CHP Grup Başkanvekili Engin Özkoç, TBMM’de düzenlediği basın toplantısında, Merkez Bankası Başkan yardımcıları Prof. Dr. Semih Tümen ve Dr. Uğur Namık Küçük ile Para Politikası Kurulu Üyesi Prof. Dr. Abdullah Yavaş’ın görevden alınma kararını eleştirdi.

Özkoç'un açıklamalarından öne çıkanlar şöyle:

  • Son 5 yılda Merkez Bankası'nda tam beş tane başkan değiştirildi. Son olarak da dün gece Merkez Bankası yönetiminin yarısı görevden alındı. Sonuç? Sonuç olarak döviz aldı başını gitti. Kim kaybetti? Birileri zenginleşti, milletimiz kaybetti.
  • Bugün Türkiye'de eğer ekonomi kötüye gidiyorsa iki tane temel sebebi var: Birincisi, dünyanın Recep Tayyip Erdoğan'a karşı güvensizliği; keyfiyetle yönettiği için güvenmiyorlar Erdoğan'a. İkincisi, cumhurbaşkanlığı ucube sistemi, çünkü bütün bir sistem bir kişinin iki dudağı arasında. Recep Tayyip Erdoğan öngörülemez bir şekilde davranıyor. Recep Tayyip Erdoğan keyfiyet içerisinde davranıyor, kararları danışmıyor, ortak akılla almıyor, kendi başına alıyor, uyguluyor, milletimiz ceremesini çekiyor
  • Millet yiyecek ekmek bulamıyor. Yumurta 1 TL, simitse 2,5 TL olmuş. Asgari ücretle geçinmeye çalışan vatandaşlarımızın bilmesi gereken en önemli şey, aldıkları ücret Çin'deki asgari ücretin de altında. İnsanlar köleleştiriyorlar. Koskoca Türkiye'nin bütün kazanımları kayboluyor. Tek çare var: Hemen seçim, derhal seçim. Ancak onlar seçimden kaçıyorlar. Çünkü koltuklarını kaybedeceklerini düşünüyorlar. Çünkü varlıklarının tek nedeni koltukları.
  • Ekonominin yeniden düzelebilmesi için çözümü Cumhuriyet Halk Partisi biliyor. Liderimiz Kemal Kılıçdaroğlu bunları tek tek açıkladı. Bir; Merkez Bankası'nın bağımsızlığa kavuşması gerekiyor ve ucube başkanlık sisteminden Türkiye'nin derhal ama derhal kurtulması gerekiyor. Güçlü parlamenter sisteme geçmemiz gerekiyor.
  • Bizim insanlarımız çalışan, emek sarf eden insanlar vergi kaçıramıyorlar. Kim vergi kaçırıyor? Bunu Pandora belgelerinden anladık. Nedir bu Pandora belgeleri? 117 ülkeden, 650 gazeteci oturmuşlar, çalışmışlar. Süper zenginlerin, politikacıları vergi ve servet kaçırmak için kurduğu offshore hesaplarını tek tek incelemişler. Kim bu kendi ülkesine ihanet edenler, isim isim çıkartmışlar. Tüm dünya bu belgeleri konuşuyor. Türkiye'den de isimler var. Kimler? Şaşırır mısınız? Hayır. Mehmet Cengiz'in adı var. Saray'ın müteahhitti olan Rönesans var, Demirören var, Çalık var. Bunlar ne yapıyorlar? Bunlar Türkiye'nin kaynaklarını usulsüz ve iktidarın kendilerine olan destekleriyle elde ettikleri servetlerini vergi ödememek için vergi cenneti olan ülkelere kaçırıyorlar.
  • Pandora'nın kutusu aralandı ama biz ne istiyoruz? Biz tamamen açılmasını istiyoruz. Biz gerçekleri görmek istiyoruz. Biz neden yoksullaşıyoruz, insanlarımız neden çaresiz, bu ülke neden yönetilemiyor, kaynakları nasıl tüketiliyor, bilmek istiyoruz. Vatandaş vergi cehennemine dönmüş Türkiye'de yaşarken, kimlerin vergi cennetine milyar dolarlar aktardığını biz bilmek istiyoruz. Bu saray efradı servet kaçırdığı için Türkiye vergi cehennemine döndü.
