Suriye'de iç savaşın fitilini ateşleyen gelişmeler bundan tam 10 yıl önce, 15 Mart 2011'de başladı. Aynı yılın Nisan ayından itibaren, birçok Suriyeli, hayatlarını kurtarmak için Türkiye'ye sığınmaya başladı. Savaştan kaçan Suriyelilere kapılarını açma kararı alan Türk hükümeti, Esad rejiminin bir kaç ay içinde devrileceğini, geçici olarak misafir edilecek Suriyelilerin de bir süre sonra ülkelerine geri döneceğini söylüyordu. Ancak gelişmeler böyle olmadı.

Bölgesel ve küresel aktörlerin de müdahil olduğu iç savaş şiddetlendi, daha büyük bir sığınmacı akınıyla karşı karşıya kalan Türkiye, dünyada en fazla mülteciye ev sahipliği yapan ülke konumunda. Sayıları 4 milyona yaklaşan Suriyeliler için de artık Türkiye, "ikinci vatan" haline geldi. Suriye'de yakın bir gelecekte siyasi bir çözüm ufukta görünmüyor, ancak Türkiye'de yaşayan Suriyelilerin toplumsal yaşama katılımı ve uyumu daha fazla önem kazanıyor. Savaş, yıkım ve ölümlere tanıklık eden, birçok yakınlarını kaybeden, hayata sıfırdan başlamak zorunda kalan Suriyeliler için ise bu o kadar da kolay değil.

Ağır travmalar, büyük zorluklar

Dörtte üçünü kadınlar ve çocukların oluşturduğu Türkiye'deki Suriyeliler, yaşadıkları travmaların izlerini hâlâ taşıyor. Hem Suriye'de yaşadıkları acıların neden olduğu ağır psikolojik yükler hem de Türkiye'de karşı karşıya kalabildikleri kimi güçlükler, sığınmacıların ruh sağlığını olumsuz etkiliyor, ciddi psikolojik sorunlara yol açabiliyor. Sığınmacılara ruh sağlığı ve psikolojik konularda destek sağlanması, aslında gıda, barınma ve eğitim gibi, en temel ihtiyaçları arasında sıralanıyor.

Bu nedenle Türk Kızılay'ı ile Alman Kızılhaç'ının (DRK) Türkiye'de bir süredir yürüttükleri "Ruh Sağlığını Güçlendirme" projesi, bu alandaki en önemli girişimlerden biri olarak görülüyor. Proje, Almanya Dışişleri Bakanlığı'nın 8 milyon euroluk mali desteği ile hayata geçiriliyor.