CHP Grup Başkanvekili Engin Özkoç, dün TBMM’de görüşülen İçişleri Bakanlığı bütçesini değerlendirdi. Özkoç, “Türkiye'nin İçişleri Bakanı bizzat suç işleyen ve suç örgütleriyle birlikte olan bir kişi olmasa, o zaman işte anneler şehit vermez, o zaman Türkiye itibarlı bir ülke olur, o zaman biz bu ülkeyle gurur duyarız devletimizle. Ama devleti itibarsız hale getiren, kurumları itibarsız hale getiren bu Süleyman Soylu gibi suça karışmış bakanlar ve devlet görevlileridir” dedi.

Engin Özkoç, TBMM’de düzenlediği basın toplantısında gündemi değerlendirdi. Özkoç, şöyle konuştu:

"Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde, genel kurulda Türkiye Cumhuriyeti'nde yaşayan bütün yurttaşlarımızın bundan sonraki önümüzdeki yıl yapacağımız devletle ilgili harcamalar, çiftçiyle ilgili harcamalar, eğitimle ilgili harcamalar, savunmayla ilgili harcamalarımızın nasıl yapılacağı konusunda bütçeyi görüşüyoruz. Yani ülkemizin önümüzdeki bir yıl içerisinde hem yurttaşlarımızın, hem de ülkemizin geleceği ile ilgili yapacağımız yatırımları, alacağımız tedbirleri görüşüyoruz. Dün İçişleri Bakanlığı'nın görüşmesi vardı. Ancak dün sağlıklı bir görüşme yapılamadı. Bir tek nedeni var sağlıklı görüşmenin yapılamamasının. İçişleri Bakanı, bizzat genel kurulu provoke etti. İçişleri Bakanı bizzat milletvekillerine hakaret etti. İçişleri Bakanı bizzat kendisi milletvekillerinin üzerine yürüdü, onları kışkırttı. Bu İçişleri Bakanı kimdir, size dört ana başlıkta burada anlatacağım. Bu İçişleri Bakanı artık suç işleyen bir kişidir. Suçluyu koruyan ve kollayan bir kişidir. Uyuşturucu baronlarının arkasında duran bir kişidir. Bu İçişleri Bakanı'nın adı Süleyman Soylu'dur ama kendisine takılan, kendisine de çok yakışan lakaplar vardır. Bakın değerli arkadaşlar, Türkiye Cumhuriyeti'nde şu anda televizyonun başında olan, bizi dinleyen yurttaşlarımız, Türkiye Cumhuriyeti'nin İçişleri Bakanı 4.9 ton Türkiye'ye getirilen kokainin Türkiye bağlantısını bugüne kadar, aradan bir buçuk yıl geçmesine rağmen bugüne kadar onunla ilgili tek bir işlem yapmamıştır. Peki bana şu soruyu soracaksınız: İçişleri Bakanı'nın elinde Türkiye'ye getirildiğinde teslim alacak konteynırlarda ilgili bilgi var mı? Evet arkadaşlar, belge sunuyorum: Kolombiya Devleti'nin bir muhabire resmen verdiği cevapla İçişleri Bakanı’nın Plan Bütçe Komisyonu'nda doğruladığı rapor, belge şu anda elimde. Bu belgede gelen kokainin taşındığı konteynırların numaraları var. Bu konteynırların sahibi, Mersin Limanı'nda teslim alacak kişinin kim olduğu İçişleri Bakanı tarafından biliniyor. Eğer bilinmiyorsa, neden bilinmediğini açıklamak zorunda. Eğer bunların sahibi Mersin Limanı'nda bu uyuşturucu patronunun adı yazılıysa bu konteynerlerin sahibi, şimdi soruyorum: İçişleri Bakanı bir buçuk yıldan beri bu adamla ilgili, bu baronla ilgili neden hiçbir işlem yapmadı?” dedi.

İÇİŞLERİ BAKANI NEYİ SAKLIYOR?