  • “Erdoğan sen bu vatandaşlarımızın tam da karakış gelirken yine bir kriz içeresinde daha çok yoksullaşması ve karakışı ağır şartlar altında geçirebilmesi için ekonomi bakanıyla alt yapı oluşturuyorsun. Erdoğan'a çağrımızdır: Öncelikle sarayından çık, vatandaşın arasına katıl. Soğuktan titreyen insanları görürsün kışın, evine ekmek götüremeyen insanları görürsün, çaresizlik içerisinde dükkanını açıp da siftah yapmak isteyen esnafı görürsün, kileri boş olan çiftçiyi görürsün ama sen bunları görmek istemediğin için sarayından çıkmıyorsun. Sarayından çıksan, bunları görsen, Kemal Kılıçdaroğlu'nun söylediği karakış fonunu derhal oluşturursun.
  • Sen hâlâ bu ülkeyi kurduğun vakıflarla, üstelik de bu Bilal Erdoğan oğlunla; hiçbir iş yapmadığı, ne yaptığı belli olmayan, bildiğimiz okçulukla ilgilenen oğlunun TÜGVA adında bir vakfı desteklediği, kurulduğu andan itibaren milyarlarca doların bu vakfa aktarıldığı, kendine AKP Gençlik Kollarına FETÖ tipi bir örgütlenme yaratarak militan yarattığın; devletin gücünü, devletin polisini milletin zabıtasıyla karşı karşıya getiren bir TÜGVA'yı oluşturdun. Ne yapıyorsun? Onlara da peşkeş çekiyorsun?
  • Süleyman Soylu'dan bahsetmeden bir basın toplantısını bitirmek mümkün değil. Silivri Emniyet Müdürü Hakan Çalışkan'ın 31 Temmuz 2017 gecesi kuşkulu intiharıyla bir dosya açıldı. Bugün İsmail Saymaz'ın köşesinden öğreniyoruz ki, bu soruşturma kapatılmış. Hem de yakın bir zamanda Sedat Peker bazı gerekçelerini de açıklandırarak "bunları inceleyin" diye topluma tekrar, kamuoyuna tekrar bilgi aktardığı bir dönem içerisinde olmuş bu. Hadi o mafyadır, ona güvenmeyelim. Bir  ilçe emniyet müdürü intihar etmiş, kuşkulu bir intihar. Şimdi siz kamuoyuna açıkladınız mı, bu dosyayı neden, niçin kapattınız?
  • Biz nedenini ve niçinini biliyoruz? İçişleri Bakanı Süleyman Soylu'nun dönemi karanlık bir dönemdir arkadaşlar; kirli bir dönemdir, suçlu bir dönemdir. Bir dönem kurduğu bir çarkın parçası olan mafyalar, Erdoğan'ın yandaşları, çeteler, bugün çarşaf çarşaf kirlilikleri ortaya çıkıyor ama bunların üstünü İçişleri Bakanı Soylu örtmeye çalışıyor. İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu göreve geldi. Göreve geldiği ilk yıl müfettişlerini oluşturdu, kendisinden önceki, kendisine devredilen dosyalarda ‘yolsuzluklar var mı, araştırın’ dedi. Şöyle bir yolsuzluk dosyası çıktı. Bu yolsuzluk dosyalarını iktidar duyar duymaz, İçişleri Bakanının emriyle bu yolsuzluk dosyaları araştırılmasın diye dosyalara el konuldu.
  • Soylu'nun atadığı kaymakamlar, valiler bir bir FETÖ'cü çıkıyorlar. TÜGVA, FETÖ tipi bir örgütlenme ya da böyle bir örgütlenme tipiyle yeni kadrolar oluşturuyorlar. Kendi partisinden bir eski milletvekili dahi -gerçi kendisi de çok matah birisi değildir ama- isyana geliyor, haykırıyor: ‘Soylu bu FETÖ'cüleri görevden al’ diyor. Yani kendi partisi bile, içinden milletvekilleri bile, kendi üyeleri bile karşı çıkarken, o suç örgütlerini, terör örgütlerini, kara para aklayanları, uyuşturucu baronlarını korumaya devam ediyor. Artık Süleyman Soylu'nun kendisi de bir milli güvenlik meselesidir, derhal koltuğu bırakmalıdır. Türkiye'nin en şerefli, en onurlu makamı olan İç İşleri Bakanlığına gerçekten dürüst, Türkiye'den yana olan, devletini seven bir insan gelmelidir

