Türkiye İşçi Partisi (TİP), 2023 yılındaki asgari ücret görüşmelerine ilişkin tutumunu kamuoyuna duyurdu. TİP adına açıklama yapan Parti Meclisi (PM) üyesi ve Emek Bürosu Sözcüsü Hakan Koçak, asgari ücretle ilgili sağlıklı bir müzakere sürecinin olmadığına dikkat çekerek, önemli olanın yüzde 50’yi bulan asgari ücretliler toplumu olmaktan kurtulmak olduğunu söyledi.

İktidarı temsilen Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı bürokratlarının, patronlar adına Türkiye İşveren Sendikaları Konfederasyonu’nun (TİSK) ve işçiler adına Türkiye İşçi Sendikaları Konfederasyonu’nun (Türk-İş) yer aldığı Asgari Ücret Tespit Komisyonu, 2023 yılı asgari ücretini belirlemek üzere görüşmelere başladı. TİP ise TİP İstanbul İl Başkanlığı’nda yapılan açıklamayla 2023 yılına ilişkin asgari ücret görüşmelerindeki tavrını açıkladı.

Açıklamada TİP PM Üyesi ve Emek Bürosu Sözcüsü Hakan Koçak ve TİP Gebze İlçe Başkanı Nejla Dolaşık konuştu.

‘BAKAN NEBATİ’NİN AÇIKLAMALARI İTİRAF NİTELİĞİ TAŞIYOR’

Konuşmasına Hazine ve Maliye Bakanı Nureddin Nebati’nin “Asgari ücretliye de, memura da, emekliye de ne verilse haklarıdır. Fakir fukaraya vermek bereket getirir” açıklamasını değerlendirerek başlayan Koçak, Nebati’nin açıklamasında dikkat çeken iki husus olduğunu söyledi ve şöyle devam etti:

¨Birincisi Saray Rejimi’nin ve siyasal İslam’ın işçi sınıfına bakışını özetliyor. Emekçileri, sadaka verilmesi gereken bir fakirler yığını topluluğu olarak gördüğünü anlatan bir ifadeyle, asgari ücreti temel bir sosyal hak gibi görmediğini anlatıyor. Öbür yandan da bakanın açıklaması bir itiraf niteliği taşıyor. Çünkü Çalışma Bakanı Vedat Bilgin, bundan birkaç gün önce Türkiye’de asgari ücret alanların yüzde 37 civarında olduğunu söylemişti. Merkez Bankası ve bağımsız araştırma kurumları, asgari ücret civarında ücret alanların oranının yüzde 50’leri bulduğunu ve aştığını söylüyor. ‘Fakir fukaraya verelim’ dediğine göre demek ki aslında Nureddin Nebati, aşağı yukarı Türkiye’deki emekçilerin yarısının fakir olduğunu ve bu anlamıyla da çok yaygın bir yoksulluk olduğunu da bir anlamıyla bu demecinde itiraf etmiş oluyor.¨

‘BAKAN BİLGİN, KENDİSİNİN DANIŞMANLIK YAPTIĞI KURUMUN AÇIKLAMALARININ BİLİMSEL OLMADIĞINI YENİ FARKINA VARMIŞ’

Çalışma Bakanı Vedat Bilgin’in, sendikaların yaptığı açlık ve yoksulluk araştırmalarını bilimsel bulmadığına yönelik konuşmasına da dikkat çeken Koçak, Bakan Bilgin’in daha önce uzun yıllar Türkİş’te genel başkan danışmanı olarak görev yaptığını ve Türk-İş’in açlık-yoksulluk sınırını 33 yıldır düzenli olarak yayınladığını vurgulayarak, ¨Bakanın araştırmaları kabul etmemesi ve bilimsel bulmaması, kendisinin uzunca bir dönem danışmanlık yaptığı bir kurumun bu çalışmasının bilimsel olmadığının şimdi farkına varması da dikkate değer bir husus¨ ifadelerini kullandı.

