Türkiye’deki her aile gibi benim ailemde darbeler görmüş, darbeler üstünden geçmiş, hatta o darbelerin altında ezilmiş, dişlerini sıkmış, yumruklarını vurmuş, ama bir şey yapamamış, bu yüzden de çocuklarının apolitik olmasından memnun olan bir ailedir. Birçok aile bu mutluluğa erişse de benim ailem o şerefe maalesef nail olamadı. 


10 Ekim Barış Mitingine giderken Annem: “Gitme, ben çok korkuyorum ve bu hükümete güvenmiyorum.” dediğinde ben:”Anne biz çok kalabalığız. Bu sefer bizi biber gazıyla dağıtamazlar” dedim. Bu sefer annem:”O zaman bombayla dağıtırlar.” demişti. İleri görüşlülükte annem gibi olmayı çok istemişimdir. Ama o kuşağın öyle öngörüleri vardır ki 150 yaşına da gelseniz o öngörüye yetişmeniz  pek mümkün değildir.  Ve annemin dediği oldu . Katliamdan sonra şehre döndüğümde uzun bir süre kendimde değildim. Çünkü orada biz sağ kalanlar insanların bu olay üzerine yaptığı yorumlar yüzünden yeniden yeniden öldük. Bizi bombalar öldürmedi bizi ölenlerin arkasından söylenenler ve bizim hakkımızda söylenenler,  hükümetin yorumları ve fütursuzca ölüme gönderilmemiz öldürdü. Ve ben uzun süre insanların yanından korkuyla ve biraz da tiksintiyle geçiyordum. Bir insan nasıl olur da barış isterken terörist olabilirdi? Bunu niye anlatıyorum: Karantina günlerinde sokağa çıkmak zorunda olanlar bilir; birbirimizin yanında geçerken yakın temas kurmamak için oldukça özen gösteriyor ve yanımızdan geçene virüslüymüşçesine tiksinti ve korkuyla bakıyoruz. Çünkü yanımızdaki ölüm olabilir. Azrailimiz olabilir. Karantinamız olabilir. Bizim Azrailimiz olmasa bile sevdiklerimizin Azraili olabilir. Ben katliamdan sonra bunu bir süre yaşadım. İnsan  çok güvensiz hissediyor. Ama bir şey var ki nedendir bilinmez hiç umutsuz değilim. Çünkü bu durumun egzersizi olmasa bile ruh halini bilirim. 
Çünkü biz muhalifler bu korkuları uzun zamandır yaşıyoruz. Düşüncelerimizi karantina altına almamızı istediler yıllarca. Bir çoğumuz  dirensek de çoğu düşüncelerimizi karantina altında tuttuk. Sokağa çıkamadık mesela. Düşüncelerimizden dolayı yargılandık, ölümle, işsizlikle, açlıkla burun buruna geldik. Hak ettiğimiz mevkilere gelemedik. Ticaret yapmak istedik, yandaş olmadığımız için bize iş verilmedi. Gazetelerden kovulduk. Kitaplarımız yasaklandı. Karantina kısmi olarak bizlere yıllarca uygulandı ve hala da devam ediyor. Evlere tıkılmadık belki ama sokak da bize Gezi’den sonra yasaklandı. Bir şey yapmak istediğimizde karşımıza dikildiler. Sağlıklı toplum içinde sağlıksız bireylerdik(!)


Şimdi mi? Şimdi ilk defa aynı gemideyiz. Şimdi ilk defa gerçekten aynı gemideyiz. Fakir- zengin, emekçi-patron, dindar- dinsiz ,sağcı –solcu, kadın- erkek, yaşlı -genç -çocuk aynı gemideyiz. Ve hepimizin tek derdi var:Sağ kalmak, sonra aç kalmamak. Sonra alıştığımız o sosyal hayata geri dönmek. İşçi işinin peşinde, patron karının peşinde. İktidar tepetaklak olmamanın peşinde. İlk defa bilim her şeyin önüne geçti. İnsanlar inançları gereği toplanmayı bıraktı. İlk defa herkes bilim insanlarının ağzından çıkan kelimelere bakıyorlar. İlk defa  insanlar kendi ritüelinde terörist ilan edilmeden ibadet ediyor. Ve ilk defa yaşama hakkına saygı duyuluyor. Dünyadaki hiçbir lider eski saygınlığına sahip olamayacak bundan sonra. Çünkü insanlar biliyorlar ki ölüm karşısında liderleri de çaresiz ve beceriksiz. Şüpheyle  yaklaşıyorlar çünkü.” Yoksa birileri bir savaş mı başlattı .”diyorlar. Bir sürü komplo teorileri üretildi. Ve kimse mümkün değildir demiyor. Bir zamanlar bize: “Sokaklara dökülünce ne olacak?”  diyenler en fazla sokakları özleyenler oldu. Ben hiç ümitsiz değilim. İnsan insanı kendine getiremedi. Ama bir virüs aslında bizim için en değerli, en önemli şeyin insanca yaşamak olduğunu öğretti. 


Ama biliyor musunuz en önemli şey ne: Korku eşiği geçildi artık. Herkes ölümlü olduğunu biliyor artık. Ve menfaatlerin, hırsların, paranın önüne geçen en önemli şeyin sağlık olduğunu biliyor. İnsanca yaşamak olduğunu biliyor. Doktorların , öğretmenlerin, bilim insanlarının, asayişin, sinemanın, bir cafede oturmanın, sokakta dolaşmanın, hastanelerin, okulların, sanatın önemli olduğunu artık biliyor. 
 Belki aylarca sürecek bir karantina  bu. Psikolojisi bozulan, travmatik  günler yaşayan insanoğlu belki uzun süre kendine gelemeyecek. Ama şunu bilecek: Ben tek başına değerli tek başına önemli değilim. Çünkü ben kendim için ölüm, birileri için tehdit olabilirim. Artık Titanic’te hangi sınıfta yolculuk ettiğim önemli değil. Ve benim  1. Sınıfta yolculuk eden bir insandan farkım yok. Çünkü onun benden bir farkı yok. Sanmayın patronlar işçilerine ücretli izin verecek. Sanmayın ücretli kölelik devam etmeyecek.  Sanmayın iktidarlar kendi menfaatleri için çalışmayacak. Ama insanoğlu  boynuna takılan yuların farkına varacak. Ve ölüm kalım günlerindeki bu zulmü hiç affetmeyecek. 


Aşk varsa dünyada umut var. Çocuk varsa umut var. İnsan varsa umut var. Hastalık varsa elbet bir gün sağlık da var…. 
Evinde kal Türkiye… Ama bir gün sokağa çıktığında sokağa dökülenlere umutla bak. Çünkü umut sensiz bensiz yeşeren bir şey değildir. Benim sana senin bana ihtiyacın var. En değerli şeyin benimle birlikte yaşamak olduğunu öğretti bu durum sana….