Değerli yurttaşlarım; evlerinizde çocuklarınızla ilgili endişe ediyorsunuz ya, Allah muhafaza okullara kadar inen çocuklarınızın bir gün uyuşturucuya yakalandığı korkusuyla geceleyin uykularınız kaçıyor ya, işte bu uyuşturucuyu Türkiye'ye getiren ve Mersin Limanı'ndan teslim alacak kişinin adı İçişleri Bakanı tarafından biliniyor, fakat İçişleri Bakanı bununla ilgili bir işlem yapmıyor. Peki, ben doğru mu söylüyorum? Evet, doğru söylüyorum. İçişleri Komisyonu'nda Plan Bütçe ile ilgili İçişleri Bakanlığı görüşülürken kendisine sorduğum bu belgeyi bakan doğruladı. Bu bölgede konteynır numarası var, teslim alacak kişinin adı da Mersin Limanı'nda var. İçişleri Bakanı'nın tek yapacağı bir şey var, Mersin Limanı'na gidip, bunu teslim alacak kişinin adını alıp, bununla ilgili işlem yapması. Yaptı mı arkadaşlar? Yapmadı. Dün sorduk mu kendisine? Sorduk. Ne cevap verdi? Hainler, yalancılar, iftiracılar, hakaretler, parmak sallamalar, milletvekilinin üzerine yürümeler... Bakın bugün de biz müzakereler yapıyoruz, eleştirilerimizi yapıyoruz. Kavga sesi duyuyor musunuz? Duymuyorsunuz.. İçişleri Bakanı neyi saklıyor? Uyuşturucu baronunu koruduğunu saklıyor. Buradan suç duyurusunda bulunuyorum, bir şey yapılabilir mi?

SEZGİN BARAN KORKMAZ NEDEN KORUNUYOR?

Uyuşturucu mafyaları ve baronlarını koruyan İçişleri Bakanı, eğer parlamenter sistem olsaydı Yüce Divan'da yargılanırdı. Eğer parlamenter sistem olsaydı, Meclis'te güven oyu istenirdi, güven oyuyla bakanlıktan düşünülürdü. Peki uyuşturucu baronu bir buçuk yıldan beri yakalamayıp, kollayan İçişleri Bakanı'nın arkasında kim var? Recep Tayyip Erdoğan var, sonuna kadar onu savunuyor. Plan Bütçe Komisyonu, İçişleri Bakanı, karşımda Süleyman Soylu oturuyor. Amerika Birleşik Devletleri'nde iki kişi tutuklanmış, adlarını söylemiyorum, kafanızı karıştırmayayım diye. İki kişi Amerika Birleşik Devletleri'nin hazinesini soymuş, üçkağıtçılık yapmış, para geçirmiş zimmetlerine. O adamlar da yakalanmış ve itirafçı olmuşlar. Türkiye'ye bilgi vermiş Amerika Birleşik Devletleri: ‘Bu adamın, Sezgin Baran Korkmaz diye Türkiye'de yaşayan bir vatandaşınızın 140 milyon lirası kara para olarak Türkiye'de aklanmıştır.’ Peki bundan sonra ne olmuştur? Kara para aklayan Sezgin Baran Korkmaz'ın kim olduğunu bildikleri halde, İçişleri Bakanı tarafından onun uçağı kullanılmıştır. Kendisiyle defalarca İçişleri Bakanı görüşmüştür. Peki daha sonra? Daha sonra Türkiye Cumhuriyeti mahkemeleri Amerika'dan gelen bilgi doğrultusunda bu suçluyla ilgili mal varlıklarına el koyma kararı almıştır, yurtdışına çıkma yasağı almıştır Sezgin Baran Korkmaz. Peki bir ay içerisinde ne değişmiştir? Bir ay içerisinde Cumhuriyet Başsavcısı ve yardımcısı onların da adlarını vermiyorum kafanız karışmasın diye. Devletin mahkemeleri bu suçluyla ilgili mal varlıklarına el koymayı bir anda kaldırmıştır, yurtdışına çıkma yasağı bir günde kaldırılmıştır ve arkasından yurtdışına kaçmadan önce Sezgin Baran Korkmaz denilen suçlu, İçişleri Bakanı Süleyman Soylu ile İçişleri Bakanlığında bire bir görüşme yapmıştır. Biz de kendisine sorduk, ‘bunu bize açıkla, ne oldu?’ dedik. Belge, Türkiye Büyük Millet Meclisi kayıtlarından okuyorum size. İçişleri Bakanı Soylu cevap vermiş, kayıtları bu belgeye geçilerek sunuyorum.