Türk-iş Genel Başkanı Ergün Atalay’ın, ¨Asgari ücret görüşmeleri müzakerelerini konfederasyonun belirlediği 7 bin 500 lira civarındaki açlık sınırından başlatacağız, daha yukarıya ne alabilirsek¨ şeklindeki açıklamalarını da eleştiren Koçak, bir sendikacının en iyi bilmesi gereken şeylerden birinin toplu pazarlık yöntemi olması gerektiğini kaydederek şöyle konuştu:

¨Toplu pazarlık en alttan, açlık sınırından başlamaz; tersine yüksekten başlar müzakereler sonucunda mümkün olduğu kadar da bu sınırı aşağıya indirmemeye çalışır. Bütün bunlar bir araya geldiğinde aslında asgari ücretle ilgili sağlıklı bir müzakere sürecinin de, ilkeler ve prensiplerin de olmadığını görüyoruz.¨

‘YÜZDE 50’Yİ BULAN ASGARİ ÜCRETLİLER TOPLUMU OLMAKTAN KURTULMALIYIZ’

Koçak açıklamalarına şu sözlerle devam etti:

¨TİP olarak bizim reddettiğimiz şey, asgari ücretin bir rüşvet olarak genel kabul görmesi. Oysa asgari ücret hem birtakım kriterlere göre belirlenmek durumunda hem de bir mücadelenin konusu olmak durumunda. Bizim açımızdan asgari ücrete bakıldığında en önemli konu, asgari ücret veya asgari ücret civarında alanlarının sayısının azalması ve Merkez Bankası verilerine göre bile yüzde 50’yi bulan bu asgari ücretliler toplumu olmaktan kurtulmak. Yani asgari ücretin ne olacağından çok, bu kadar çok asgari ücretlinin olması bir sorun. Türkiye’de bu oran geçtiğimiz yıllar içerisinde giderek arttı. Toplumda asgari ücret ve onun civarında alanların oranı çok arttı. Öte yandan asgari ücretin kendisi birkaç değer açısından baktığımızda son derece geriledi. Mesela dolar olarak değerine baktığımızda, asgari ücret 400 doların üstündeki bir rakama tekabül ederken 200’lü rakamlara doğru düştü. Bir başka önemli husus, milli gelir içerisinde genel olarak emeğin payı son 6 yılda yüzde 9’u aşan bir oranda düştü. Asgari ücrete kişi başına düşen gayri safi yurt içi hasıla anlamında baktığımızda da yine değerinin düştüğünü görüyoruz.

TİP’İN ASGARİ ÜCRETTEKİ TEMEL İLKELERİ…

Asgari ücretin mantığı, bir sosyal adalet mekanizması olmasıdır. Geliri düşük olanların bu gelirini hiç değilse asgari bir düzeyde tutabilmek, milli gelir içindeki paylarını artırabilmek, sosyal adaleti sağlayabilmek için ortaya konmuş bir sosyal hak ve yüz yılı aşkın bir süredir dünyada uygulanıyor. 1936 yılındaki Türkiye’deki ilk iş kanunundan beri de Türkiye’de de uygulanıyor. Dolayısıyla asgari ücretin bu temel mantığını hatırlamak lazım. Bu noktada biz TİP olarak asgari ücretle ilgili sadece birtakım spekülatif rakamlar ortaya koymaktan öte, kamuoyuna bazı temel ilkelerimizi sunmak istiyoruz:

- Öncelikle asgari ücretten öte bir taban ücretinden söz ediyoruz. Meslek kollarına, kıdeme eğitime, yapılan işin hafif veya ağır olmasına göre değişen oranlarda belirlenen bu asgari yani en alttaki ücretin üzerine kademeli olarak çıkacak ücretler gerekli. Asgari ücretin bu çerçevede en alt ücret olması gerekli.

- Asgari ücret sadece en hafif işler yapan, vasıfsız emek için geçerli olmalı. Bunun üzerine çıkıldığında, hafif işler dışındaki orta ve yüksek riskteki işlerde yüzde 25’i bulan oranda bir ek yapılmalı.

- Üniversite mezunu olan emekçilerin taban ücretinin de bu oranda bir artış kaydetmeli.

- Kıdemin, deneyimin her yıl için yüzde 2’lik bir oranla üzerine eklenecek asgari ücretin bir kıdem payı olmalu. Kamu niteliğinde hizmet veren iş kollarında eğitim, sağlık ve benzeri mesleklerde taban ücretin kamudaki benzer pozisyonda çalışan emekçiden daha düşük olamayacağı karar altına alınmalı. Uzmanlık gerektiren mesleklerde taban ücreti meslek odaları tarafından açıklanmalı.