KILIÇDAROĞLU DOKUNULMAZLIĞIN ARKASINA SAKLANMAZ

Özkoç gazetecilerin sorduğu soru üzerine şunları söyledi:

“Milliyetçi Hareket Partisi'ne bir tavsiyem var: Siyasette söylenen söz unutulmuyor arkadaşlar, uçup gitmiyor, yazıya dökülüyor, hafızalara katılıyor. Yahu Türkiye Cumhuriyeti'nde andımızı kaldıran bu iktidar değil mi? AKP iktidarı değil mi? Peki Türklükle ilgili sizin Milliyetçi Hareket Partisi olarak bir sıkıntınız var mı? Peki bu andı kaldıran bir AKP ile nasıl ittifak içeresinde olabiliyorsunuz? Milliyetçiyim diyorsunuz, biz de saygı duyuyoruz. Suriye topraklarında Süleyman Şah Türbesi'ni PKK ve YPG terör örgütleriyle beraber kaçırmak durumunda kalan Tayyip Erdoğan ile beraber aynı masada nasıl oturuyorsunuz? Nasıl oturuyorsunuz? Amerikan emperyalizmine karşıyım, evet. Peki, Amerikan emperyalizminin eş başkanı olduğu söyleyen, 3 milyon 700 bin insanın kanını, Müslüman'ın kanını akıtan Recep Tayyip Erdoğan'la kol kola nasıl giriyorsunuz? Milliyetçiyiz, evet... Türk Silahlı Kuvvetleri'nin ordusunun fabrikasını Katar ordusuna peşkeş çeken bir anlayışla nasıl birlikte olabiliyorsunuz? Biz Anayasa'nın ilk dört maddesinin sahibiyiz. Peki, Türkiye Cumhuriyeti tabelalarından T.C.'yi kaldıran Recep Tayyip Erdoğan'ın masasında nasıl beraber hareket ediyorsunuz? Siz Kılıçdaroğlu'nun fezlekesiyle uğraşacağınıza, bir zamanda terör örgütleriyle kol koladır, ‘PKK'yla birlikte masaya oturdular, Kandil'i muhatap aldılar, Fethullahçı terör örgütlerinin arkasında durdular, Andımız'ı kaldırdılar, Süleyman Şah türbesini kaçırdılar YPG'yle, PKK'yla’ diyen AKP ile olan birlikteliğinizi kendi tabanınıza ve milletimize açıkça anlatın. Kemal Kılıçdaroğlu göreve geldiği günden beri söylediği her sözün arkasındadır, her sözün arkasındadır. Kemal Kılıçdaroğlu eğer Türkiye'de bir şeylerin, bir siyasi provokasyonların olacağı ile ilgili bir şey söylüyorsa, bunu dayandırdığı yeri de açıklıyor. Diyor ki, bu ülkenin cumhurbaşkanlığı koltuğunda oturan kişi; o kişi Çubuk provokasyonunu hazırlayan o kişi, Kemal Kılıçdaroğlu'na PKK saldırısını örtbas eden o kişi; o kişi çıkıp bir siyasi partinin liderinin bir gezisinden sonra provoke edilmesinin ardından şöyle diyorsa: ‘Daha bunlar ne ki? Başınıza çok şey gelecek.’ Ne bildiğini açıklamalıdır cumhuriyet savcılarına. Ne bildiğini açıklamalıdır. Ne gelecek? Meral Akşener'in başına daha ne gelecek? Kemal Kılıçdaroğlu'nun başına Çubuk provokasyonundan sonra, linç girişiminden sonra, PKK terör saldırısında bir askerimizin şehit edilip de, ‘o kurşun keşke benim yüreğime saplansaydı da, vatan evladının yüreğine saplanmasaydı’ diyen Kemal Kılıçdaroğlu ile ilgili ne açıklanmasını istiyorsun? Nedir, ne gelecek onun başına? Sen o koltukta oturuyorsan, söylediğin sözün arkasında dur. Cumhuriyet savcılarına, ‘benim ülkemin muhalefet liderlerinin başına şunlar şunlar gelecek’ de. Açıkla, biz de bilelim. Kemal Kılıçdaroğlu hiçbir zaman siyasi hayatı boyunca dokunulmazlığın arkasına sığınmış bir lider değildir. Onun arkasında durduğu ve arkasına aldığı tek bir şey vardır, milletimiz. O sadece milletine güveniyor. O, boş laflar, hamaset dolu hitaplar yapmıyor. O, ülkenin gerçeklerini sade, sakin bir şekilde hem Devlet Bahçeli'nin, hem de Recep Tayyip Erdoğan'ın yüzüne karşı söylüyor. Bir şey daha söyleyeyim: ‘Arkadaşlar dik durun, eğri belasını bulur’ diyor”.