CUMHURİYET SAVCILARI HAREKETE GEÇMELİ

Diyor ki İçişleri Bakanı dün söylediğinin tam tersine ‘Daha ötesini söyleyeyim’ diyor. ‘Bir şey yaptık; biz devletin bütün kurumlarıyla’. Biraz sonra okuyacağımı hangi savcı bu kaydı alırsa, hemen harekete geçmesi gerekir. Biraz sonra okuyacağım bu kelimelerden sonra kesinlikle Adalet Bakanı'nın Türkiye'ye bir açıklama yapması gerekir. Çünkü Soylu bizzat devletin kurumlarını ve Adalet Bakanını ve Recep Tayyip Erdoğan'ı işaret etmiştir. Bakın ne diyor? ‘Türkiye uluslararası bir operasyona gelirken devletin bütün kurumlarıyla yukardan aşağı öyle bir karar aldık ki...’ Devletin bütün kurumları hangisi? Sulh ceza mahkemeleri, onları işaret ediyor. Devletin diğer kurumları hangisi? İçişleri, istihbarat, hepsinden bahsediyor. En baştan bahsediyor ‘beni yakarsan, ben de bunları yakarım’ diye. ‘Bütün bu kurumlarıyla yukardan aşağıya öyle bir karar aldık ki, meselenin içerisine öyle bir daldık ki, Amerika'yı da açığa düşürdük’ diyor. Yani ‘Sezgin Baran Korkmaz'ı devletin bütün kurumlarıyla birlikte kaçırdık’ diyor. Şimdi Adalet Bakanı'nın çıkıp da İçişleri Bakanı Süleyman Soylu'nun kayıtlara geçen bu sözlerine cevap vermesi gerekmiyor mu? Devletin kendisinden sorumlu olan Cumhurbaşkanlığı'nda oturan kişi, devletin bütün kurumlarıyla ilgili emir verme yetkisi olan kişi Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın bir şey söylemesi gerekmiyor mu? Peki, her seferinde yalan haberlerle sayfalarını dolduran, televizyonlarında gerçek haberleri gizleyen yandaş medyanın: ‘Ya bu kadar da olmaz? İçişleri Bakanı ve devletin kurumları bir kara para aklayıcısını bir operasyonla yurtdışına kaçırmışlar, itiraf etti. Artık bunun üzerine gitmeliyiz’ demez mi?

TERÖRİSTLER TÜRKİYE CUMHURİYETİ VATANDAŞI YAPILDI

İçişleri Bakanı bu kadar değil arkadaşlar. İçişleri Bakanı, bizzat terör örgütü lideri olan, terör örgütüyle bağlantılı olan, El Kaide'nin bir alt kuruluşunun lideri olan bir kişiyi Türkiye Cumhuriyeti'nde, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı yapmış. O kişinin T.C. ile ilgili bütün bilgileri burada. Ya hiç mi ses çıkarmayacağız Türkiye'de? Hiç kimse bir şey demeyecek mi? Buradan beş milyon göçmenin içerisinde kaç tane bunun gibi El Kaide militanı vardır, kaç tane El Nusra militanı vardır, kaç tane bunun gibi Afgan ajanı vardır? Kaç kişi Türkiye'de kara para baronları, uyuşturucu baronları, kaç kişi Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığını almıştır? Ben buradan sormayacağım mı? Türkiye Cumhuriyeti'nin vatandaşları ‘yetti artık’ demeyeceğiz mi? Bir İçişleri Bakanı bu kadar suça karışabilir mi? Uyuşturucu baronuna işlem yapmayacaksın, bugüne kadar koruyacaksın; kara para aklayıcısını yurtdışına kaçıracaksın; tescillenmiş terör örgütleri liderlerini de getireceksin, onlara burada yurttaşlık vereceksin. İşte sen böyle olduğun için, bugün de maalesef biz şehit vermeye devam ediyoruz. Türkiye yönetilemediği için bugün maalesef, maalesef içim acıyarak, yüreğim sızlayarak üç tane filiz gibi kardeşimizi gene şehit verdi. Türkiye. üç tane annesinin kuzusunu, üç tane Türkiye Cumhuriyeti'nin geleceğini şehit verdi Türkiye. Ama dün ‘biz terörü bitirdik’ dedi, bugünse teröre üç şehit verildi. Türkiye doğru yönetirse, Türkiye'nin İçişleri Bakanı bizzat suç işleyen ve suç örgütleriyle birlikte olan bir kişi olmasa, o zaman işte anneler şehit vermez, o zaman Türkiye itibarlı bir ülke olur, o zaman biz bu ülkeyle gurur duyarız devletimizle. Ama devleti itibarsız hale getiren, kurumları itibarsız hale getiren bu Süleyman Soylu gibi suça karışmış bakanlar ve devlet görevlileridir.