- Evli ve bekar olmasına bakılmaksızın birden fazla kişinin yaşadığı hanelerde tek çalışan var ise devlet tarafından, taban ücretinin yüzde 20’si kadar hane gelir desteği sağlanmalı. Yalnız başına çocuklarıyla yaşayan kadın emekçiler söz konusu olduğunda bu destek yüzde 50’ye çıkarılmalı.

- Büyükşehirlerde asgari ücrete yol, kira desteği, yemek ücretinin eklenmeli

‘BÜYÜMEDEN VE REFAHTAN YARARLANMAK EN ÇOK EMEKÇİLERİN HAKKI’

İktidar, Türkiye’yi ekonomik olarak büyüyen bir ülke olarak anlatıyor. Oysa genelde emekçiler, özelde de asgari ücret ve civarında alanlar eğer böyle bir ekonomik büyüme varsa bundan yararlanamıyorlar. Oysa bu büyümeden, refahtan yararlanmak en çok onların hakkı. Böyle bakarak asgari ücretle ilgili eğer bir rakam telaffuz etmek gerekirse, eldeki objektif verilerinden hareketle bir hesaplama yapmak gerektiğini düşünüyoruz. Bir örnek oluşturması açısından bu nasıl olabilir? Örneğin şu an içinde bulunduğumuz an itibarıyla bu yılın sonu için beklenen açlık sınırı 8 bin 400 TL civarında. Buna yüzde 25’lik bir refah payı ve yüzde 5’lik bir büyüme payını eklediğimizde 11 bin TL’ye ulaşan bir miktar elde ediyoruz. Gelecek yıl enflasyonunu da buna eklemek gerekiyor.

‘EMEKÇİYİ ENFLASYONA EZDİRMEK İSTEMİYORLARSA GELECEK YIL ENFLASYONU ŞİMDİDEN ASGARİ ÜCRETE YANSITILMALI’

Asgari ücretle ilgili konuşurken sık sık telaffuz edilen cümlelerden bir tanesi de ‘Emekçiyi, asgari ücretliyi enflasyona ezdirmeyeceğiz’ sözü. Eğer gerçekten asgari ücretliyi enflasyona ezdirmek istemiyorlarsa önümüzdeki yıl beklenen enflasyonun şimdiden asgari ücrete yansıtılmasının gerekli olduğunu düşünüyoruz. Bu çerçevede de cumhurbaşkanı yüzde 20 gibi son derece iyimser bir enflasyon rakamından söz etti. Oysa beklenen yüzde 60 enflasyon var, daha gerçekçi bir rakam. Bunun ortalamasını alsak bile gelecek yıl enflasyonun yüzde 40’tan aşağı olmayacağı gibi bir hesaplama yapabiliriz. Ve bu beklenen enflasyonu da üzerine eklediğimizde 15 bin 400 TL’yi bulan bir miktara ulaşıyoruz. Dolayısıyla eğer bu ‘ekonomik büyümeyi’, refah payını yani emekçilerin hak ettiklerini de ekleyerek gerçekçi bir asgari ücret rakamına ulaşmak istiyorsak, bugün itibarıyla 15 bin 400 TL’den daha aşağı belirlenecek bir rakamın enflasyona asgari ücretlileri ezdireceğini, onların bu refahtan pay almasına engel teşkil edeceğini düşünüyoruz.¨

‘YARIN AÇ KALACAĞIM KORKUSUYLA ÇALIŞIP KARIN TOKLUĞUNA HAYATTA KALABİLME SAVAŞI VERİYORUZ’

TİP PM Üyesi Koçak’ın ardından sözü Türkiye’nin en önemli işçi bölgelerinden olan Gebze’nin İlçe Başkanı Nejla Dolaşık aldı.

