her yıl farklı dallarda verilen nobel ödüllerinin resmi sitesinde yer alan bilgilere göre, bugüne kadar 53 kadın ödüle layık görülmüş. adını hepimizin bildiği marie curie ödülü iki kez, 1903’te fizik, 1911’de kimya dallarında almış. sayfada bizi 2018’de, kimya dalında ödülü alan abd’li frances arnold’un renkli bir fotoğrafı karşılıyor. mutlu ve güvenli görünen, orta yaşlarda, sarışın, hoş bir kadın. altında ödülü kazanan kadınların siyah beyaz fotoğrafları; onların da çoğu neşeli ve güvenli görünüyor, içlerinde çok az siyah var. içlerinde lezbiyen olan var mı, bilmiyorum ama hiç trans yok.

nobel ödülü, fizik, kimya, edebiyat, barış ve ekonomik bilimler olmak üzere beş dalda veriliyor. malum, bu yıl kimya ödülü iki kadına verildi. emmanuelle charpentier ve jennifer doudna, gen biçimlendirme teknolojisindeki çalışmalarıyla ödüle layık görülmüş. böylece kimya dalındaki ödül ilk kez iki kadın tarafından paylaşılıyor ama daha önce de bu dalda ödül alan kadınlar var. bu yıl edebiyat ödülü de bir kadına, şair louise glück’e verildi. fizik ödülü kara delikler konusunda araştırma yapan üç bilim insanı arasında paylaştırıldı; ödülün yarısı roger penrose’a verildi, diğeri yarısını ise reinhard  genzel ve andrea  ghez paylaştı. yani bu yıl toplam dört kadın nobel ödülü aldı; üçü bilim dallarında.

bu dört kadınının haberini yapacak gazeteciler ve haberin okurları arasında, “pek de güzel değillermiş” diye dudak bükecekler, evli olup olmadıklarını merak edecekler bulunduğunu hepimiz biliyoruz. ama git gide daha fazla kadın, onları, bakış açısı ve şaka sandıkları safsatalarla birlikte, geçen yüzyılların çöplüğüne atıp yollarına devam ediyor.  bugüne kadarki 54 kadına karşılık bu yıl dört kadın, bence bunun göstergelerinden biri. 

özellikle pozitif bilimler olarak anılan dallarda nobel ödüllerini çoğunlukla abd ve avrupa ülkelerinden bilim insanları alıyor. kişisel olarak bunu hak ettiklerinden şüphem yok ama farklı ülkelerdeki yaşam ve eğitim koşulları arasındaki farkı ve bunun ortala çıkarttığı eşitsizliği görmemek mümkün değil. başka topraklarda yaşayıp onlarla benzer kararlılık, çalışkanlık ve merak sahibi olan başka insanlar araştırmalarını bu kadar derinleştirme imkânına sahip olamıyor.

peki ya kadınlar? 1901’den beri, her yıl altı dalda verilen ödülü kadınların bu kadar az kazanmış olması bize patriyarka konusunda çok şey göstermiyor mu? örneğin küçük bir kız çocuğunun uzaya duyduğu merakı ömür boyu sürecek bir tutku ve parlak bir kariyere çevirmesinin önünde hangi engeller var?

sadece türkiye’de değil, başka ülkelerde de aileler kızlarını okutmaya daha az istekli, kızlar yemeğin güzel kısmından evdeki bilgisayara kadar ailenin çocuklarına sunduğu her şeye –annenin ardından-sondan ikinci sırada layık görülüyor, kız çocukları için dünyanın pek çok yerinde hâlâ evlilik bir kariyer sayılıyor; bir kapitalistin değil, bir erkeğin istihdamı yani. iş belirsiz, ücret yok, refah ise, kâh döven, kâh seven kocanın gelirine bağlı! 

ama keşke iş orada bitse. ona, güzel bir prenses olmasını tavsiye eden peri masallarından, prenseslerinkine benzeyen bir kıyafet giyme imkânına sahip olabileceği düğünün, hayatının en mutlu gönü olacağını vaaz eden dizilere, filmlere, romanlara, çamaşırı, bulaşığı zevkli işler gibi yutturmaya çalışan reklamlara kadar uzanan ideolojik aygıtlar gözünü bağlamak için sırada bekliyor.

ve nice kadın, ücretli çalışmayı istese bile, gelecekte kuracağı aileye vermesi gereken hizmeti aksatmasına sebep olmayacak işleri tercih ediyor; uzun çalışılmayan, üretim zinciri içinde önemsiz olup kolayca izin alınabilen, kadınlığa atfedilen rollerin tekrarı olan işler.

geceleri uzayı hayal ederek uyuyan kız çocuğu astronomi ve uzay bilimleri öğretmeni olabilirse çok şanslı. oyuncak otomobilleri söküp aksamını anlamaya çalışan kız makine mühendisliği bölümüne kapağı atabilirse ondan mutlusu yok! oysa eğitim vazgeçilmez, devredilmez, insanın kaderini değiştiren bir hak.

ama işte siyasetçisinden kendi babasına kadar uzanan bir erkekler taburu, geceleri uzayı hayal ederek uyuyan, oyuncak otomobil seven ve aksamını merak eden kız çocuklarını eğitime değil boyun eğmeye layık görüyor. zamanla yola gelecek, gelmese de getirilecek tuhaf bir varlık! 

türkiye cumhuriyeti, 2012’de önceki 8 yıllık kesintisiz eğitimin yerine, 4+4+4 sistemine geçti.  boğaziçi üniversitesi, hacettepe üniversitesi ve ortadoğu teknik üniversitesi eğitim fakülteleri yeni sisteme ilişkin çekince ve itirazlarını açıkladı. veliler, eğitime çok küçük yaşta başlandığı, zorunlu din eğitimi ve birçok okul imam hatip’e çevrildiği için uygulamayı protesto etti. ama hiçbirinin sesi duyulmadı, yeni sistem aynı zamanda, son 4 yıllık dilime açık öğrenimi dahil ederek kız çocuklarının evlendirilmesini kolaylaştırdı. dünyanın her yerinde farklılaşarak süregiden hikâyenin türkiye’deki versiyonu, daha da ağırlaştı, acılaştı.

uzayı hayal ederek uyuyan kızın büyüdüğünde bir teleskobun başına oturmasını engelleyen her şeye, herkese lanet olsun, onları bir bir devirmek boynumuzun borcu olsun.