İÇİŞLERİ BAKANI DERHAL GÖREVDEN ALINMALIDIR

İçişleri Bakanı çıkıyor televizyonlara, daha ne olsun? Bir ulusal televizyonda ‘ben bir mafya liderini 10 bin dolar rüşvet verdiğini biliyorum’ diyor. ‘Kimin aldığını da biliyorum’ diyor. Gariban vatandaşımız ufacık bir şekilde herhangi bir suçla karşı karşıya geldiği zaman, onların karşısında aslan kesilen, suçluları yakalarken köşe bucak kaçıp, insanları tahrik edip, milletin arkasında parmak sallayan kişi, bu mafya liderinin 10 bin dolar rüşvet verdiği siyasetçiyi açıklamıyor. Onu koruyor; yıllarca korudu, hala koruyor. Şimdi bu İçişleri Bakanı görevini yapmaya devam ediyor. Bu İçişleri Bakanı değerli arkadaşlarım, beceriksiz bir adam olduğu için binlerce insanı Covid belasıyla yüz yüze getirip bir gecede 500 bin insan dışarıya çıktı onun bir beyanıyla. Bu İçişleri Bakanı bugüne kadar suç baronları ile birlikte hareket etti. Bu İçişleri Bakanı terör örgütlerini Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı yaptı. Bu İçişleri Bakanı, mafya liderleriyle birlikte Türkiye Cumhuriyeti'nde çevirdikleri dolapların perde arkasını gizledi. Bu İçişleri Bakanı derhal görevinden alınmalıdır. İstifa etmelidir demiyorum, çünkü onu da istifa edecek yüz yok. Artık bu İçişleri Bakanı her türlü suça bulaşmış bir bakandır, onun yüzünün kızarmasını bekleyemeyiz, istifa etmesini bekleyemeyiz. Eğer Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nde hala işleyen bir mekanizma varsa, bu adam muhakkak görevinden alınmalıdır ve Yüce Divan'da yargılanmalıdır.

CHP’NİN CUMHURBAŞKANI ADAYI KEMAL KILIÇDAROĞLU’DUR

Özkoç, gazetecinin sorusu üzerine: “Kemal Kılıçdaroğlu, sağdan da oy alabilecek bir lider. Mesela Kemal Kılıçdaroğlu, ‘tüm Türkiye ile geçmişimizde bütün yaralarımızı saralım’ diyen bir lider. Kemal Kılıçdaroğlu, ‘Türkiye'de artık kavga değil, barış içerisinde olalım’ diyen bir lider. Örneğin Kemal Kılıçdaroğlu, ‘benim dostlarım’ diye kendisinin dışında farklı düşünen, herkesi kucaklayan bir lider. Cumhuriyet Halk Partisi'ne böyle bir insan kimdir diye sorarsanız, Cumhuriyet Halk Partililer der ki: ‘Bizim Genel Başkanımızdır’ der. ‘Adı Kemal Kılıçdaroğlu'dur’ der. Bugüne kadar gerçekten ülkesiyle ilgili hiçbir ayrımcılığa girmeyen, ülkesinin bütün yurttaşlarını kucaklayan, onlara politikanın sevgiyle, saygıyla da yapılabileceğini defalarca gösteren liderin adı Kemal Kılıçdaroğlu'dur” dedi.