Asgari ücretin işçiler ve kadınlar açısından önemini paylaşan Dolaşık, şöyle konuştu:

Hangi ülkede, hangi çocuğun kaç lokma ekmek yiyeceğine servet sahipleri karar veriyor. Saraylarda sefa sürenlerin milyonlarca emekçiye dayattığı açlık ve yoksulluk düzenine verecek cevabımız elbette ki var: Artık yeter! Kapitalizmin emek sömürüsünü anlamak için asgari ücrete bakmamız yeterli. Kapitalizm insanları öyle bir mahkûmiyete terk etti ki, yarın aç kalacağım korkusuyla çalışıp karın tokluğuna hayatta kalabilme savaşı veriyoruz.

‘SARAY’IN EKONOMİK KRİZİNİN FATURASINI ÖDEMEYİ KABUL ETMİYORUZ’

Asgari ücret bir kişinin hayatta kalabilmesi için bir aylık ihtiyaçlarının toplam tutarına denmektedir. Ancak pratik hayatta bu kavramın hiçbir yeri yoktur. Asgari ücrette, asgari yaşam koşulları arasında sıkışıp kalan milyonlarca işçi her ay ekonomik mucizeler yaratarak yaşamını sürdürmeye ailesini geçindirmeye çalışıyor. Enflasyonla mücadele yalanlarına inanmıyoruz. Sarayın ekonomik krizinin faturasını ödemeyi kabul etmiyoruz.Ekonomi iyi diyen, enflasyonla birlikte büyümeyi tercih etti. Bu sistemden dar gelirliler hariç herkes kâr ediyor diyen Nebati'nin gözlerindeki ışıltının zengine ve yandaşa olduğunu biliyoruz. Bilerek, isteyerek milyonları açlığa mahkûm ettiklerini söylemekten çekinmiyor. Fakirden alıp, zengine veriyoruz diyor.

‘SADAKA DEĞİL, ALIN TERİMİZİN KARŞILIĞINI TALEP EDİYORUZ!’

Utanmadan soruyor bizlere, ‘siz en fazla neyinizi kaybedersiniz’ diyor, enflasyon altında ezilirsiniz diyor ve yüzsüzlüğüne devam ediyor. Fakir fukaraya vermek bereket getirir diyor. Sanki sadaka veriyor! Biz sadaka değil, emeğimizin, alın terimizin karşılığını talep ediyoruz. Bu sistemde her gün işçiler çalışırken ölüyor, iş cinayetleri durmuyor. Siyasi sorumlular bu ölümlere fıtrat, kader diyerek sorumluluklarından kurtulmaya çalışıyor. İşçinin fıtratı çalışırken ölmek değildir. Sonsuza kadar süreceğini sandığınız bu düzeni başınıza yıkacağız. Neoliberal politikaların kadını daha yoksullaştırdığını biliyoruz. Kadının kariyeri, çocuk yapmakta değil, eve kapanmakta değil. Kadınlar istihdamdan sistematik bir şekilde dışlanıyor. Muhafazakâr zihniyet kadının yerini ev işi, çocuk bakmak olarak tanımlıyor. Kadınlara güvencesiz, sigortasız, asgari ücretin altında ücret ödenecek işlere layık görüyor, kadın emeği ucuza getiriliyor. Devlet vermesi gereken eğitim ve bakım hizmetlerini kadının sırtına yüklemiş durumda. Kadınların istihdama katılımı önündeki en önemli engel, bakım hizmetleri, bilhassa da çocuk bakmak olduğu halde ücretsiz kaliteli kamu kreşleri açılmıyor.

Taşkent: Serdivan'daki usulsüzlüğün takipçisiyiz Taşkent: Serdivan'daki usulsüzlüğün takipçisiyiz

‘ÜRETENLERİN YÖNETTİĞİ TÜRKİYE İÇİN BİR YOL VAR!’

Emeği para etmese de çalışmak zorunda olan yoksul kadınlar cemaat ve tarikatların Kur’an kursu olarak mahalle aralarında kurulmuş olan yerlere çocuklarını bırakmak zorunda kalıyor. Çağdaş, nitelikli, ücretsiz kreş talebimizi yeniliyoruz. Emeğimize, bedenimize yönelik bu sömürü düzenini yıkacağız. İşçilerin insanca yaşayacak, ücret ve insanca çalışma koşulları için örgütlü mücadeleyi büyütüp güçlendireceğiz. Üretenlerin yönettiği Türkiye için bir yol var, o yolu birlikte yürüyelim