayatta kalmaya. Hükümet sizi korur” diyor. Nitekim hükümet halkını korumak için medyanın neyi duyurup duyurmayacağını bile kontrol altında tutuyor, yanlış ve yalan bilgi vermek sıradanlaşmış. Salgının boyutunu açıklayıp da halkı paniğe sevk etmenin ne anlamı var, değil mi?

Ana karakterlerden birinin sözlerinden de anlaşıldığı gibi, dizinin temel kurgusu sağlık gerekçesiyle ve güvenlik tesisi için feda edilen özgürlükler: “Güvenlik için en önemli şeyi elimizden aldılar, özgürlüğü”. Özgürlük ve haklar artık sürekli geleceğe havale edilen şeyler: “Gelecek Bizimdir!” Peki hangi gelecek? O gelecek ne zaman gelecek? Mücadeleyle gelecek, diyor dizi. Mücadele deyince de Federico Garcia Lorca’ya gönderme yapıyor: Duvarlar arkasına kilitlenmiş öyle şeyler vardır ki, bir anda sokaklara çıkarlar ve hayatı doldururlar…

Tüm sanatsal eksikliklerine ve eleştirilebilecek yanlarına rağmen, içinden geçtiğimiz şu günlerde, La Valla bilim kurgusu belki de hiç olmadığı kadar gerçek oluyor. Adım adım…