RECEP TAYYİP ERDOĞAN SARAYDA OTURDUĞU MÜDDETÇE, MİLLETİMİZ YOKSULLUK İÇERİSİNDE KALACAKTIR

Özkoç, asgari ücret sorusu üzerine: “Asgari ücrette devlet TÜİK'in açıkladığı rakamları da baz alıyor, enflasyonu alıyor mesela. Diyor ki enflasyon ne kadar? Oturuyor, sendikalar, devlet bir araya geliyorlar, enflasyonun ne olduğunu öğrenmeye çalışıyorlar. TÜİK ile ilgili açıklanan rakamlar çok komik rakamlar. Açıklanan rakamlar, enflasyon rakamları çok komik rakamlar. Bunun üzerine Kemal Kılıçdaroğlu diyor ki: ‘Doğru bilgi devletin kurumundan alınır. O zaman TÜİK Başkanımızdan randevu alın, ben bizzat gideceğim, kendisinden doğru bilgiyi alacağım’ diyor. TÜİK Başkanı, Ana Muhalefet partisinin Lideri Kemal Kılıçdaroğlu'nu kabul etmeyeceğini söylüyor, randevu vermiyor. Bu sefer Genel Başkan hala devlete ve kurumlarına olan inancını kaybetmeden TÜİK'in internet ana sayfasının başlangıcında ‘bizimle ilgili sorularınızı gelip genel merkez binamızdan öğrenebilirsiniz’ yazısını çıkartıyor, milletvekili arkadaşlarını alıp TÜİK binasına gidiyor. Devlet adamından yoksun, ahlakla artık pek fazla bağı kalmamış, kesinlikle devlet adamlığı niteliğini kaybetmiş bir kişi TÜİK Başkanı, bahçenin demir kapılarını kapattırıyor, iki tane görevliyi oraya koyuyor, milletin temsilcisi olan milletvekillerine: ‘Siz içeri giremezsiniz, randevunuzu yok’ diyor. Oysaki TÜİK binasına her Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı gidebilir ve soru sorabilir ama milletvekilleri ve ana muhalefet partisinin genel başkanının girmesi yasaklanıyor. Peki şimdi soruyorum, TÜİK Başkanı neyi gizliyor? Sorduğunuz soruya cevap veriyorum sevgili kardeşim: TÜİK Başkanı asgari ücret alacak binlerce kişiyi yanlış bilgilendirdiği için, TÜİK ile ilgili rakamları doğru yayınlamadığı için, enflasyon üzerinden asgari ücretin belirleneceği bildiği halde binlerce vatandaşımızın hakkını, hukukunu yalan beyanlarıyla engellediği için, hakkına, hukukuna tecavüz ettiği için TÜİK Başkanı ana muhalefet partisinin liderini içeriye aldırtmıyor. Buna cevap veremiyor. İkincisi; Cumhurbaşkanı dedi ya değerli arkadaşlar, 'Merkez Bankası bağımsız olmasaydı, sen ondan randevu alamazsın' dedi. TÜİK Başkanı bağımsız değil, milletin bir kurumu değil, sarayın bir kurumu olduğunu da orada açık ve net bir şekilde gösteriyor. Şimdi asgari ücret... Biz, bu TÜİK başkanı o görevdeyken asgari ücreti konuşabilir miyiz? Biz suça karışmış bu bakanlar görevdeyken, biz asgari ücreti konuşabilir miyiz? Yıllardan beri, 19 yıldan beri, 20 yıldan beri kendisini saraylar içerisinde yaşatan, ailesini, çocuklarına sarayın bahçesinde okçuluk oynatan Recep Tayyip Erdoğan; 12 tane, 13 tane uçağı olup Türkiye Cumhuriyeti'nin bir tek yangın uçağı almasının önündeki engel olan Recep Tayyip Erdoğan hala sarayda otururken; 100 bin liranın üzerinde maaş alan Recep Tayyip Erdoğan elektrik parası ödemeyen, doğalgaz parası ödemeyen Recep Tayyip Erdoğan; binlerce araçla dolaşan Recep Tayyip Erdoğan; ‘millete tasarruf yapın’ derken, altına ‘saray hariçtir’ diyen Recep Tayyip Erdoğan; gerçekten hakça bir asgari ücretin altına imza atar mı? Bakın yılbaşında asgari ücret 385 dolardı, hiçbir şey yapılmadı. Bugün asgari ücret 205 dolara düştü otomatikman vatandaşın elindeki asgari ücret. Neden? Çünkü bu saray kendi itibarını düşünüyor, milletin itibarını değil. Çünkü bu saray çocuklarınızı okula gönderirken sırtına herhangi bir elbise alamadığınız için intiharı düşünüyorsunuz ya, o sizi ve çocuklarınızı değil, o sadece kendi çocuklarını, beşli çeteyi ve milyarlar kazandırdığı faiz lobilerini düşünüyor. O yüzden sevgili yurttaşlarım şunu bilin: Recep Tayyip Erdoğan sarayda oturduğu müddetçe, milletimiz yoksulluk içerisinde kalacaktır. Asgari ücrette belirlenen ücret, asla halkımızın talep ettiği ücret olmayacaktır. Bunu bugünden söylemek mümkündür. TÜİK'in yaptığı budur, Recep Tayyip Erdoğan'ın arkasında durduğu da böyle bir TÜİK başkanıdır” dedi.