EMEP Sakarya İl Örgütü'nden yapılan yazılı açıklamada, AKP iktidarının, Türkiye'nin ilk imzacısı olduğu İstanbul Sözleşmesi'nden çekilinmesi yönündeki düşüncesini ve bu yöndeki girişimlerini eleştirdi. 

"Haklarımızdan ve hayatlarımızdan gazgeçmiyoruz" başlıklı açıklama şöyle: 

Her sabah bir kadın cinayeti haberiyle güne başlıyor, bir çocuğun daha istismara maruz bırakıldığını öğreniyoruz. Şiddet dur durak bilmezken, her gün kadınların ve çocukların haklarının gaspına yönelik pek çok düzenleme gündeme getiriliyor.

Güya salgınla mücadele için çıkarılan infaz yasasıyla sokağa salınan failler, kadınların ve çocukların canını almaya devam ediyor. Hiçbir koruma tedbiri alınmadan yapılan ‘evde kal’ çağrıları, binlerce kadını ev içi şiddete terk etti, ediyor. Kadın cinayetleri can almak konusunda pandemiyle yarışır düzeyde… Böylesi bir dönemde kadına yönelik şiddete karşı en etkin yasalardan biri olan İstanbul Sözleşmesi’nden geri çekilme tartışmaları gündemde. Türlü yalanlarla sözleşme maddeleri çarpıtılıyor, halka yalan söylenerek ‘halk adına’ kadın düşmanlığı körükleniyor.

İSTANBUL SÖZLEŞMESİ’NE KİMLER KARŞI ÇIKIYOR?

Onlarca çocuğun cinsel istismara maruz bırakıldığı ama hiçbir ceza almayan dini vakıflar… Çocuk yaşta zorla evliliği dini bir zorunluluk gibi gösteren cemaatler… Evlilikle çocuk istismarını aklamaya çalışanlar… Kadınların nafaka hakkını gasp etmek isteyenler… “Kadınların çalışması işsizliği artırıyor, kız çocuklarının okuması ‘milli aile’ yapısını bozuyor,” diyenler… Hiçbir kadın cinayetine ilk sayfasını layık görmeyip manşetlerinde İstanbul Sözleşmesi’ni hedefe koyan yandaş gazeteler...

İSTANBUL SÖZLEŞMESİNE NEDEN KARŞILAR?

Çünkü kadın-erkek eşitliğine karşılar! İstanbul Sözleşmesi, toplumsal cinsiyet eşitliğini temel ilke edinen ilk uluslararası sözleşmedir. Şiddetin nedeni, ‘alkolik’ ya da ‘ruh hastası’ erkeklerin yarattığı münferit olaylar değil, kadın ve erkekler arasındaki eşitsizliktir. Şiddetsiz bir dünyanın temel koşulu kadın-erkek eşitliğidir.

Çünkü kadınlar erkeğe bağımlı ve itaatkâr, gerekirse ucuz işgücü olsun, asli işleri sadece neslin devamını sağlamak olsun istiyorlar. Özünde eşitliğe karşı olanlar, “İstanbul Sözleşmesi aileyi yok ediyor” yalanına sarılıyor. Yoksulluk, işsizlik tırmanmışken, ülke adeta savaş ekonomisiyle yönetilirken, krizin yükü her gün emekçilerin sırtına yüklenirken, geçinmek artık bir mucize olmuşken, kadına yönelik şiddet ifrada varmışken susanlar, boşanmaların artmasının sebebini kadın haklarıymış gibi gösteriyorlar. “Kültür, gelenek ya da ‘namus’ kadına yönelik şiddetin gerekçesi olamaz” diyen İstanbul Sözleşmesi’ne saldırıyorlar.

Çünkü kız çocuklarının, bedenini, yaşamını ve geleceğini gasp etmek istiyorlar! Memleketin her bir köşesindeki hastanelerde yüzlerce kız çocuğunun gebe bırakıldığı skandalları patlak verirken bu gerçeğin üstünü örtmeye çalışanlar, 18 yaş altındaki tüm kız çocuklarını korumaya alan İstanbul Sözleşmesi’ni hedefe koyuyorlar.

Çünkü kadınların canını korumak değil, devleti sorumluluktan kurtarmak istiyorlar! İstanbul Sözleşmesi, kadın ve kız çocuklarının korunmasında en büyük sorumluluğu devletlere yüklüyor. Devlet, şiddet verilerinin şeffaf bir şekilde derleyip halka açıklamakla, bu bilimsel veriler ışığında şiddet yaşanmadan önleyici tedbirler almakla, yeterli sayıda sığınma evi açmakla, kadınlara hukuki, ekonomik ve siyasal koruma sağlamakla ve her alanda kadın-erkek eşitliğini sağlayacak politikalarla yükümlü kılınıyor. Tam da bu sorumluluktan kurtulmak istiyorlar. Potansiyel katillere ve şiddet faillerine “Biz korumuyoruz, siz de istediğinizi yapın!” mesajı veriyorlar.

İSTANBUL SÖZLEŞMESİ YAŞATIR!

“Halk istiyor” deniliyor; halkın yarısı olan kadınlara söz verilmiyor…

Kadınlar hayatın her alanında dayatılan eşitsiz koşullara mahkum olmak istemiyor…

Kadınlar “çocuk evlilikler sürsün, çocuk istismarına önlem alınmasın, yaptırım uygulanmasın” demiyor…

Kadınlar “evden ölüm çıksa da boşanmayayım” demiyor…

Kadınlar itilip kakılarak, küçümsenerek yaşamak istemiyor…

Kadınlar eşitsiz koşullarda çalışmayı, ücret eşitsizliğini, ekonomik bağımlılığı istemiyor…

Kadına yönelik şiddetin, kadın cinayetlerinin istatistiğini bile tutmayan iktidar, kadınların taleplerini de duymuyor. Hükümetin, sözleşmenin hükümlerine tam riayet etmediğini herkes biliyor. Uygulansa; kadınlar karakoldan “kocandır döver”, “korona var, nereye gitsin adam” denilerek gönderilmez; devlet koruması altındaki kadınlar koruma sistemi işlemediği için öldürülmez; katillerin ceza alması kadınların büyük mücadelesini gerektirmez; ceza indirimleri uygulanmazdı. Sözleşme gereği kamu kurumlarını eğitmesi, denetlemesi gereken devlet bunu yapmazken, iktidar kadınları kendi biçtiği gömleğe sığdırmaya çalışıyor.

İstanbul Sözleşmesi’nin geri çekilmesi, halk kesimlerinin kazanımlarına yönelik topyekûn saldırının bir parçasıdır.

Kadınların sözü açık: “Haklarımızdan ve hayatlarımızdan vazgeçmiyoruz!”

Gelin bu sözü hep birlikte büyütelim, insanca bir yaşam ve eşitlik için birlikte mücadele edelim…