AKP PARTİSİZ TARAFSIZ CUMHURBAŞKANI İÇİN HAZIRLIK YAPSIN

Özkoç,  AKP’li  Hamza Dağ’ın açıklamaları ile ilgili bir soru üzerine de şunları kaydetti:

“AKP Genel Başkan Yardımcısı, ‘muhalefetin önerileri olursa biz bunları inceleyebiliriz’ demiş. Hemen incelemeye başlasınlar. Cumhurbaşkanlığı sisteminin derhal kaldırılmasını istiyoruz. Güçlendirilmiş bir parlamenter sisteminin tekrar inşa edilmesini istiyoruz. Türkiye Cumhuriyeti'nin bakanlarının, milletin seçtiği vekillerden bakan yapılmasını istiyoruz. Bakanların ve Türkiye Cumhuriyeti başbakanının yeri geldiği zaman milletin vekilleri tarafından denetlenebilmesini istiyoruz. Devletin denetim mekanizmalarının derhal işletilmesini istiyoruz; başta Sayıştay gibi. Hukuk devletinin tekrar inşa edilmesini istiyoruz. Güçler ayrılığının güçlü bir şekilde derhal oluşturulmasını istiyoruz. Basının üzerinden ellerini çekmelerini istiyoruz. Özgür basının dördüncü bir güç olarak derhal kendi görevini en etkin bir şekilde yapabilmesi için tüm engellerin kaldırılmasını istiyoruz. Anayasa'dan darbe hukukunun tamamen arındırılmasını istiyoruz. Milletimizin demokratik, özgür, bağımsızlık içerisinde, huzur içerisinde yaşayacağı, herkesin birlikte kucaklaşıp oluşturduğu ve herkesin saygı duyduğu bir Anayasa'nın oluşturulmasını istiyoruz. Çalışsınlar, bize bildirsinler, biz gereğini yaparız. Hukuk sisteminin tekrar güçlü bir şekilde oluşturulmasını istiyoruz. Aç dersen, söylüyorum, açıyorum: Anayasa Mahkemesi'nin, en üst mahkemenin kararları başka bir mahkeme tarafından değiştirilemezken, eğer yerel bir mahkeme onun kararını tanımıyorsa, orada bir siyasi vesayet vardır. Bunun tek bir nedeni vardır, ucube cumhurbaşkanlığı sisteminin tek adamlık uygulamalarıdır. İşte biz Hamza Dağ'a buradan sesleniyoruz: Bu konu üzerinde derhal çalışın. Türkiye'nin herkesi kucaklayan bir cumhurbaşkanına, partisiz bir cumhurbaşkanına, tarafsız bir cumhurbaşkanına, yeminine sadık bir cumhurbaşkanına sahip olmasını istiyoruz. Bunları çalışsınlar, bize bildirsinler, biz de kendilerine gerekli cevabı veririz.”