Cumhuriyet Halk Partisi Adapazarı İlçe Başkanı Ayşe Füsun Çetin, 12 Mart darbesinin 50'nci yılı nedeniyle yaptığı yazılı açıklamada, "12 Mart Muhtırası, demokrasiye vurulmuş bir darbedir" dedi.

Ayşe Füsun Çetin'in açıklaması şöyle:

"Yetmiş yıldır inişli çıkışlı bir rota izleyen demokrasimiz en ağır darbelerinden birini, 1971 yılında 12 Mart Muhtırası olarak anılan  darbe ile yemiştir. Bu darbe ile gerilemeye başlayan demokratik hayatımız, 12 Eylül 1980 darbesi ile bir süre tamamen ortadan kaldırılmış, bu  süreç, günümüzün gerici ortamını getirmiştir. 
Ülkemizde 1950-60 arasında yaşanan cepheleşme ve diktatörlük özlemlerine karşı direnme hakkını kullanan Türk ulusu, bu direnme sonucu özgürlükçü 1961 anayasasını kazanmıştır. 1961 Anayasasının getirdiği özgürlük ortamı Türkiye’de örgütlenme ve sendikal özgürlükleri geliştirmiş, hızla okuyan, aydınlanan, aydınlatan bir kuşak yaratmıştır. 1968 yılına gelindiğinde emperyalizmin ülkemizdeki baskılarına direnen gençliğin dinamizmi egemenleri ürkütmüş, karanlık güçlerce kışkırtılan cinayetler bir kaos ortamı yaratmıştır. Bu durum karşısında her fırsatta özgürlükleri kısıtlamaya kalkışanlar, 1961 anayasasını “lüks” ilan etmişler “sosyal gelişmenin ekonomik gelişmenin önüne geçtiği” tespitini yapmışlardır. Ülkede yükselen ekonomik kriz sonucu yeni yatırımlar yapılamaz olunca, o günün Başbakanı Süleyman Demirel rotayı Sovyetler Birliğine çevirmiş, tarım ürünleri karşılığında İskenderun Demir Çelik, Seydişehir Alüminyum, Aliağa Petrol Rafinerisi, Orhaneli Termik Santrali gibi tesisleri yapmaya girişmişti. 

Bu duruma tahammül edemeyen Amerikancı güçler, 12 Mart 1971 günü bir muhtıra yayınlayarak siyasal iktidarı istifaya zorlamışlar, ana muhalefet partisini bölerek darbe hükümetine destek verecek yapay partiler oluşturmuşlardır. Devrimci gençler gelişen tehlikeyi göremeyerek izledikleri maceracı eylemlerle darbecilerin işini kolaylaştırıp baskı ortamının gerekçelerini hazırlamışlardır. 

Muhtıradan kısa süre sonra tutuklamalar başlamış, “fırtına harekâtları”, “sayın muhbir vatandaş” yaratma çabaları, “makabline şamil ceza yasaları” girişimleri ile bütün ülkeyi tam bir terör havası sarmış, tutukluları cezaevleri almamış, askeri kışlalar tutukevi olmuştur. Bir süre sonra siyasi partiler işlevsiz kalmış, sendika faaliyetleri durdurulup sendikacılar yargılanmış, derneklerin faaliyetleri durdurulmuş, spor salonları mahkeme salonlarına dönüşmüş, kendilerini “kontrgerilla” olarak ilan edenler Ziverbey köşkünde işkence tezgahları kurarken gazeteciler, aydınlar, emekli edilmiş askerler bu tezgahlardan geçirilmiş, devrimci gençler yargısız infaza uğramış, idam sehpaları kurulması ile bu dönem doruğuna ulaşmıştır. 

Bu karanlık dönemin demokrasimize en ağır darbesi 1961 Anayasasının en önemli maddelerinin değiştirilerek daha kötü günlerin yolu açılmıştır. Bu yol bizi 12 Eylül 1980 karanlığına sürüklemiştir.

12 Mart darbesi ortamı 1973 Ekim seçimleri ile biraz olsun gevşese de, bu dönemin sorumlularından hiçbir zaman hesap sorulmamıştır. Her fırsatta “darbecilerden hesap sorma” nutukları atanlar, her nedense, 12 Mart darbesini ağızlarına bile almamışlardır. Çünkü bu nutukları atanlar 12 Mart ve ardından gelen 12 Eylül darbelerinin ürünleridir. 

Bu darbelerin hesabı sorulmadıkça, darbelerin ardındaki karanlık güçler ortaya çıkarılmadıkça ne 12 Mart’ın acıları, ne 12 Eylül’ün acıları dinecek, bu tür darbelerin önü kesilemeyecektir." 

Türkiye Cumhuriyeti ancak Mustafa Kemal Atatürk’ün devrimlerinin aydınlattığı ışıklı yoldan demokrasiye ve çağdaş uygarlık seviyesinin ötesine yürüyecektir.