10 Ekim 2015’de Ankara Garı önündeki Emek, Barış ve Demokrasi Mitingi’ne intihar saldırı düzenleyen IŞİD, 100'den fazla kişiyi katletti. Resmi kayıtlara göre 391 kişi de saldırıda yaralandı. Üzerinden tam beş yıl geçti. Saldırıya ilişkin 20’si tutuklu 36 kişi’nin yargılandığı 2016’da başlayan ilk dava 2018’de sonuçlandı. Mahkeme heyeti 9 sanığa "Anayasal düzeni ihlal" ve "kasten öldürme" suçlarından toplam 101'er kez ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası verdi. Bu karar halen istinaf sürecinde...
Kasım 2018’de firari sanıklarla ilgili ikinci bir dava görülmeye başlandı. Son duruşması 21 Eylül’de yapılan bu dava devam ediyor. 

10 Ekim 2015'te ne oldu?

Tarih 10 Ekim 2015. Saat, 10:04. Yer, Ankara Garı. 

Türkiye tarihinin en kanlı intihar saldırısı olan kayıtlara geçen Ankara Katliamı’nın üzerinden tam beş yıl geçti. Ancak ülke tarihinin bu karanlık noktası aydınlatılmadı. Saldırıda yakınlarını kaybedenlere göre, ne acılar hafifledi ne de adalet sağlandı. DW Türkçe, Ankara Katliamı’nın beşinci yılında "Nereden nereye gelindi?", "Yargı süreci nasıl işledi?" ve "Aileler ne istiyor?" sorularının yanıtını aradı.

7 Haziran 2015 seçimleri sonrası, partilerin koalisyon kuramaması üzerine erken seçime gidildiği, çözüm sürecinin fiili olarak rafa kalkmasını takiben Kürtlerin yoğun olarak yaşadığı bazı illerde "öz yönetim" ilan edilmesiyle çatışmaların başladığı ve 33 kişinin hayatını kaybettiği Suruç Katliamı’nın yaşandığı bir ortamda, Ankara’da "Emek, Demokrasi ve Barış" mitingi için eylem çağrısı yapıldı. 

Aralarında Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu (DİSK), Kamu Emekçileri Sendikaları Konfederasyonu (KESK) ve Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği’nin (TMMOB) de bulunduğu çeşitli meslek örgütleri ve sivil toplum kuruluşlarının yaptığı bu çağrıya, farklı siyasi parti ve hareketler ile sanatçılardan da destek geldi. Miting için yapılan çağrılarda "savaş politikalarına karşı barışta ısrarcı olmak" vurgusu vardı.

Ankara Valiliği tarafından da izin verilen mitingin programı uyarınca, katılımcılar 10:00'da Ankara Tren Garı önünde buluşacak, buradan Sıhhiye Meydanı'na yürüyecek ve 12:00'de bu meydanda mitingi gerçekleştireceklerdi. Ancak kalabalığın yeni toplanmaya başladığı 10:04’te üç saniye arayla iki patlama meydana geldi.

Daha sonradan IŞİD bağlantılı iki kişi tarafından eş zamanlı düzenlendiği anlaşılacak bu iki intihar saldırısı sonucunda 103 kişi yaşamını yitirdi. Resmi kaynaklara göre 391 kişi de yaralandı. 

Türkiye tarihinin en kanlı intihar saldırısı olarak kayıtlara geçen bu bilançonun ardından, üç günlük ulusal yas ilan edildi. Ayrıca siyasi partiler de seçim kampanyalarına ara verdi.

Saldırının ardından Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan kınama mesajı yayınlayıp "herkesi sorumlu davranmaya, dikkatli hareket etmeye, terörün yanında değil, karşısında yer almaya" çağırırken dönemin başbakanı Ahmet Davutoğlu, saldırının "demokrasiyi, demokratik hak ve özgürlükleri" hedef aldığını söyledi.

Dönemin HDP Eş Başkanı Selahattin Demirtaş ise "Bu, devletin birliğine yapılmış bir saldırı değil. Bu, devletimiz tarafından halkımıza yapılmış bir saldırıdır" sözleriyle tepki verdi.

Yargılama sürecinde neler yaşandı?

Saldırıdan yaklaşık sekiz ay sonra, Haziran 2016’da iddianame hazırlandı. 

İddianamede, canlı bombaların birinin 1990 doğumlu Yunus Emre Alagöz olduğu, diğerinin ise kimliği tespit edilemeyen Suriye uyruklu bir kişi olduğu belirtildi. Bu kişinin kimliği hâlâ açıklığa kavuşmuş değil.

Yargılama sürecinde mağdur avukatları özelikle İçişleri Bakanlığı’nın mülkiye müfettişlerinin hazırladığı rapora dayanarak saldırıda kamu görevlilerin ihmali olduğunu savunmuştu. 

Söz konusu rapor, basına daha önce yansıyan bilgilere göre, IŞİD’e bağlı bir grubun Ankara dahil bazı illerde HDP’ye yönelik saldırı düzenleyebileceği istihbaratının, saldırıdan önce emniyet birimlerine verildiğine ve kalabalık yerler ile mitinglerin özel olarak hedef olabileceği uyarısının yapıldığına işaret ediyor. Aynı zamanda, canlı bomba Alagöz’ün isminin de istihbarat raporlarında sık sık geçtiğini ortaya koyuyor. Gelen istihbaratları değerlendirmemesi sebebiyle emniyet yetkilileri için soruşturma talep edilse de bu talebe Ankara Valiliği’nce izin çıkmadığı da daha önce basına yansımıştı.

Elliden fazla duruşmanın yapıldığı, yaklaşık iki yıl süren davanın yargılama süreci, Ağustos 2018’de sonuçlandı. Ankara Sincan Cezaevi’nde üç gün süren karar duruşmalarında mağdur avukatları, davanın kamu görevlilerini de kapsayacak şekilde genişletilmesini ve saldırının bir 'insanlık suçu' olarak değerlendirilmesini istedi. Ayrıca, sanıkların tümünün örgüt bağlantılarının açıkça ortaya konulmasını talep etti. Ancak heyet, bu istekleri yerinde görmedi.

Hiçbir kamu görevlisinin yargılanmadığı davanın karar duruşmasında heyet, dokuz sanık için 'anayasal düzeni ihlal' suçundan birer kez, 'kasten öldürme suçundan' da 100'er kez olmak üzere toplam 101'er kez ağırlaştırılmış müebbet cezası verdi. Diğer sanıklar içinse 7 ile 12 yıl arasında değişen cezalar verildi. Karara avukatlar itiraz etti.